Ayağa Kalk (Anksiyete 2)

Tekrar dönmeye başladı dünya, bu kez benim için ve neler olup bittiğini anlamama izin vermeyen çılgınca hızıyla. Bu çılgın koşuşturmacada cılız umutlarıma sulama vakti şimdi. Onlara bakmalıyım. Her yaprağını merhametle sulamalıyım. Her sabah güzel sözlerle hazırlamalıyım onları güne. Dallarından tutup öpmeliyim ve tanıştırmalıyım güneşle. Bunları yapmalıyım, yapmalıyım ki vakti gelip ilk meyvesini verdiğinde gözümden akan yaşı silip gururla bakabileyim koca gövdesinden çıkan güçlü dallarına, dinleyebileyim o güçlü dallardaki renkli tüylü güzel kuşların şarkısını. Ama bana kaliteli bir toprak lazım, açan bir güneş ve sert rüzgârlar estiğinde siper edip koruyabileceğim bir gövde.

Aranırken fark ediyorum; sadece “şimdi” verdikleri var önümde. Geçmişim gözümü ne kadar kıssam da göremeyeceğim kadar uzakta ve karmakarışık, gelecekse yalnızca bir sis bulutu. Hayat önüme “şimdi” oyuncağını attı ve küstürdüğü bu çocuğu yine küçük bir oyunla kandırmayı başardı.

Yüzümde kuruyan yaşların bıraktığı gerginlik masum ve meraklı gözlerle bakıyorum “şimdi”ye. Garip bir güzelliği var; sanki uzun zamandır verileceği gün için saklanmış da en umulmayan anda çıkagelmiş bir hediye gibi. Meraklı ve bu kez biraz da şükran dolu bakışlarım hayata dönüyor. Bir hayli kırgın kalbim bu parlak ışığıyla şifa veren “şimdi”yi vermek için neden bu kadar geciktiğini haykırırken aslında içten içe biliyorum düşüncesi bile yorgunluk veren bu sebepleri.

Çocukken, çarpım tablosunu ezberlemek gibi dertlerin olduğu yaşlardayken bir büyükten ağırlığını omuzlarımda zamanla hissedeceğim bir hediye almıştım. Bu bir vecizeydi; “Hamdım, piştim, yandım.” Hissediyorum, hamlığın zirvesinden yanmaya bir adım atmıştım ben. Büyümek belki de böyle bir şeydi. Artık biliyorum hayatın sana verdikleri, senden aldıkları, karşına çıkarttıkları ve yolunu ayırdıkları… Kısaca hayatın sana hiçbir dokunuşu sorgulanamaz. Sen yalnızca sana hissettirdiklerinden sorumlusun. O sana kucağında neyle gelirse gelsin onu tüm nezaketinle kabul etmelisin. Hastalık ve sağlık, ölüm ve yaşam, iyilik ve kötülük… Bunlar bize her gün gece ve gündüz serüveniyle hatırlatılan dünyaya ait gerçekler ve dünyaya ait ne varsa biz insanlar içindir. Önemli bu gerçeklerin sana ya da bana denk gelmesi değil çünkü biz hepimiz kocaman bir resmin küçük birer parçasıyız ve aslında ne olduğumuzu, hayatın ne olduğunu diğer parçalara da bakarak, onları anlamlandırarak bulabiliriz. Bu durumda her koyun kendi bacağından asılmıyormuş. Resimdeki her parça o kadar kıymetli ki ne kadar çok parçayla yolun kesişirse o kadar anlamlanıyor hayatın. Bununla beraber unutma ki bu devasa resmin yalnızca küçücük bir parçası olduğunu ve yeri, rengi, dokusu ne olursa olsun her parçanın başına her şeyin gelebileceğini kabullenmeden hayat gözlerini hafif kısmış ve mimiksizliğiyle seni dehşete düşüren yüzünü yumuşatmıyor. İşte bunlar benim ceplerime doldurduğum bedelleri ödenmiş gerçeklerim. “Şimdi” oyuncağım ve ben yeni doğrular için yeni bedeller ödemek üzere ayağa kalktık.

Karanlığa karışmak üzereyken ışık arayan tüm parçalara…

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Edebiyat Kategorisinde Son Yazılar

Sevgi Eken Sevgi Biçe

Saçıma ak düştü bu sene, İlk tanenin havaya düşmesi gibi; Hiç olacak olanın üstüne. Hissettim o

Şapșik

En beklenmedik anda, nameler getirdi güvercinler. Bilmiyorum nasıl vardım yanına, başım kollarımın arasında. Bakışınca gözlerinle, düşüncelerim

Kardan Adam

Güneşin ilk ışıkları henüz yeni yeni karların üzerine vuruyordu. Sabah koşusunu yapmak için evinden hızlı adımlarla