Osmanlı’da toprak düzeni, toprak yönetimi nasıldır bu konulara değinmeden önce ilk olarak toprak nedir ona bakmamız gerekecek.
1988 yılına ait Türkçe Sözlük toprağı şöyle tanımlıyor: Yer kabuğunun, toz durumuna gelmiş türlü kütle kırıntılarıyla, çürümüş organik cisimlerden oluşan ve canlılara yaşama ortamı sağlayan yüzey bölümü.
İnsanla doğrudan ilişkili olduğu için çoğu alanda ve konuda topraktan bahsedilir. Osmanlı’da toprağın devlet düzeni içerisindeki önemi de bu konular içerisinde incelenir. Bu yazımızda Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan bu yana sistemleşen toprağı değerlendirme şeklinin son halini genel hatlarıyla incelemeye çalışacağız.
Büyük savaşlar hep topraklar için yapılmıştır. Doğduğumuz toprakların bizi sarmalayan sevgisi, ondan uzaklaştığımız her gurbet zamanlarında tarifi mümkün olmayan şekilde özlemini hissettirmiştir.
Osmanlı Devleti’nde toprak düzeni İslam hukuku esas alınarak sınıflandırılır ve idare edilirdi. Buna göre toprak, ülkeyi Allah adına yöneten padişaha aitti. Padişah toprağı istediği gibi tasarruf edebilirdi. Fethedilen bir araziyi askerlerine verebileceği gibi devlet malı veya vakıf haline de getirebilirdi.
-1- Osmanlı Devleti’ndeki toprak düzeni aslına bakılırsa Anadolu Selçuklu ve Büyük Selçuklu Devletlerinin toprak düzeninin bir devamı sayılır. Zaten tarihte öyle baştan yaratmak diye bir kavram yoktur, eserler üstüste binerek gelişir.
-2- Toprağın tüm mülkiyeti devlete aittir. Fakat bazı koşullarda kullanım hakkı halka da verilmiştir.
-3- Halk bu toprak ile geçinir ve yaşamını idame ettirir. Devlet ise bu topraktan vergi alır. Bu, çift taraflı bir çıkar ilişkisine dayanır.
Osmanlı toprakları mülk ve mülk olmayan topraklar olmak üzere başlıca ikiye ayrılırdı. Mülk topraklarının mülkiyeti ve tasarruf hakkı şahıslara aitti. Mülk sahibi toprağı satabilir, hibe edebilir veya vakıf haline getirebilirdi.
Osmanlı Devleti’ndeki toprak düzeninde arazinin büyük bölümü mülk olmayan topraklardı. Miri arazi olarak adlandırılan bu toprakların mülkiyeti devlete aitti. Devlet miri arazileri genellikle tımar sistemi içinde değerlendirirdi. Tımar sistemine göre miri arazilerin kullanım hakkı, toprağı işletmek şartıyla, üzerinde yaşayan halka bırakılırdı. Osmanlı Devleti’nde miri toprakların bir bölümü tımar sistemi dışında tutulurdu. Bu topraklar yine devlet tarafından, bir takım işlerin görülmesi amacıyla mukataa, paşmaklık, yurtluk, ocaklık, malikane ve vakıf adlarıyla bölümlere ayrılmıştı.
İçindekiler
MÜLK ARAZİ
Bu tip arazinin mülkiyeti şahıslara yani halka aitti.
Öşri
Arapça’da “öşr” kelimesinden gelmektedir ki bu 1/10 manasına gelir. Topraktan elde edilen ürünün 1/10’unu devlete vergi olarak ödenmesi nedeniyle bu ismi almıştır. Bu topraklar Müslümanlara aittir. Fethedildiği zaman onlara verilmiş ya da fethedildiğinde zaten onlara ait olan topraklardır. Bu topraklar alınıp satılabilir, miras bırakılabilirdi. Toprak sahibi öşür vergisi yanında bir de Çift Resmi (arazi vergisi) ödemek zorundaydı. (Size burada ufak bir soru yöneltelim. Acaba “Çift Resmi” ile bugün kullandığımız manasıyla “çiftlik” arasında bir bağlantı var mıdır?)
Haraci
Gayrimüslimlere ait topraklara denir. Sahipleri topraklarını satabilir ya da miras bırakabilirdi. Bu tür toprakların sahipleri devlete Harac-ı Mukassem (arazi vergisi) ödemek zorundaydı. Ayrıca bu toprakların sahipleri “ispençe” adı verilen bir vergi öderdi.
“Bu vatan, diyorum,
Bu yurt, bu memleket
İşte kara saban,
İşte demir pulluk
Ve serpilen tohum,
Buğday, arpa, çavdar
Bu vatan, diyorum
Bu mübarek diyar”
-Hasan Şimşek
MİRİ ARAZİ
Mülkiyeti devlete ait olan bu topraklar ekilip biçilmesi ve işlenmesi amacıyla çeşitli kişilere bırakılmıştı. Miri araziler kullanım şekillerine göre çeşitli bölümlere ayrılmışlardır.
Dirlik Arazi
Devlete çeşitli şekillerde yararlı olan kişilere, devlet memurlarına ve diğer görevlilere gelirleri maaş karşılığı olarak verilmiş olan topraklardır. Bu arazilerdeki çiftçiler, ödeyecekleri vergileri devletin atamış olduğu toprak sahiplerine verirlerdi. Bu kişiler, topraklardan elde ettikleri gelirler karşılığında, cebelü denilen atlı askerler yetiştirerek bölgedeki can ve mal güvenliğini sağlardı.
Böylece devlet hazinesinden memur ve sipahi maaşları için ayrıca para çıkmamış olurdu.
