İnsanlık tarihinde bir gün yoktur ki kan dökülmesin, göz yaşları sel olmasın… İnsanlığın belki de en büyük lanetidir savaş. İlk insandan beri bütün topluluklar, krallıklar, imparatorluklar ve ülkeler hakimiyet alanlarını genişletmek ve sağlamlaştırmak için savaşmışlardır. İnsanoğlu ilk çağlarda savaşmak için yumruklarını, taş ve sopaları kullanmış; ardından ok, yay ve kılıç kullanmıştır. En sonunda ise barutun bulunmasıyla adeta ölüm kusan mekanik ve otomatik silahlar bu yolda suç ortağı olmuştur. Krallar veya yöneticiler eskiden beri bilim adamlarını savaşlarda yardımcı olması amacıyla çalışmalar yapması için desteklemiş ve fonlamışlardır. Bunun içindir ki çoğu alanda ilkler hep askeri alanda kullanılmıştır. İlk bilgisayar, roketlerin koordinatlarını ayarlamak için kullanılmış, ilk telgraf cephe ile karargah arasındaki iletişimi kurması için yapılmıştır. Tarih boyunca imparatorluklar düşmanlarının gücünü kırmak için değişik savaş dışı metotlar kullanmayı denemişler. İlk çağlarda özellikle Mezopotamya’da sulama kanallarına ölü insan cesetleri atıp, kalelerdeki askerleri hasta edip kalelerin kolayca fetih edilmesini sağlamışlar veya mancınıklarla vebalı insanları surlardan içeri atarak içerideki insanların ölmesini sağlamışlar. Günümüzde bu savaş yöntemlerine biyolojik silahlar deniliyor ve mikron boyutundaki bakteriler, virüsler veya kimyasal bileşikler kullanılıyor. Ben bugün belki de insanlık tarihinin gördüğü en acı ve aradan 50 yıldan fazla süre geçmesine rağmen etkileri devam eden bir kimyasal ajandan bahsetmek istiyorum: Agent orange!
Vietnam Savaşı sırasında ABD yüksek kayıplar veriyor ve geniş yapraklı ağaçlarla kamufle olan Vietnamlılara karşı çaresiz kalıyordu. Psikolojik olarak askerler çökmüştü. Aynı 2. Dünya Savaşı’nda savaşın uzamasından dolayı daha fazla kayıp vermemek için atom bombasının kullanılması gibi ABD tarafından içerisinde mutajen dioksin bulunan yaprak dökücü bir pestisit’in kullanılması kararlaştırıldı. Bu pestisit turuncu kaplarla taşındığı için agent orange olarak adlandırdı. 1962-1971 yılları arasında agent orange uçaklarla ormanların üstüne, nehirlere, çayırlara, ekili alanlara toplamda 20 milyon galon döküldü. Agent orange sayesinde ağaçların yaprakları döküldü, Vietnamlıların ekinleri kurudu ve su kaynakları kirlendi. Bunlardan dolayı Vietnamlılar hem savunmasız kaldı hem de açlıkla karşı karşıya geldi.
Peki hepsi bu kadar mıydı? Tabiki de hayır.
Asıl trajedi ve insanlık suçu buradan sonra başlıyor. Bu mutajen dioksin ile temas eden insanların genotiplerini etkileyerek çok sayıda kanser gelişmesine, deri ve cilt kanamaları olmasına ve nörolojik bozukluklar meydana gelmesine sebep olduğu gözlendi. Bununla da bitmedi. Bu genetik bozuklukların nesilden nesile aktarıldığı ve ölü doğum, doğumsal malformasyonlar veya yeni doğan çocuklarda nörolojik problemlere sebep olduğu gözlendi. Buna rağmen agent orange kullanılmaya devam etti ve toplamda 3 milyon Vietnamlı köylü ve asker ile agent orange’ın kullanımında görev alan 25 bin Amerikan askeri bu maddeye maruz kaldı. Agent orange’ın kullanımından dolayı yaklaşık 400.000 Vietnamlı çeşitli sebeplere bağlı öldü ve aradan 3 nesil geçmesine rağmen bugün dahi bir milyon civarında genetik bozukluğu olan Vietnamlı var.
