Bu kadar adından bahsedilen bu kitabı ben nasıl mı keşfettim? Takip ettiğim edebiyat sayfalarında kesitlerine rastladığım, okuduğum dergilerin reklam yüzü olmayı başaran ve Dost Kitabevinin camında asılı kalmış bir afişten. Kitapçıya gidip kitabı sorduğunuzda “onu alma, bunu al.” diye elinize Stephen King’in “Yabancı” kitabını tutuşturabilir. Ve siz bu hikayeyi herhangi birinden dinleyebilirsiniz. Kitapla tanışmam bu kadar tesadüfü bir arada bulundursa da kitabın elime geçme olayı da bir o kadar tesadüf.
Dikkat çekici bir kapak tasarımına sahip olan Kirke’nin, yazarı da çıtı pıtı bir hanımefendi. Hadi başlayalım o zaman.
Madeline Miller
1978 Boston doğumlu yazar, Brown Üniversitesi klasik eserler üzerine lisans ve lisansüstü eğitimini tamamladı. Miller, lisede Yunanca ve Latince öğretmenliği yaparak, eserleri ile pek çok ödüle sahip bir eğitimci yazardır. Akhilleus‘un Şarkısı, yazarın ilk kitabı olsa da 2012 yılında kurgu dalında Orange Ödülüne layık görüldü. New York Times’ta çoksatanlar listesine girdi. Makaleleri ve araştırmaları, aralarında The Guardian, Wall Street Journal gibi çeşitli yayınlarda yer almıştır.
“Ben, Kirke” ise yazarın ikinci kitabıdır. Yazar bu kitabında; Odysseus, İkaros, Prometheus ve Zeus gibi mitolojik karakterlerin binlerce yıldır anlatılagelen hikayesini kendi bakış acısıyla aktarmakla kalmayıp Olymposlu tanrıları Homerus’un destansılığında sunmayı başarıyor.
Mitoloji ve maceraseverlerin beğenerek okuyacağı bu kitap, Kirke’nin hikayesini kendi ağzından anlatıyor. Peki o kadar yazılan şeyden sonra kimdi bu Kirke? Ve neydi bu merak edilen hikayesi?
Ozanlar benden, -erkek- kahramanın karşısında diz çöküp merhamet etmiş bir kadın olarak bahsetti hep; ilaç katarmışım tatlı şaraplarına, büyüleyip domuza çevirirmişim hızlı giden gemilerin tayfasını, baba evini unutturur, sılaya kavuşmalarına müsaade etmezmişim. Ne demeli, kadınlara haddini bildirmek ozanların en sevdiği vakit geçirme biçimidir; yerlerde sürünüp ağlamazsak gerçek bir hikaye olmazmış gibi.
Ama yanılıyorlar, yanılıyorsunuz: Cadılık illa nefret, kıskançlık ya da başka türlü bir kötülükten doğmaz; ben ilk büyümü aşkımdan yaptım.
Ben, Helios’un kızı, Aiae Cadısı Kirke. Hayatım boyunca trajedinin beni bulmasını bekledim. Bulacağından hiç kuşkum yoktu çünkü başkalarının hak ettiğimi düşündüğünden daha fazla arzum, isyanım ve gücüm vardı, yıldırımları üstüne çekecek şeylerdi bunlar. Ve bir gün, artık bu dünyaya dayanamayacağım, diye düşündüm.
Bunun üzerine denizin derinliklerindeki kadim bir tanrı seslendi:
Öyleyse çocuğum, başka bir dünya yap.
Kirke, annesi pınarların ve akarsuların koruyucusu bir naiad olan Perseis, babası ise bir titan olan bir Helios’tur. Kirke ise tanrıların en güçsüzleri anlamına gelen nypmha idi. Bu güç, ölümsüzlüklerine bile zor bela yetiyordu. Haliyle annesi, kocasına böyle bir evlat verdiğinden onu çok sevmezdi. Kirke doğduğundan itibaren yalnızdı. Her zaman tanrıların şehvetli davetlerinden, doyumsuz yemeklerinden, bitmeyen dedikodularından kendini uzak tuttu. Uzun sürmeden annesi bir erkek evlat verdi Helios’a. Kirke artık hiç sevilmeyeceğini anladı. Ama en yakın arkadaşı, kardeşi Aietes oldu. Aietes de çok farklıydı. Ondan daha güçlü ve akıllıydı ve onu çok seviyordu.
Bir gün kardeşi de gitti, babasının ona verdiği krallığı yönetmeye. Kirke yine yalnız kaldı. Ta ki her gün yürüdüğü rıhtıma bir balıkçı yaklaşana dek. Bulmuştu aradığı aşkı, sevgiyi. Yalnız olmayacaktı artık. Ama tek sıkıntısı vardı. Aşık olduğu adam bir insandı. Aslında ilk zamanlar sıkıntı olabilirdi. Kirke gücünü keşfedene dek. Sevdiği adamı bir tanrıya dönüştürecek bir güç.
Tehlikeli ama sevdiği adam için yaptığından mantıklıydı. Farkında bile değildi yapabileceklerinden. Daha sonra, “sevdiğim” dediği adamın başka bir nypmha ile evleneceğini duyunca, kadını beş başlı bir canavara dönüştürdü. Nasıl bir güçtü bu? Tek başına yapamazdı ki. Gerekliydi bir takım çiçekler ve istemeliydi içten içe. Bütün bu yaptıklarını öğrenen Zeus, onu sürgün etti bir adaya. Kirke’nin kendini bulma yolculuğu burada başlayacaktı. Cadı olduğunu ve neler yapabileceğini artık bilecekti. Cezası kendini keşfetme yoluydu. Ve sonu bitmez bir yolculuk başladı…
Sizin de uzun soluklu olan bu kitabı bir çırpıda bitireceğinize inanıyorum. 404 sayfası da dolu dolu olan, birkaç sayfada bile yeni maceralara atlayan Kirke’nin hikayesi, siz hikayeseverlere farklı bir deneyim olacak. En kısa zamanda elinize alıp, güzel kar manzarasıyla birlikte okumanızı diliyorum. İyi okumalar…
Bütün bunların haricinde şu güzel kar havalarında size bu yazıyı ulaştırmamı sağlayan, aynı zamanda yukarıda da bahsettiğim gibi -enterasan bir şekilde – Kirke’nin bana ulaşmasını burada güzel bir amaç uğruna toplanan insanlara bağlıyorum. Herkese ve bu güzel etkinliğe katıldığımdan ve bana bu güzel sayfaları ayırdığınızdan dolayı teşekkür ediyorum. Parlak Jurnal ailesine sevgilerimle…
Konuk Yazar: HATCİK
Bu yazı, Bir İnceleme Yazısı = Bir Kitap Hediyesi etkinliği dahilinde yayımlanmıştır.
Popüler bir romanın Yunan mitolojisiyle ilgili ögelere yer veriyor olması, kitabın benim için ilgi çekici noktalarından birisi oldu. Daha önce ne kitabı ne de yazarın ismini duymamıştım. Teşekkürler.