Dirlikler, elde edilen vergi gelirlerine göre has, zeamet ve tımar olarak ayrılmıştır. Bu topraklar, rütbe ve derecelerine göre maaş karşılığı olarak devlet memurlarına ve sipahilere dağıtılmıştır. Bu memur ve sipahilere genel olarak toprak sahibi anlamında; ‘sahibi arz’ denilmiştir. Toprak sahipleri topladıkları vergilerin belirlenen miktarını maaş karşılığı olarak alıp, geri kalan kısmıyla, belirlenen sayıda asker yetiştirilerdi.
-Has Topraklar:
Yıllık vergi geliri 100.000 akçeden daha fazla olan dirliklerdir. Bunlar; padişah, şehzade, Divan üyeleri, beylerbeyleri ve sancak beyleri gibi üst düzey yöneticilere verilirdi. Has sahipleri dirliklerinin gelirine göre silahlı ve savaşa hazır asker beslerdi.
-Zeamet Toprakları:
Yıllık geliri 20.000 akçe ile 100.000 akçe arasında olan dirlik topraklarıdır. Zeametler, orta dereceli devlet memurlarına, kadılara, hazine ve tımar defterdarlarına, alay beylerine, kale muhafızlarına, Divan katiplerine verilirdi. Zeamet sahibi de, vergilerin belirlenmiş kısmıyla kendi ihtiyaçlarını karşılar, geri kalan bölümüyle de cebelü denilen asker beslerdi.
-Tımar Toprakları:
Yıllık geliri 3.000 akçe ile 20.000 akçe arasında olan dirlik topraklarıdır. Tımar sahipleri gelirlerinin üçbin akçesini kendi geçimlerine ayırırlardı. Buna kılıç tımarı deniliyordu. Geri kalan her üçbin akçe için bir cebelü yetiştiriyorlardı. Tımarlar; eşkinci, mus-tahfaz ve hizmet tımarı olmak üzere üçe ayrılmıştır.
‘’Ey bütün cihana bedel Türk eli,
Açtığın cenklerin yoktur evveli
Tarih bir nehir ki coşkundur seli,
Sen ona nispetle umman gibisin.’’
-Halit Fahri Ozansoy
Dirlik Sisteminin Amaçları
- Topraktan elde edilen verimi arttırma
- Devletin hazinesini vergiler yoluyla büyütme
- Üretimde sürekliliği sağlama
- Devlete dolaylı yoldan masrafsız asker yetiştirme
- Toprakları tımarlaştırarak bölgelerde devletin otoritesini sağlama
- Vergilerin toplanmasını kolaylaştırma
- Halka belirli bir uğraş ve geçim kaynağı sunma
- Ülkeyi bayındır hale getirme
- Ekonomik ve sosyal hayatı düzenleme
Miri araziyi ekip biçen halka ve köylüye reaya denirdi. Bunlar vergileri, devlet o yeri hizmet karşılığı kime vermişse ona ödüyorlardı. Dirlik sahiplerine de sipahi denirdi. Reaya toprağı ekip biçmek ve bakımıyla yükümlüydü.
Tımar rejimi içinde tımar sahiplerinin ve reayanın hakları karşılıklı olarak düzenlenmiştir. Hiçbir zaman reayanın toprağı bırakıp gitmesine tımar sahibi izin vermezdi. Sipahi’nin çift bozan denilen bir tür tazminat vergisi alma hakkı vardı. Bunun yanında haksızlığa uğrayan köylünün de şikayet hakkı vardı. Eğer sipahi haksızsa hakkında işlem yapılır, dirliği elinden alınırdı.
Ocaklık Arazi
Bu arazilerden toplanan gerlirler kalelerin muhafızlarına ve tersane giderlerine harcanmak üzere harcanır.
Yurtluk Arazi
Gelirleri sınır boylarındaki kalelere ayrılmıştır.
Paşmaklık arazi
Geliri padişahın kızlarına ve eşlerine ayrılan topraklardır.
Havas-ı Hümayun(mukataa) Arazi
Geliri doğrudan devlet hazinesine aktarılan topraklardır.
Mukataa arazilerden vergi gelirleri iltizam yoluyla toplanırdı.
Malikane Arazi
Üstün hizmetleri nedeniyle bazı devlet görevlilerine verilen topraklardır.
Vakıf Arazi
Gelirleri; sosyal kurumların ve hayır kurumlarının yapılması, bu kurumlara ait giderlerin karşılanması için devlete veya şahıslara ait toprakların vakfedilmesiyle oluşan topraklardır. Vakıf toprakları satılamaz veya devredilemezdi. Vakıf topraklarından vergi alınmazdı.
Arpalık
Yüksek dereceli memurlara emekli maaşı karşılığı verilen topraklardır.
Metruk Arazi
Terkedilmiş topraklardır.
Mevat Arazi
Hiçbir işe yaramayan topraklardır.
Daha çok bir ders kitabı edasıyla yazılmış ama yine de teşekkürler
Dikkatli bir okuyucu olmanız çok güzel. Türkiye de yazardan ziyade, daha çok iyi okura ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Kesinlikle haklısınız. Değerli yorumunuz için asıl ben teşekkür ederim.
Osmanı dönemimnde toprakların dağıtımı çok adaletli ve olması gerektiği gibi yapılmış bana göre. Yanlış hatırlamıyorsam tımar sistemi bozulduktan sonra Osmanlı ekonomik açıdan düşmeye başlamıştı
Toprak Hukuku dersinde Prof.(rahmetli)Veysel Başpınar “bir çift öküzün bir günde sürebileceği, bir ailenin geçimini sağlayabilecek araziye çiftlik, aileye çiftçi denir” demişti… TDK Sözlüğüne göre “çift” toprağı sürmek için birlikte koşulan iki hayvan , “çift çubuk” ise Çiftçilik yapabilmek için gereken her türlü araç demek…