20.yüzyılda Amerika’da kurulan bir tren garı için bölgenin en iyi saatçisine saat sipariş edilmiş, Bay Gateau’ya. Adam Fransız asıllı bir kadınla evliymiş ve erkek bir çocukları varmış. Bay Gateau doğuştan körmüş ama güneyin en iyi saatçisiymiş. Savaş başlamış ve oğlunu savaşa göndermiş. Saat üzerinde haftalarını harcarken bir mektup gelmiş ve adamla kadın oğullarının öldüğü haberini almışlar. Bay Gateau çok üzülmüş ve kalan hayatında yapacağı tek saate yoğunlaşmış. Günlerini ve aylarını bu saat üzerinde harcamış. Açılış günü geldiğinde, bu açılışa Teddy Roosevelt’in de geldiği söylenir, saat yerine asılmış. Üzerindeki örtü kaldırıldığında herkes birden şaşırmış. Çünkü saat geriye doğru çalışıyormuş. Bunun üzerine Bay Gateau şunları söylemiş:
“Onu böyle yaptım çünkü belki bu sayede savaşta kaybettiğimiz çocuklar kalkıp eve dönebilirler. Çiftçilik yapar, çalışır, çocuk sahibi olur ve uzun bir hayat sürebilirler. Belki benim oğlum da eve dönebilir. Sizi üzdüysem özür dilerim. Umarım saatimi beğenirsiniz.”
Bunları söyledikten sonra oradan ayrılan Bay Gateau’yu bir daha gören olmamış.
Benjamin Button’un Tuhaf Hikayesi isimli filmde geçen bu diyalogları sizinle paylaşmak istedim çünkü biz de aynı durumdayız. Keşke bizim kaybettiğimiz insanlar, yitirdiğimiz arkadaşlar da kalkıp evlerine dönebilseler. Okullarını bitirebilseler, bir iş sahibi olup çoluk çocuğa karışabilselerdi. Ve özellikle şehitlerimiz…
Biraz çocukça olacak ama keşke dünyada küçükleri yetim bırakan, büyüklerin kalbini evlat acısıyla dolduran kötüleri durdurabilecek süper kahramanlar olsaydı. Ne güzel olurdu. Keşke dünyadaki tüm kötülere karşı, artık bizi bıktırdıklarından ve bir türlü sonlarının gelmemesinden dolayı, şunları yapsalardı: teröristleri tek tek bulsalar ve ortadan kaldırsalar, evlerimize artık şehit haberi gelmesiydi. Hırsızları tek tek avlasalar ve insanların emeklerini çalmalarına engel olsalardı. Rüşvetçileri tek tek yakalasalar ve çaldıklarını ödettirip hapse atsalardı. Yiyeceklerin bol olduğu yerlerden, fazlasının döküldüğü otellerden, yemekhanelerden ve lokantalardan bunları alıp aç insanlara verselerdi. Keşke gerçekten ihtiyacı olanları bulup onlara yardım etseler ve bizi sokaklarda ellerini açıp bizden para isteyen çocukları görmek zorunda bırakmasalardı. Evlerini terk edip vatan hasretiyle dünyanın dört bir yanına dağılmış insanların hasretlerini giderseler ve onların evlerini tamir etselerdi.
Ama bunları televizyonda bile yapmıyorlar, o çizgiden hayallerde. Neyin yanlış olduğu ve düzeltilmesi gerektiği beyinlere işlememiş. Keşke var olsalardı da bu tür insanlar, eğitimi düzeltip çocukların beynine faydasız değil, faydalı ve insanlık yararına tohumlar ekselerdi. Ve keşke bizlere çocuklarımızın, kardeşlerimizin ve küçüklerimizin gözlerini ellerimizle kapatmak zorunda bırakmasalardı…