Türkiye Siyasetinin Psikolojik Savunma Mekanizmaları

Freudian Bir Analiz

Birçokları siyasi düşünce ve kararlarında somut verileri göz önüne aldığını ve ona göre bir siyasi karar verdiğini düşünür. Haberlerden gördükleri, duydukları ve yaşadıkları hakkında çıkarımlar yapan birey, karşısına gelen her konuda siyasi bir karar verir. Bu günümüzün en temel demokrasi davranışı olan seçimlerde oy kullanmak veya kullanmamak için de geçerlidir. Ancak insanların siyasi davranışlarına baktığımızda, mevcut olan milyonlarca farklı veri ve durumu analiz ederek bir karar vermediğini görüyoruz. Bu kadar kompleks bir yapıyı baştan sona analiz etmek zaten mümkün değildir. Siyasi kararlarınız; hangi sosyal statüde doğduğunuz, mevcut ekonomik durumunuz, hangi muhitte kimlerle büyüdüğünüz veya nasıl yetiştiğiniz ile ilgilidir, aynı sahip olduğunuz din veya mezhep gibi.

Bu sebeptendir ki seçmenin salt rasyonel verilere göre karar verdiğini düşünmek (örn. işsizliğin azaldığı durumda oyların artması veya arttığı durumda oyların azalması), bizi yanlış sonuçlara götürebilir. Siyasi yorumlamalarda insanın biliş ve psikolojisini ele almadığınız taktirde olayları yorumlamak imkansızdır. Çünkü bireyin verdiği kararlar ciddi bir şekilde önyargılar (bias) ve sezgiler (heuristics) tarafından etkilenmektedir. Hatta bazen siyasi fikirlerimizde önyargı ve sezgilerimiz, rasyonel düşünceden daha baskındır. Bu, siyasette insan psikolojisinin yadsınamaz bir ağırlığı olduğunu göstermektedir. Bu sebeple, Türk siyasetini insan psikolojisini ele almadan yorumlamak doğru olmaz. Ancak siyaset arenamızda bu konu hep göz ardı edilmektedir. Türk siyasetinin yalnızca kendisi değil, onun analizlerinin de psikolojik bir değerlendirmeye tabi tutulması gerektiğini not düşmeliyim. Günümüzdeki analizlerin çoğu, varmak istedikleri sonuca yönelik kanıtlar bulan ve kendi düşüncesini pekiştiren niteliktedir. Oysa eldeki kanıtlar ve duruma göre bir sonuca varmak gerekmektedir. Siyasetimizin psikolojisine giriş yapmak için Türkiye’nin birkaç belirgin özelliğinden yola çıkarak başlamalıyız. Örneğin, karizmatik lider portresi.

Türkiye’nin tarihi hafızası itibariyle bir lider kültüne bağlı olduğu yadsınamaz bir gerçek. Bunu bazı muhalif çevreler, iktidar partisini destekleyenleri aşağılamak için kullanıyor olsa da aslında bu toplumumuzun tamamı için geçerlidir. Zira muhalif kesimin de tüm siyasi hesapları liderler üzerinden yaptığını görebilmek mümkündür. Partilerin başkanları çok ciddiye alınırken alttaki teşkilatlanmalar kimse tarafından tartışılmaz. Halbuki liderlerin başarılı olması için temelde başarılı bir teşkilatlanma olması gerekir. İktidar partisini destekleyenlerin mevcut cumhurbaşkanını bir kurtarıcı görmesinin yanında muhalifler de figürler üzerinden kurtarıcı aramaktadır. Bu kurtartıcı ve karizmatik lider kültü, bütün toplumumuza sirayet etmiş olup insanlarımızı aksiyona geçmek yerine bir bekleyişe sürüklemiştir. Daha da ilginci, kurtarıcı beklentisi, her ilgi çeken figürün birer kurtarıcı olacağına olan yanlış inancı da beraberinde getirmektedir. Diğer taraftan, lider kültünü Atatürk simgesi üzerinden de tartışabiliriz. Örneğin, olumsuz bir siyasi gelişme karşısında birçok insan sosyal medya üzerinden bir Atatürk portresi paylaşarak tepki göstermeyi tercih ediyor. Bu aslında dikkatle incelenmesi gereken bir tepki yöntemidir. Olumsuzluk karşısında Atatürk’e rücu eden birey, onu felaketlerden kurtaran babasını, yani Atatürk’ü hatırlıyor. Bu durum aslında bireyin gerilediğini (regresyon) ve bu olumsuz durumun çözülmesi için bir otoritenin olaya müdahale etmesi gerektiğinin bir bilinçaltı tezahürü olarak düşünülebilir. Eminim ki bir Atatürk portresi paylaşan kişinin böyle bir niyeti olmadığını hepimiz biliyoruz, ancak insan psikolojisi yalnızca niyetlerden oluşmuyor. Türkiye’de simgeleri hiçbir zaman küçümsememek gerekir. Atatürk portresi, Atatürk’ü nasıl lafz ettiğiniz (örn. Atatürk veya Gazi Mustafa Kemal), seçilen kıyafetler (örn. taktığınız kravatın rengi, ceketinizin içine cepken yelek giyip giymediğiniz, kullandığınız yüzük), yüzünüzde sakal olup olmaması, bıyığınızın şekli, seçtiğiniz kelimelerin kökeni, kullandığınız tabirler (örn. “şahsım”, “birileri”, “ceHEpe” veya “ceHApe”), tonlamalar (örn. mesele veya mes’ele) gibi birçok örnek siyasetimizde simgelerin büyük ağırlığını ortaya koymaktadır. Geçenlerde iktidar partisi liderinin dosya ve yüzüklü Instagram paylaşımı bunun çok güzel bir örneğidir. Bundan dolayı gözlüğünü çıkaran ana muhalefet liderine de şaşırmamak gerekir.

