Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş ayı. 11 ayın sultanı Ramazan Hoş geldin.
Yüce Rabbimiz bütün nimetlerini kâinat sofrasında biz kullarına ikram ediyor. Bir gün içerisinde sabahtan akşama kadar istediğimizi yiyoruz, içiyoruz elhamdülillah. Bu sürekli yeme içme haleti sebebiyle nimetlere verdiğimiz kıymet azalıyor. Bu nasıl bir yemek, çorba soğukmuş, bu et tam pişmemiş gibi sitemlerle şikâyet ediyoruz. Susadığı her anda su içebilen bir kişi ile sıcakta aşırı terlemiş, su kaybetmiş bir kişinin ilk fırsatta su bulup içtiği andaki his, afiyet hiç bir olur mu? İşte Ramazan ayında tutulan oruçla cumhurbaşkanından halkın en alt kademesine, zengininden fakirine kadar herkes iftar vaktini, Rabbimizin buyurunuz emrini çıt dahi çıkarmadan Allah’u Ekber sesini saniyelerini hesaplayarak bekliyor.
Ey ne kadar da az düşünen insan! Eğer elindeki nimetlerin sahibi sensen istediğin vakit dilediğince harca. Elbette bir yerde bitme endişesi yaşayacaksın veya lezzetin giderek azalacak, tatmin olamayacaksın. Ama hiç şüphe yok ki gelmiş geçmiş ve şu zamanda bütün insanlara her sene nimetlerini hazırlayıp kâinat sofrasında biz kullarına sunan Yüce Rabbimiz’dir. İnsan bu nimetlerin asıl sahibinin kendisi değil Allah’ın olduğunu oruç ile anlar.
Sokakta gördüğü kuru ekmeğe tamah etmeyen insanlar ancak ve ancak oruç ile o kuru ekmeğe muhtaç olanın halinden anlayabilirler. Nice litre litre suları israf şelalesine dökenler ancak oruç ile tek su damlasının kıymetini idrak edebilirler.
Ramazan’da oruç tutan kimse sürekli içten içe kendini sorguya çeker. Bir şey yemek ister, ben oruçluyum der elini geri çeker. Susar, eli bardağa gider; hatırına gelir dokunmaz. Bir yerde haram konuşulduğu vakit oradan uzaklaşır. Tesettürün göz kapaklarında olduğu bilinciyle hareket ederek haramdan gözünü çevirir. Dilini gıybetten, dedikodudan, küfürden velhasıl her kötü sözden korur, susar. Belki gündüz bir vakit uyur. Oruç tutan kimse eline, diline hakim olup niyetini de güzel yaptıktan sonra onun bütün fiilleri ibadet olur. Nitekim Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: “Oruçlunun uykusu ibadet, susması tesbihtir. Amellerinin karşılığı kendisine kat kat fazlasıyla verilir. Onun duaları makbul, günahları mağfurdur.”
Kişi Ramazan’da oruç tutarak nefsinin firavunluğunu kırar, yerle bir eder. İnsan ne kadar da aciz olduğunun farkına varır. Rahman ve Rahim olan Allah’a muhtaç olduğunu hatırlar, elindeki nimetleri kendisine bahşeden Allah’a sonsuz hamd-u sena eder, şükreder. Kul olduğunun bilincine varır ve ibadete yönelir. Misal; Ramazan dışında bir günde ne kadar üzücü ve yazıktır ki farz olan beş vakit namazını kılmayan veya bir kısmını kılan, cumadan cumaya cami yüzü gören kimse ne güzel, hoş, mutluluk verici bir çelişkidir ki Ramazan ayında teravih namazını kılmak için camiye gider saf tutar, 33 rekât namazı kılar. Allah’u Ekber der secdeye gider. Allah’a en yakın olunulan anda(secde anı) belki de kulluğunun üst mertebelerine tırmanır. Yine Ramazan dışında bir zamanda şahitlik etmemiş kulakların pası, imsakta sabah ezanında okunan Es-salatu hayrun mine’n nevm (Namaz uykudan hayırlıdır) sesiyle silinir, kirlerden arınır.
Ey yanılmış ve yanılgısında ısrarını sürdüren nefis sahibi insan! Sana küçücük bir hediye alan kimseye teşekkürlerini iletmekten geri kalmazken; seni eşsiz bir güzellikte, muhteşem bir surette yaratan ve önüne kainatın nice nimetlerini seren Rabbimize şükrümüzü bildirmemek ne kadar büyük bir ahmaklıktır, hakarettir, cahilliktir, nefisperestliktir düşün ve anla. Nedir bu şükrün yolu diye sorarsan bedenin şükrü oruçtur. Sen oruç tut ki oruç da seni tutsun.