Hasan el-Vezzan… Büyük bir tarihsel şahsiyet ki sultanların danışmanı ve elçisi, vaktiyle zengin, vaktiyle fakir bir tüccar ve bilgisiyle her zaman öne geçen bir insan. Granada’da doğmuş, El-Hamra sarayının gölgesinde büyürken, Granada’nın İspanyolların eline geçmesiyle Fas’a göç etmiş. Önemli bir görev için dönerken korsanlar tarafından kaçırılmış ve Papa’ya sunulmuş. Ve orada da Papa ona Leo ismini vermiş. Bu yüzdendir ki ona Afrikalı Leo da denmektedir.
Amin Maalouf, Afrikalı Leo isimli kitabında da onun bu muhteşem yaşam öyküsünü düşsel bir hale getirmiş ve bize 1986 yılında ilk romanı şeklinde takdim etmiş. Burası da ilginçtir ki, bu yazarın daha ilk romanı. Ve ilk romanının bu kadar iyi bir dille, güzel bir anlatımla yazılmış olması, yazara ayrı bir değer katıyor.
Kitaba gelirsek, Amin Maalouf anlatılanları Hasan el-Vezzan oğluna anlatıyormuş gibi, yani birinci tekil şahıs ağzından yazmış.
Afrikalı Leo, Osmanlı sultanı Yavuz Sultan Selim’e elçi olarak gittiğinde yazar öyle bir anlatım sergilemiş ki ben böyle bir padişah betimlemesini başka bir kitapta görmedim, Amin Maalouf Türkleri pek sevmemesine rağmen.
Kitapta en beğendiğim kısmı da şöyle aktarayım, Hasan el-Vezzan, yeni adıyla Giovanni Leone de Medici, kendine bu ismi veren Papa hakkında şöyle diyor: “Bakışlarından, bir gün onlardan ayrılacağımı çok iyi bildiğini anladım. Öylesine duygulanmış görünüyordu ki gözyaşlarımı tutamadım. Elini öpmek için eğildim. Beni kendine doğru çekti ve öz babammış gibi kucakladı. Tanrım, onu o andan başlayarak, bana uyguladığı bütün törensel kurallara karşı sevdim. Bu denli güçlü, Avrupa’daki ve başka yerlerdeki Hıristiyanların böylesine saygı gösterdiği, bir Yahudi basımcının dükkanında basılmış Arapça küçük bir kitapla böylesine duygulanabilen bu adam, bana çöküş döneminden önceki halifeler kadar, örneğin Harun Reşit’in oğlu el-Memun kadar değerli geldi. Ulu Tanrı hiçbirinden şefaatini esirgemesin!”
Tabi bu cümleleri Hasan el-Vezzan söylemiyor, yazar yazmış ama gördüğünüz gibi güzel yazmış.
Afrikalı Leo’nun anlatımı o kadar güzel ki Amin Maalouf tarihten herhangi bir isim söylediğinde, onu romana kattığında insanın açıp araştırası geliyor. Ki bunlar önemsenmeyecek kişiler değil.
Afrikalı Leo o kadar farklı yerlerde geçiyor ki, sanki tüm Avrasya ve Afrika’yı kapsıyor. Birçok yeri yazarın güzel betimlemeleri sayesinde göz önüne getirebiliyorsunuz.
Ben şahsen kitabı bitirdikten sonra birçok tarihsel konuda bu kitaptan alıntılar yapmayı seviyorum, örnek vermek güzel okuyor. Kitap sadece anlattığı şehirleri değil, bu şehirlerin insanlarını da size gösteriyor.
Eminim ileride bir daha okuyacağım, size de tavsiye ediyorum.