Az önce değindiğim regresyon (gerileme) kavramı, bireyin bir strese karşı yanıt olarak önceki bir gelişim aşamasına dönmesini ve rahatsız edici durumdan kaçmasını sağlayan bir psikolojik savunma mekanizmasıdır. Örneğin, çok stresli bir durumda yatağınıza girerek dizlerinizi karnınıza çekebilirsiniz. Bu aslında anne karnındaki fetal pozisyonu taklit ederek kendinizi daha iyi hissettiğiniz bir savunma mekanizmasıdır. Veyahut, tuvalet eğitimini tamamlamış bir çocuğa ailesinin bağırması sonrası gece yatağını ıslatması, bir önceki gelişim evresine gerilediğini göstermektedir. Bu gerileme, siyasette de gözlemlenebilir. Bunun bir başka örneği dış mihraklar söyleminde bulunabilir. Bir seçmenin oy kararının seçim öncesi gerçekleşen bir terör saldırısıyla değişmesi, ülkesinin tehdit altında olması karşısında her şeye rağmen mevcut düzeni korumak istemesiyle ilişkilidir. Aynı bağlamda, Türk toplumunun aslında refahı arttıkça çok hızlı bir şekilde demokratikleşme sürecine girebildiğini, Avrupa Birliği reformlarını tartışabildiğini ve batı ile ciddi ortaklıklar kurabildiğini gösterirken; sınırlarındaki savaşlar, terör eylemleri, ekonomik istikrarsızlıklar gibi sebeplerle gerilemeye uğrayarak otorite altında yaşamayı tercih edebileceğini de göstermektedir. Türkiye, ekonomik ve hukuki kriz derinleştikçe daha da muhafazakarlaşarak ruhen daha stabil ve güvende hissetmeyi tercih etti. Ancak sorunları görmezden gelmek, sorunların daha da büyümesine yol açıyor.

Bu yazımızı da tavsiye ederiz:  Anti-Emperyalizm İkiyüzlülüğü, Hakkımızı Savunmak ve Geleceğe Miras Çatışmalar

