Mucizeler ve Umut (Hepimizin imkansız olarak gördüğü…)

3

    Yeni yıl… Genellikle acısıyla, bazen tatlısıyla birçok şeyi geride bıraktığımız gibi bir yılı daha karlı bir günle geride bıraktık. Ve geçen yıl istisnasız hepimizden birçok şey götürdü ancak birçoğumuza götürdüğüne denk şeyler bırakmadı.

    Hayat adil değil. Bazılarımızın sadece ekrandan izlediği acıları, bazıları en derinden yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Ve yine istisnasız hepimiz yeni yılın getirebileceği felaketlere odaklanmış durumdayız ki benim gibi “Nasıl başlarsan öyle devam eder.” düşüncesine sahip insanların içindeki korkular son olan olayla iyice körüklenmiş durumda.

    Ama kar yağıyor. Milyonlarca kar tanesinden her biri -ister Yaradan’ın de ister doğa ananın- birbirlerine hiç benzemeden aynı onlar gibi aslında tek yumurta ikizlerinin bile aynı olmadığı insanların dünyasına ufacık mucizeler olarak düşüyorlar. Saf ve temiz olarak… sessiz ve huzurla dolu…

    Mucizeler… Hepimizin imkansız olarak gördüğü ama aslında hepimizin hayatında defalarca olan yardım dokunuşları… İçimizdeki karanlıkla “İşimiz mucizelere mi kaldı?” diye düşünüp bu şekilde umutsuzluğa kapıldığımız o anları yaşıyoruz.

    İçimizde umudu yeşertmek biraz daha zor sanırım. Yaşanan tüm olayları kurumayan gözler ama şaşırmayan bir zihinle karşılamaktayız. Yorulduk ve çok yıprandık. Belki de bu yüzden umut edecek gücü artık kendimizde bulamıyoruz. Bulamayıp kendimizi iyice karanlığa çekiyoruz.

    “Ümidini kaybetmiş olanın, başka kaybedecek bir şeyi yoktur.” demiş Boise. Bakalım etrafımıza. Kaybettik mi gerçekten her şeyimizi? Hayat bitti mi bizim için?

    Asla demem yaşananları kabul edelim ve sineye çekelim. Hiçbir şey yapmadan her şeyin geçmesini, mucizelerin olmasını bekleyelim. Çünkü biliyorum ki insan kendi mucizelerini kendi yapar. Ve yine biliyorum ki yapılan mucizelerin hiçbirinde ümitsizliğe yer yoktur.

    En karanlık dediğimiz gece bile mutlaka bir vakit sona erer. Güneş hepimizin üstüne yeniden doğar. Biz bir şeyler yaptıkça binlerce kapı kapansa bile yenileri muhakkak açılır. Bu zamana kadar hep açıldı. Hep açtık. Millet olarak tarih boyunca hep mucizeler yarattık. 1453’te gemileri karadan yürüttük; 1923’te ayağımız çıplak, yiyecek doğru dürüst bir şeyimiz olmadan yazdığımız Kurtuluş Destanı’na milletçe nokta koyduk. Biz o ya da bu şekilde içimizde umudumuz, elimizden gelen her şeyi hatta daha fazlasını yaparak bir şekilde başardık. En zorun üstesinden hep geldik.

    Farkındayım gün kara… Hatta belki de daha da kararmakta. Hayat kısa ve kapılar milletçe yüzümüze büyük bir şiddetle kapanmakta. Ama ne demiş Mevlana “Güçlük kolaylıkla beraberdir, kendine gel, ümidini bırakma! Akıllı insan bilir ki, ölümün arkasında bile daha güçlü bir hayat beklemektedir.”

    Yeni yılın hepimize umut dolu günler ufacık kar taneleri gibi binlerce mucizeler getirmesi dileğiyle…

Sonbaharın başında doğmuş ve Laz kızı olmamın getirisidir belki; aslında hafif bulutlu, yeri geldiğinde fırtınalar koparan atmosferim. Yazılarıma oranla içim umut dolu, daha mutluyum. Mavi ve tonlarını ne kadar özgürse o kadar severim. Kendi hikayesini yazmaya çalışan o herkesten biri de benim.

3 Comments

  1. Kurumayan göz şaşırmayan zihinler…zihinlerimz uyanmadığı sürece göz yaşlarımız durmayacak galiba
    Teşekkürler kaleminize sağlık yazılarınızı merakla bekliyoruz 🙂

  2. Parlakjurnal de bizlere kar taneleri güzelliğinde umut oluyor ve göz yaşıyla beraber yağmur olup gönüllere düşüyor , bazen mutluluktan bazen kederden…sizin gibi kalemi ile ışık saçanları gördükçe tabiki daha çok mutluluktan tüm yazarlarımıza teşekkürlertebrikler parlakjurnal

  3. Siz ve sizin gibi idealist ,vatan millet için yüreği kavrulan ,empati kurabilen gençler artarsa bu millet daha çoook mucizelerle ödüllendirilecektir.kaleminize yüreğinize sağlık duygulandırdınz beni

Anlamlıbakmak için bir yorum bırakın Cevabı iptal et

Your email address will not be published.

Deneme Kategorisinde Son Yazılar

Yolu Görmek

Çok da huzurlu sayılmayan uykusundan uyanmıştı. Bir müddet tavanı seyrettikten sonra saate baktı. Yavaşça yattığı yerden

Oyurgalayış

Yazı atölyesi on üç kişilikti. O, sonuncu katılımcıydı. Ünlü, seçkin ve kalbur üstü bir yazar olmak