Bir insan hayal edin; dünyadaki herkesten farklı bir insan…
Çevremizdeki insanlara bakalım… Hepsinin farklı bir hikayesi var. Herkesin düşünceleri, duyguları bambaşka. Ama bütün bu insanları birleştiren bir nokta var: alışmak.
“İnsan eninde sonunda her şeye alışır.” Albert Camus.
Alışıyoruz, neye alışmadık ki? İnsanı en çok etkilemesi gereken ölüme bile neredeyse her gün gelen şehit haberleriyle alıştık. İşte bir insan düşünün demiştim ya, onu dünyadaki diğer insanlardan ayıran bir özelliği olsun: alışamaması. Bu insan uzun süre sonra televizyonda haber izleyince, şehit haberini sunan sunucunun yüzünde hiçbir acı belirtisi göremeyince kahkaha atarak ağlayan bir insan olsun. Ateş düştüğü yeri yakar sözü, bu insanı günlerce üzmeye yetiyor olsun. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen insanlara, sırf insan sevgisi yüzünden gülümsemek ondan binlerce parça koparıyor olsun mesela.
İşte tam da bu yüzden kimseyi alıştığı için suçlayamayız. Çünkü insanın yaşayabilmesi için alışması gerekir. Alışmadan her yük sırtına biner de bir gün taşıyamayacağı hale gelir. Artık bu büyük yük onu neredeyse gülümsetemeyecek hale getirir. Bu insanın en büyük sorunlarından biri de bu olur işte. O kadar ağır hisseder ki sırtındaki yükü, gülümserken bile bir yandan üzülür. Gülmemesi gerektiğini hatırlar, gülmeyen insanları hatırlar ve kendini suçlar. İçindeki bu büyük savaştan ise en çok ruhu yorulur. Bedenin yorgunluğu uyuyarak geçer belki ama ruhun yorgunluğu nasıl geçer bir türlü bulamaz.
Alışamadığı şeyler birikir de gittikçe, içindekileri dökmek ister bir şekilde. “Sussan olmuyor, susmasan olmaz…”. İçine atmak zorundadır. Kimse onun gibi değildir çünkü, herkes alışmıştır bir kere. Kötü bir haber duyunca üzüntüsü birkaç gün belki de saat sürecek insanlarla doludur çevresi. Biraz mutsuz görünse belki, çevresindekiler senin ne sorunun var ki diye sorarlar. Dünyada bu kadar savaş, yıkım, katliam varken onun hiçbir sorunu olmamasına takılırlar. O kadar alışmışlardır artık, hatta unutmuşlardır. İşte bu yüzden hep mutlu görünmek zorundadır bu insan. Onların unuttuklarını görüp daha fazla üzülmemek için. Belki onlar alışabildiği için belki de kendisi alışamadığı için…
Düşünmeyi bıraktığımız zaman alışıyoruz aslında. O eski etkisi olmuyor düşünmeyince. Aklımızdan çıktığında kalbimizden de çıkıyor belki de. Peki bu alışamayan insan ne yapsın? Sürekli düşünmek, belki en olması gereken ama en çok acı veren şey değil mi? Geceleri başını yastığa koyduğunda aç insanları, şehit ailelerini, cinsel istismara uğrayan çocukları, şiddet gören kadınları, haksızlığa uğrayan insanları düşünmekten saatlerce uyuyamıyorsa bu insan ne zamana kadar dayanabilir ki?
Bir insan hayal edin demiştim. Bu insanı hayal ettiniz mi?
Doğrusu hayal gücünüze hayran kaldım.