Ayrıca dış mihraklar hipotezi, bir başka psikolojik savunma mekanizması bağlamında da değerlendirilebilir. Yer değiştirme (displacement), bilinçdışındaki dürtülerin onları simgeleyen ve kabul edilebilir başka nesnelere yöneltilmesidir. Örneğin, iş yerinde bir kişiye patronu kızdıktan sonra, o kişinin gidip evde eşine kızması bir yer değiştirme örneğidir. Birey, patronuna karşı çıkamadığı için, karşı çıkması daha kabul edilebilir olan eşini tercih eder. Dış mihraklar hipotezi de siyasi bir yer değiştirme mekanizması olarak okunabilir. Siyasette başımıza gelen kötülükleri “bizi yöneten” ve “bizi seven” yöneticilerimiz yapıyor olamaz; olsa olsa bunu bizden nefret eden (splitting) düşmanlarımız yapıyor olmalıdır ve bu yüzden tepkiyi hak edenler de tepki göstermesi daha kolay olan düşmanlardır. Bu, başımıza gelen olumsuz siyasi gelişmelerden kendimizi ruhen korumamızı sağlamaktadır. Çünkü hatalı olanın “bizden” olması rahatsız edici olmakla birlikte “bizden” olan hatalıları eleştirmek, “düşmanları” eleştirmekten çok daha zordur. Lider kültünün eleştiriye kapalı olması da bu bağlamdadır. Dış mihrakların yanı sıra “içimizdeki hainler” veya “batılı ülkelerin maşaları” da bütün sorunların kaynağı olup, tüm suçu bunlara yükleyerek toplumun rahatlaması da klasik bir yöntemdir. Bölme (splitting), tüm dünyayı beyaz veya siyah görmek veya dış politikadaki ülkeleri bize düşman veya dost olarak görmek gibi tanımlanabilir. Bu, yaşanan olayları uç noktalarda görerek gerçek olmayan bir fikri istikrar ve stabilite sağlar. Çünkü ak ya da kara olarak dünyayı çok daha kolay anlamlandırabilirsiniz. Splitting genelde borderline kişilik bozukluğunda görülen bir savunma mekanizması olması yanında siyaset yorumlamasında da sıkça kullanılmaktadır.

Bir başka savunma mekanizması olan inkâr (denial) siyasetçiler tarafından manipülasyon aracılığıyla çok sık kullanılır. Gerçekleşen olumsuz bir durumun görmezden gelinmesiyle olumsuz duyguları bastırmayı amaçlar. Ancak bazı insanlar ekonomik durumun kötü olduğunun farkında olmasına rağmen bu durumdan kaçabilmek için bir başka yöntem olan entelektüalizasyona (düşünselleştirme veya intellectualization) başvururlar. Bu durumu, “ekonomi kötü ise nasıl bütün restoranlar dolu veya herkesin altında araba var” argümanında gözlemleyebilirsiniz. Veyahut, herkesin bizi “kıskanması” sebebiyle Türkiye hakkında olumsuz yorumlar yapıldığını düşünen bir seçmen veya siyasi sistem, farkında olmadan karşı yansıtma (counter-projection) yapabilmektedir. Bu aynı “onlardan nefret ediyorum (çeşitli sebeplerden ötürü), öyleyse onlar kötü (veya kıskanıyor) olmalı” demek gibidir.

Tüm bunları tartışırken, Freud’un ortaya koyduğu psikanaliz mirasını kullandığımızı belirtmemiz gerekir. Bu, yanlışlanabilir bir konsept olmadığı için siyaseti anlamak amacıyla kullanılan bir bağlam olarak düşünülmelidir. Ancak psikolojik savunma mekanizmaları, insanın verdiği kararları daha kolay anlamamız açısından bize yardımcı olmaya devam ediyor. Örneğin, bilerek yapılan siyasi bir ahlaksızlığın (örn. bir tanıdığa haksız yere ihale verilmesi) bir ruhu nasıl rahatsız etmediğini anlamak zor olabilir. Ancak birey bu siyasi davranışı “ulvi” bir amaç doğrultusunda değerlendirirse (örn. tanıdığın bizden olması ve bizim dışımızdakilerin hain olması), yani ussallaştırırsa (rationalization), durumu daha kabul edilebilir hale getirerek yoluna devam edebilir.

Türk siyasetinin analizlerinde, insan psikolojisinin çoğu zaman göz ardı edildiğini görmek mümkündür. Oysa, duygulanımı bu kadar yüksek olan bir toplumun psikolojisini ihmal etmek büyük bir hatadır. Bugün Türkiye’nin yaşadığı sorunların büyük bir kısmı insan psikolojisi ve manipülasyonlar ile açıklanabilir. Savunma mekanizmalarının çoğu bilinçdışının bir tezahürü olmakla birlikte siyaset arenasında bilinçli bir şekilde kullanılabilmektedir. Türkiye siyasetinin psikolojisini göz önünde bulundurmak, ülkemizi daha iyi anlamanın ve ileri taşıyabilmenin ön koşullarından olacaktır.

Aynı hataları yapıp farklı sonuçlar bekleyen bir ülkenin vatandaşı olarak insan psikolojisi ve psikiyatrisi, siyaset psikolojisi, sosyopolitik sistemlerin işleyişleri, uluslararası ilişkiler, tarih ve bilime ilgi duyuyorum.

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Politika Kategorisinde Son Yazılar