Yazımıza girizgâh yapmadan önce “Sahiden, nedir bu evrim” diye sordunuz mu daha önce kendinize? Veya bu konu ilginizi çekti mi? Öyle sanıyorum ki bu yazıyı okuyan çoğu kişi, evrim hakkında az veya çok bir şeyler duymuştur. Fakat biliyorsunuz ki sadece duyduklarımız yetmiyor. Bazı konular -özellikle evrim gibi- okunmaya, araştırılmaya değerdir. Tabii bilime gereken önemi verenlerdenseniz.
Şimdi, birtakım gevezelikleri bırakıp evrimi tanımlamaya başlayalım. Her ne kadar bilimsel bir konu olsa da nihayetinde bu bir blog yazısı. Amacım da evrimi, bilimsel zeminden ayrılmadan ve pek tabii attığım başlığa da riayet ederek ’’Bir çırpıda’’ açıklamak.
Yirminci yüzyılın en önemli biyologlarından ve aynı zamanda ’’Modern Evrimsel Sentez’’in (Darwin’in Doğal Seçilim Teorisi ile Mendel’in Kalıtım Kuramı’nı, moleküler biyoloji çatısı altında birleştirmeye çalışan modern evrim kuramı) oluşturulması için önemli katkılarda bulunmuş Ernst Mayr’ın ‘Evrim Nedir’ sorusuna vermiş olduğu cevaba bakalım: ’’…Evrim en iyi şekilde, her popülasyona ait bireylerin nesilden nesile genetik dönüşümü ile anlaşılır.’’ Mayr’ın bu tanımından çıkarmamız gereken en önemli husus, evrimin bireyler bazında değil de popülasyon bazında gerçekleşmekte olduğu hususudur. Örneğin; biz insanlar, en kaba haliyle ’’Memeli sınıfına, primatlar takımına ait bir hayvan türü’’ olarak taksonlanırız/sınıflandırılırız. Hepimiz doğumumuzdan ölümümüze kadar değişip, gelişiriz. Lakin, bu değişme ve gelişme tür bazında kaldığı ve genotipimizde dikkate değer bir değişme yaratmadığı için evrimleşmiş olmayız. Ancak; diyelim ki yüz kişilik bir insan popülasyonu olsun. Bu popülasyondaki herkes görece uzun boylu olsun ve bu uzun boylu yüz insan, çevreye adapte olabilmiş ve genlerini sonraki nesile aktarabilmiş olsun. Bu böyle devam ederken, içlerinden birinde mutasyon oluşuyor ve DNA bunu onaramıyor. Mutasyon, gamet hücrelerinde boy uzunluğunu etkileyen bir gende meydana geliyor. Bu birey genlerini yavruya aktarıyor ve de yavru kısa boylu olarak dünyaya geliyor. Belirli bir zaman sonra popülasyon içerisindeki bu kısa boylu yavru (hayatta kalırsa) büyüyecek ve o da genlerini başka bir yavruya aktaracak.
Başlangıçta, bu popülasyonda yüz kişi uzun boyluyken artık bu oran değişmiş ve popülasyona kısa boylu bireyler de katılmıştır. Eğer selektif bir faktör de devreye girerse ve bu selektif faktör kısa boylu yavruların seçilmesine yol açarsa, popülasyondaki kısa boylu oranı başat hale gelir ve hatta uzun boylular popülasyondan silinebilir. İşte, bu evrimdir. Çok yalın ve sade bir örnek olsa da doğadaki evrim kanunu bu şekilde işler. Tabii işin bir de Evrim Teorisi boyutu var ancak bu yazıyı, ona değinmeden bitirmek olmaz.
Evrim, doğanın diğer kanunları gibi bir kanundur. Çünkü nesilden nesile gen/alel sıklığı değişir. Bu değişimler küçük küçük ilerler, yeterince birikim ve coğrafi yalıtım olursa türleşme bile meydana gelebilir. Bu doğa kanununu anlayabilmemiz için de bilim insanlarına ve dolayısıyla onların kapsamlı teorilerine ihtiyacımız var.
Dedik ya hani ’’Bilim insanlarının kapsamlı teorilerine ihtiyacımız var’’ diye, işte evrim kanununu ve mekanizmalarını yani işleyişini açıklayabilmek için bilim insanları kuramlar geliştirir. Evrimi açıklayabilen hipotez ve teorilerin bütününe de Evrim Teorisi denir. Darwin’den bu yana yıllar geçti ve bilim dünyası, evrimin nasıl gerçekleştiğine dair pek çok kuram oluşturdu. Bugün elimizde bulunan ve evrimi en iyi açıklayan ’’Modern Evrimsel Sentez’’ dediğimiz kuramdır. Bu kuramın temelini Doğal Seçilim ve Mendel Genetiği oluşturur. Ayrıca, bu temeli oluşturmaya; Paleontoloji, Popülasyon Genetiği ve Taksonomi gibi birçok alan katkı sağlamıştır. Bu yardımcı bilim alanlarının yanı sıra, Modern Evrimsel Sentez; Ekoloji, Antropoloji, Fizyoloji, Embriyoloji, Tıp ve daha birçok alanla da desteklenmiş ve hâlâ desteklenmektedir. Biyolojisinin tabiri caizse çatısı olan Evrim Teorisi pek çok koldan desteklenir. Bu yardımcı alanlar, aynı zamanda Evrim Teorisi’nin çok güçlü bir bilim teorisi olduğunu ortaya koyar. İşin özü Evrim ve Evrim Teorisi kabaca budur.
Bir Çırpıda’ya riayet edip etmediğimi siz okurların yorumuna bırakıyorum ve Charles Robert Darwin’in şu güzel sözüyle yazımı sonlandırıyorum:
“Yaşamak bir ziyafettir. Bu ziyafete davetli kişiler pek çoktur ama masaya oturmayı başaranlar çok azdır.”
Konuk Yazar: Ömer Yahya Dalmızrak
Evrim elbette var. Varlığı tartışılamaz, süreçleri tartışılabilir…