Yalanın Meşrulaştırılması
‘’Çok dürüstsün hiç değişme’’ dedi edebiyat öğretmenim. Aslında pek de dürüst sayılmazdım. Çünkü fakirdim ve hep yalan söyledim:
‘’Nasılsın?’’ sorularına ‘’iyiyim’’ derken yalan söyledim. ‘’Hayat nasıl gidiyor? ‘’ sorusuna ‘’her şey yolunda‘’ derken yalan söyledim. Yalandan mutlu gibi gözükmeye çalıştım. Karşımdaki bir şey anlatırken yalandan gülümsüyordum. Yalandan bir ütopya kurmuştum kendime. Çünkü ‘’dimdik duruyor‘’ gözükmeliydim çevreme. Öğretmenimin kaşları çatıldı bir an. Böyle oluyordu işte gerçekten dürüst olunduğunda. Doğrular can sıkıyor, üzüyor, umut kırıyordu. Fakirin ekmeği değil miydi umut? Nasıl yalan söylememeliydi o vakit? Evladına defter, kitap alamayan baba gerçeği nasıl söyleyebilir evladına? Adam, kadını sevdiği halde kolay kolay söyleyebilir miydi gerçeği? Bir doktor kemoterapi gören hastasına karşı her zaman dürüst olur muydu? Savaş alanındaki bir komutan askerlerine her zaman gerçeği söyleyebilir miydi? Ya siz hocam, bir veliye ‘zeki ama çalışmıyor’ derken her defasında dürüst müydünüz? Ben de işlerin yolunda gitmediğini fark ettirmemeliydim işte. Bir filmde sorunlarla yüzleşebilmek için insanın kendine bile yalan söylemesi gerektiğini –all iz well (her şey yolunda)- söylüyordu.
En nihayetinde bir filmdi işte ama haksız da sayılmazdı. Aklımda hep bi’ kaçış fikri var. Mutluluğun diğer bir formülü kaçmakmış bunu öğrendim zamanla ve işe doğrulardan kaçmakla başladım. İlk olarak mutsuz olduğum doğrusundan kaçtım. Bu beni daha mutlu biri yapmadı elbette ama en azından çevremdekileri buna inandırdım. Onlar inanınca da kendim olmaktan çıkıp onlara göre yaşamaya başladım. İki yüzlülük, sahtelik diyeceksiniz bu yaptığıma ama dik duruyor gözükmeliydim. Bugün dünün aynısıydı, yarında bugünün aynısı olacak şüphesiz. Bunu fark ettiğiniz anda siz de yalana başvuracaksınız. Farkında değilmiş gibi davranacak monotonluk yarışında sizden geride kalanlara bakıp şükredeceksiniz. 9-6 saatleri içinde siz de ufak yalanlar söylemekten kaçınmayın derim. Bana dürüst olduğumu söyleyen öğretmenim bile bunları anlattıktan sonra tavsiyelerime uyarak ufak bir yalan daha söyledi; hiç değişme.
Hayal ve Edebiyat Üzerine
Akranlarım üniversite için bölüm tercihi yaparken tercih sıralamasını, seçtikleri mesleklerin istihdam oranına göre yapmışlardı. Felaket tellallığı yaptığımı düşüneceksiniz fakat durum gerçekten vahim. Gençler bir mesleği hayal ettikleri, sevdikleri için değil de iş garantisi, yüksek maaşı var diye tercih etmeye başladılar. Nerede kaldı hayal kavramı? Bu durumda suçlu gençler değildir kesinlikle onların yaptıkları büyük fedakarlıktır çünkü. Oldukça meşakkatli bir iştir hayalden vazgeçmek. Eğitim sisteminin Finlandiya olmadığı bir düzende ne onlardan ne de benden Polyanna olmamızı beklemeyin.
Gelecekteki ailesinin mutluluğunu düşünüp de hayalinden vazgeçen gençlerin işe gitmek için saatlerinin alarmı her çaldığında içlerinde bir ukde hep kalacaktır. . Benim bir cümleyle geçiştirdiğim ‘’hayalden vazgeçmek’’ kolay iş değildir çünkü. Siz hiç gelecekle ilgili kurduğunuz bir hayalden geleceğiniz için vazgeçtiniz mi? Ben geçtim, çok ağırdı. Ağzıma koyduğum her lokmada midem bulanırdı. Çareyi edebiyatta buldum. Hani hayalleri yazıya geçirmekmiş ya edebiyat TDK’ya göre ben de ‘gerçekleştiremedim madem yazayım bir karakter o hayallerini gerçekleştirsin’ dedim. Virginia Woolf, ‘’memnuniyetsizliklerimizin kayda geçirilmesidir’’ demiş ya edebiyat için ben de kendi memnuniyetsizliklerimi kayda geçirdim, dikili bir ağacım olsun diye. Aşık Veysel, ‘’Ben giderim adım kalır’’ demiş ya, Ben gideceğim dikili ağacım kalacak. En çok da bunun içindir edebiyat. Shaman kitabının yazarı Samet Aksakal Yeni Lisan dergisine verdiği röportajında ‘kimsenin okumayacağını bilseniz yine de yazar mısınız?’ sorusuna ‘’ Bazen sadece kendim okumak için yazdığım oluyor, bazı yazdıklarımı kimseye okutmuyorum. Aradan biraz zaman geçince açıp kendim okuyorum’’ cevabını vermişti. Kendi kendine yazıp okumanın ne faydası olacak dediğinizi duyar gibiyim. Yazar her şeyden önce iyi bir okur olmalı, değişime kendinden başlamalı… Bir işi yapacağına önce kendi inanmalıdır yoksa mide bulantılarıyla geçireceği bir hayal değişim merasimi onu bekliyor olacak. Yol ayrımındaki genç arkadaşlara karar vermesiyle ilgili bir tavsiye verecek konumda değilim. Yalnız kararları ne olursa olsun yazmayı, üretmeyi denesinler belli bir aşamadan sonra dergiler, fanzinler amatör ruh için iyi bir laboratuvar, Cemil Meriç’in deyimiyle hür tefekkürün kalesidir.
Yazar: Mücahit Hazar
Not: Bu yazı, Parlak Jurnal Yazı Yarışması’nda ödüle layık görülmüştür.