Evimizde hergün en azından birkaç saat geçirdiğimiz ve en çok önemsediğimiz bir yeri neden kendi vücudumuzda böylesine harap ediyoruz?
Karaciğerimizin vücudumuzda onlarca görevi var. Bir insan karaciğeri %10-20 oranda bile yaşamak için yeterli. Bunun yanında karaciğerinin tamamı alınan bir insan ise 24 saat içinde hayatını kaybeder. Sindirim, ekskresyon, sentez, metabolizma düzenleme, biyotransformasyon, koruma, taşıma gibi temel işlevlerin yanında birçok ek görevi vardır.
Metabolizmadaki bazı kalıtsal bozukluklar karaciğer hastalıklarının en önemli nedeni olarak gösterilebilir ancak ülkemizde karaciğer rahatsızlıklarının artan prevelansı ve buna neden olan etmenlere baktığımızda çevresel koşulların da en az kalıtım kadar önemli olduğunu görüyoruz. Karaciğerimiz kan glikoz seviyesinin düzenlenmesinde etkilidir. Tüm oz şekerlerini glikoza kadar parçalar ve bu da total şekerin %99.6’sını oluşturur.
Şişmanlık, yüksek kolesterol, şeker hastalığı ve düzensiz beslenme kalp kadar karaciğeri de tehtit ediyor. Öyleki son yıllarda karaciğer yağlanması yaş sınırı gittikçe düşüyor. Medyada, raflarda ve çevremizdeki her yerde bizlere rengarenk , “kendinizi değerli hissedin”, “siz en iyisine layıksınız” mottolarıyla tüketime yönelten bir ortam var. Hazır gıda tüketiminin yagınlaşması karaciğer hastalıklarının önemli bir nedeni oldu. Karaciğer yağlanması ciddi bir sorun ve yine hazır gıda tüketimi alkole bağlı olmayan karaciger rahatsızlıklarının oranını arttırdı. Yanlış beslenme alışkanlıkları ile kilo probleminin önüne geçmek gerekiyor önce.
Hastaların %90’ından fazlasında hiperlipidemi(kolesterol ve/veya trigliserid yüksekliği), şişmanlık, gizli veya aşikar şeker hastalığı gibi sorunlar var ve karaciğer yağlanması zamanla siroza ilerleyebilir. Obezite, şeker hastalığı ve karaciğer dokusunda yağlanmanın steatoz, hepatit ve bağ dokusu gelişimi (fibrozis) bulunan hastalarda (NASH-alkol dışı karaciğer yağlanması ve iltihabı) siroz riski yüksektir. Siroz büyük sorunlara yol açan ciddi bir durumdur.
Karaciğer kanseri kanserler içerisinde beşinci sırada; ölüm oranı olarak da akciğer, mide ve kolon kanserlerinden sonra dördüncü sırada yer almaktadır. Ve bütün kanserlerin %5.4’lük kısmını oluşturmaktadır. Sıklıkla kronik karaciğer hastalığı ve siroz zemininde gelişmektedir. Risk faktörlerini kronik hepatitB (HBV), hepatitC (HCV), delta hepatit, toksinler, otoimmün hepatit, karaciğer hastalığı, hemokromotozis, alf-1 antitripsin eksikliği, erkek cinsiyet ve insülin direnci gibi nedenler oluşturmakta. Ülkemizde etnik köken, beslenme alışkanlıkları ve kronik hastalıkların yüksek prevelansı nedeniyle oldukça yaygındır ve kansere bağlı ölümlerde büyük bir orana sahiptir.
Çok karamsar bir tablo çizdiğimin farkındayım ancak iş işten geçti diye üzülmemek lazım, karaciğer yağlanması genel olarak düzelebilir bir rahatsızlıktır. Sorun iltihab ve bağ dokusu artışının olmadığı aşamada iken diyet, egzersiz ile, gerekirse ilaçlarla şişmanlık, hiperlipidemi ve varsa şeker hastalığı ile gerektiği gibi mücadele edilir ve başarı sağlanırsa yağlanma azalır, hatta kaybolur. Türkiye’de sirozun en sık sebebi hepatit B ve hepatit C`dir. Alkole bağlı siroz oranı ülkemizde %10-15 arasındadır.
Aşırı kilo, yanlış beslenme, yağ ve karbonhidrat tüketimindeki artış, raf ürünleri, doğal olmayan besinler ve tabi ki hareketsiz, sporsuz yaşam. Şişmanlıkla beraber cilt altı yağ dokusu ve daha tehlikelisi organ çevresi yağ dokusu gelişiyor ve artıyor. Bunlar olurken vücudumuzun mutfağı olan karaciğerin de yağ biriktirmesi kaçınılmaz oluyor.
Bugünü dünden farklı yapalım, kendi sağlığımız ve sevdiklerimizin sağlığı için rafine ürünlerden uzak, sporla iç içe bir yaşam için adımlar atalım.
– Konuk Yazar : Esra Şengül