O dönem Vietnam’da olan ABD askerleri; ülkelerine döndükten sonra çocuklarında doğumsal malformasyonlar ortaya çıkması, kendilerinde bazı kanser tiplerinin gelişmesi ve tip 2 diyabet vakalarının artmasından dolayı ABD Savunma Bakanlığını dava edip milyonlarca dolar tazminat aldılar. Oysa ki aynı dönem Vietnam’da bulunan köylülerin açtığı davalar agent orange ile bu hastalıklar arasında yeterli kanıt olmadığı için reddedildi.
Agent orange yüzünden bugün aradan 3 nesil geçmesine rağmen hala binlerce çocuk ölüyor, sakat doğuyor ve aileler psikolojik sebeplerden dolayı intihar ediyor.
Agent orange ne ilkti ne de son. Bugün hala dünyanın bir çok yerinde karşılıklı gruplar birbirlerine karşı kimyasal silahlar kullanıyor ve bu silahların insan ve doğa üzerindeki etkilerini tam olarak bilinmiyor. Aslında kimyasal silah kullanımıyla, Vietnam örneğinde olduğu gibi, bir yandan da kendi bacağımıza sıkıyoruz. Bunun yanında doğaya geri döndürülemeyecek seviyede zararlar veriyoruz. Torunlarımızın emaneti olan bu dünyayı tüketim toplumu olarak zarar verdiğimiz yetmezmiş gibi bir de nükleer ve kimyasala saldırılar ile mahvediyoruz. Her şey çok geç olmadan kimyasal silah kullanımı ve üretimine karşı çıkmalıyız ve bu alanda çalışan OPCW(ORGANISATION FOR THE PROHIBITION OF CHEMICAL WEAPONS) desteklemeliyiz.
Ek not1: 1960 yıllarda agent orange’ı üreten Dow Chemicals bugün dünyanın en büyük kimya şirketi.
Ek not2: 2010-2018 yılları arası OPCW genel direktörü eski büyükelçi Ahmet Üzümcü idi ve onun yönetiminde 2013 yılında kimyasal savaşların engellenmesine karşı yaptığı çalışmalardan dolayı Nobel barış ödülünü kazandı.
Kaynakça:
CDC (Centers for Disease Control). Serum 2,3,7,8-tetrachlorodibenzo-p-dioxin levels in US Army Vietnam era veterans. Journal of the American Medical Association. 1988;260:1249–1254. [PubMed]
Erickson JD, Mulinare J, Mcclain PW. Vietnam veterans’ risks for fathering babies with birth defects. Journal of the American Medical Association. 1984;252:903–912. [PubMed]
United States Department of Veterans Affairs from the original on July 23, 2009. Retrieved August 18, 2008.
Office of Public Health and Environmental Hazards (November 11, 2009). “Agent Orange”. United States Department of Veterans Affairs.
Institute of Medicine, Committee to Review the Health Effects in Vietnam Veterans of Exposure to Herbicides (1994). Veterans and Agent Orange: Health Effects of Herbicides Used in Vietnam. National Academies Press. doi:10.17226/2141. ISBN 978-0-309-04887-3. PMID 25144022.
Bilgilendirme için teşekkürler, Hayırlı Ramazanlar.
Ünlü napalm bombası da yine bu maddeyi üreten Dow Chemicals tekelinde imiş. Ayrıca bu şirketin bir kimyasal deposu zamanında Hindistan’ın bir şehrinde sızıntı yaptığı için binlerce insan aynı bu şekilde ölmüş ve sakat kalmış. Galiba bu şirket Amerikan ordusuna o zamanki büyük yardımlarından sonra bu kadar büyüyebildi. Elinize sağlık, çok güzel bir tarih yazısı olmuş.