Kerkük son zamanlarda ismini sıkça duyduğumuz Kuzey Irak şehridir. Peki bu kadar gündem oluşturmasının sebebi nedir? Türkmenlerdeki yeri ve değeri nedir? Sosyokültürel yapısını neler oluşturur? Bunlar ve bunlar gibi birçok soru hepimizin kafasını kurcalamıştır. Bu yazımızda bu duruma açıklık getirmye çalışacağız.
Öncelikle Kerkük’ün tarih sahnesindeki rolünden başlayalım.
- Kerkük’ün Tarih Sahnesindeki Yeri Nedir?
Kerkük’ün tarihi Asurlulara kadar uzanmaktadır. İsmi Asur hükümdarı “Sartnabl’ın şehri” anlamında Kerh Suluh olarak konulmuştur. Eski Asur başkenti Arrapha bölgesinde yer alan Kerkük, 5000 yıllık harabeleri üzerinde, Khasa nehri yanında yer alır. Arrapha, MÖ 10 ve 11. yüzyıllarda Asurlular döneminde çok büyük bir öneme kavuşmuştur. Stratejik ve coğrafik önemi nedeniyle şehir, üç imparatorluk için adeta bir savaş meydanıydı; Asur imparatorluğu, Babil ve Med imparatorlukları, ki hepsi şehri belirli zamanlarda yönetmiştirler.
Kerkük’ün en eski yerleşim mekanı Kerkük Kalesinin içidir. Kale, bu eski şehrin adeta çekirdeğini oluşturmuştur. Kalenin yapılışı M.Ö. 3000 yıllarının ortalarına kadar uzanır. Hz.Ömer zamanında İslam ordularının meşhur Kaadisiyye Meydan muharebesinde Sasanileri M.S.636 yılında yenmesinden sonra, Kerkük bir Müslüman şehri olmaya başlar. Sultan Mahmut Tapar komutasında Kerkük 63 yıl Büyük Selçukluların hakimiyetinde kalır. 1118 yılında Irak Selçuklularının hakimiyetinde 12 yıl kalır.
1470 yılında Kerkük Şehrine Akkoyunlular hakim olurlar. 1508 yılında Akkoyunlu Devleti, Safavi devletinin kurucusu Şah İsmail tarafından kaldırılıncaya kadar Kerkük, Akkoyunluların hakimiyetinde kalmıştır. Daha sonra Safavi devletinin egemenliğine giren Kerkük, Yavuz Sultan Selim komutasında Çaldıran Savaşı galibi Osmanlı Devletinin nüfuz alanına girmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman’ın Bağdat ve daha sonra Kerkük ziyaretinde Bayat boyuna mensup ünlü Kerküklü Türk şairi Fuzuli, Bağdat Kasidesini padişaha sunar. Bu dönemde Kerkük Kalesine yeniçeriler yerleştirilir. İlk iş olarak kale tahrir ettirilerek kaleye ocaklılar, tımarlılar ve zeametler yerleştirilir.
1549 yılında Kerkük Beylik ve 1578 yılında da Beylerbeyi olur. Bu yıllarda Kerkük, Osmanlı kayıtlarında ‘ GÖKYURT ’ olarak geçmeye başlar. Osmanlının bu ismi Kerkük şehrine verme düşüncesi, şehrin o tarihlerde halis bir Türk şehri olduğunun kanıtıdır. Kerkük 172 yıl Osmanlının idaresinde kalmıştır. Şehirde, günümüze kadar gelen bir çok Osmanlı eserleri bu dönemde yapılmıştır.
- Kerkük’ün Tarihi Yapıları nelerdir?
Kerkük’ün simgesi haline gelen Kerkük Kalesi, en eski tarihi eserleri de surları içerisinde saklamaktadır. Kerkük Kalesi 1997 yılında Saddam yönetimi tarafından yerle bir edilmiştir.
“Yıktılar kalamızı
Sürdüler balamızı
Daha can boğazdayken
Çektiler salamızı”
-Danyal Peygamber Camii, eskiden Yahudi tapınağı iken camiye çevrilmiştir.
-Ulu Camiininde eskiden Hıristiyan kilisesi olduğu bilinmektedir.
-Uryan Camii, 1729 yılında Osmanlı döneminde yapılmış olup kale surları içerisinde bulunmaktadır.
-Gök Kümbet, 1361 yılında Celayirliler döneminde yapılmıştır.
-Hasan Mekki Camisi, 1701 yılında Vali Firari Hasan Paşa tarafından yapılmıştır.
-Fuzuli Mescidi, Türk Şairi Fuzuli’nin babası Molla Süleyman bu mescidin imamlığını yapmıştır.
-Halk tarafında Kayseri olarak bilinen Kapalı Çarşı 1800’lü yıllarda Osmanlı tarafından yapılmış ve yaklaşık 300 dükkandan ibarettir.
-Mecidiye Sarayı, 1854 tarihinde Vali Ali Paşa tarafından yapılmıştır.
-Taşköprü, 1875 yılında Vali Muşir Nafiz Paşa tarafından 16 gözlü olarak yapılmıştır. Kerkük’ün iki yakasının birbirine bağlanması amacıyla yapılan köprü, siyasi nedenlerden dolayı Irak yönetimi tarafından yıkılmıştır.
Bir coğrafyanın kimliğini ve tarihi seyir içerisindeki kültürel zenginliğini ortaya koyan en bariz unsurlardan birisi de o topraklarda yetişen ve yaşayan şair ve ediplerdir. Şehir birçok ünlü şair ve edipe de ev sahipliği yapmıştır. Şehrin birçok güzel türküsü de mevcuttur.
- Yakın Tarihte Kerkük’ün Yeri
23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Ankara’da açılmasının ardından kurulan hükümetin hedefi, düşmanı “harîm-i ismet”inde boğarak, Misâk-ı Millîyi gerçekleştirmekti. Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalandığı gün Osmanlı ordusunun denetiminde bulunan bölgeleri ifade eden Misâk-ı Millînin güney sınırlarını TBMM’nin açılışından yaklaşık bir hafta sonra Gazi Mustafa Kemal Meclis kürsüsünden şu şekilde ifade ediyordu:
“Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-u millîmiz, İskenderun’un cenubundan (güneyinden) geçer, şarka doğru uzanarak Musul’u, Süleymaniye’yi, Kerkük’ü ihtiva eder. İşte hudud-u millîmiz budur dedik!” Misâk-ı Millî sınırlarını bu şekilde netleştiren Mustafa Kemal Paşa, Musul’u Kerkük’ü ve Süleymaniye’yi Anadolu’nun bir parçası olarak tanımlıyordu.
Sonuç olarak şehir üzerinde birçok ulus hak iddia etmektedir. Son zamanlarda artan terör olayları da şehrin doğal güzelliğine ve tarihi yapısına çok fazla zarar vermiştir. Bu durum ne kadar daha sürer bilinmez. Olan her zamanki gibi masum halka oluyor. Birçok masum insan büyük devletlerin şehir üzerindeki mücadelesi yüzünden hayatını, evini, çocuklarını kaybediyor. Bütün bunların en kısa sürede son bulması umuduyla yazımı noktalıyorum.