Ne kadar özleyebilir ki bir insan? İçi kanaya kanaya ne kadar hissedebilir ne kadar pençelerini geçirebilir ruhuna bir his? İşte ne kadar geçiriyorsa, bir insan ne kadar hissedebiliyorsa o duyguyu, o kadar hissediyorum. En içimde… Sadece hissettiğim bir duygu olmaktan ziyade ruhumla bütünleşircesine.
Yalnızlıktan ya da birinin gidişinden, terk edilişinden, ölümden değil özlem. Çünkü yalnız değilim, terk edilmedim. Herkes orada, yanımda, sadece bir el mesafesi uzağımda ama… Elim onun bedenine uzanırken, eskiden ruhuna da uzanan gözlerim artık bir çoğunun ruhundan olabildiğince uzakta. Dokunmak bir yana göremeyeceğim bir mesafede.
Kırıldım. Gerçekten. O ufak parçalar o kadar uzun süredir batıyor ki içime. O kadar paramparçayım ve bir o kadar da sessizim ki. Artık gör istiyorum. Sessiz attığım tüm çığlıkları, geceleri damlalarıma eşlik edemeden yuttuğum hıçkırıkları duy artık istiyorum. Kanatlarımı kırık bile değil, koparılmış hissediyorum. Ama çözemiyorum. Ne içimdeki ne de boğazımdaki o kahrolasıca düğümü bir türlü çözmeyi beceremiyorum. Tutulmuş durumdayım ve batıyorum. Çırpınmaya bile mecalim kalmamış gibiyim ve pes etmek üzereyim.
İnsanların beni bu kadar kolay kırmasına, hayal kırıklığına uğratmasına izin vermek benim hatam. Bu kadar kolay güvenmek, dilim “sevmiyorum” dediği halde bu kadar bağlanmak yaptığım yanlış işte. O kadar sevdiğim için paramparçayım. O kadar sevip, insanların bir çoğunun kalpsizliğini unutup sevilmediğim için.
Korkuyorum. Ben kendimi toparlamak istedikçe düşmem için itekleyen birileri olmasından, yeniden güvenmekten ve yeniden zarar görmekten. Hissediyorum. Parçaların içimden çekip alınırken oluşan acısını bile hissediyorum.
Yoruldum artık. Dik durmaktan da güçlü görünmekten de acıyı hissetmekten de gerçekten yoruldum.
Huzur istiyorum hayatımda. Tüm o mal mülk sevdasından, şan şöhret aşkından, sahte ve hatta gerçek mutluluktan bile daha fazla… Huzur. Sadece beş harfin tüm hayatımı kapsamasını istiyorum. Ama galiba her zamanki gibi yine çok şey istiyorum.
Yüreğine sağlık…
Yazıyı okuduğumda Didem Madak’ın ” Az sevme nedir bilmiyorum ben çok sevdiğimdendir bu kadar incinmem.” sözü geldi.Çok seviyorsunuz sayın yazar ve bu iyiye işaret.İncitenden de öğreniyoruz nasıl insanlar olmayacağımızı. İncinmeyelim onlar paramparça etmeye çalışsa da yeniden doğalım parçalarımızdan.. Sevgiler.
“O kadar sevdiğim için paramparçayım. O kadar sevip, insanların bir çoğunun kalpsizliğini unutup sevilmediğim için.” Ne güzel belirtmişsiniz bu dünyadaki karşılığı olmayan beklentilerimizi. Haykırışlarımızın farketmeden sesimizin kısık olduğu anlara denk gelişini… Öyleyse ben de eşlik edeyim size,içimizdeki fırtınalar dönüşsün dizelere ve söze, belki de yaprak gibi savrulup diz çökmüşüzdür kadere.: ” Bazen insan uzaklasmak istiyor her seyden,aynalardan gerceklerden.kendisini yansitan her seyden.en sevdiginden bile.zor ve aci olacaginu bile bile.tum somut gozuken o basit bildiklerimiz soyut bir sekilde solumuzdan donunce farkediyor hayatin sevginin beklentilerin gorundugu gibi olmadigini . Her seyden vazgecmek istiyor. O ucurtma gibi tuttugumuz hayallerden bile, birakmak istiyor ipin ucunu.bir daha eline gecmeyecegini bile bile.” Yüreğinize sağlık sevgiler…