Beyin göçü son yıllarda bütün hızıyla artmaya devam ediyor. Bazıları beyin göçünün bir problem olduğunu ve bunu yapanların ülkesine ihanet ettiğini söylerken bazıları beyin göçünü gerçekleştirenlerde hak buluyor. Peki gerçekten başka bir ülkeye göç etmek ülkemize bir “ihanet” midir? Parlak Jurnal yazarları olarak bunu bağımsız bir şekilde irdeledik:
Beyin göçü ülkemize ihanettir gibi bir laf, önyargıdan öteye gidememiş bir söylevdir.
Yasin tarafından,
Beyin göçü konusunda ne yazık ki empati yapamadığımızı düşünüyorum. Aslında etraflıca düşünsek konunun ihanetle alakalı olmadığını göreceğiz. Elbette bu konu çok kompleks bir konu. Ve birçok açıdan bu konuya yaklaşılabilir. İstisnalar kaideyi bozmaz diyerek, size şöyle bir gerçekten bahsetmek istiyorum: Değerli beyinlerimiz keyfi değil bilakis mecburen gidiyor. Evet, bunlar acı gerçekler. Yoksa kim bu cennet vatandan ayrılmak ister? Kim bu cennet vatanı arkasında bırakıp gitmek ister?
Çevremdeki birçok kişi yurt dışına gitmeyi, orada eğitim almayı, bir süre orada çalışmayı hedefliyor.
Gitmek isteyen bu kişilerin gitmek için birçok sebebi var. Kimi imkanların yetersizliğinden dolayı; kimisi ilgisini çeken bölümün ülkemizde yeterince önemsenmemesi, değer görmemesi nedeniyle gitmek istiyor. Sadece bu da değil, sürekli değişen sistemler arasında kaybolup gitmek yerine geleceğini sağlam temeller üzerinde kurmak istiyor. Çocuğu iyi bir eğitim alsın istiyor. Bu bahsettiğim kişilerin bu vatana olan sevgilerinden zerrece şüphem yok. Hatta dilerseniz gelin sizinle biraz empati yapalım. Günün birinde hayli prestijli bir ödül olan Nobel Ödülü’nü almak istiyorsunuz. Bunun için çok çalışıyorsunuz. Gecenizi gündüzünüze katıyorsunuz. Hayatınızdan ödün veriyorsunuz. Zaman geçtikçe yapmanız gereken çalışmalar için bir şeylere gereksinim duyuyorsunuz (Maddi manevi birçok örnek verebiliriz). Ancak dünyada çığır açacak derecede mühim olan çalışmalarınız birileri tarafından değersiz diye yaftalanıyor. Ve siz elinizden geleni yaptığınız halde hayallerinizi gerçekleştiremiyor, çalışmalarınızın mutlak meyvesi olacak başarıları elde edemiyorsunuz. Şimdi size soruyorum. Siz gitmez miydiniz? Evet o ödülü sayılı birkaç bilim insanı da alıyor olsa, değmez miydi? Başaramasak bile denemeye değmez miydi?!
Bakınız güzel kardeşlerim, işte biz imkansızlıkla mücadele ederek, yurt dışına çıkmayı başarmış ve oradaki tüm kültürel baskılara -yeni bir hayata başlamanın verdiği zorluklara- katlanıp hayallerinin peşinden koşan birisini ihanetle suçluyoruz? Ama gelin görün ki dünya çapında bir başarı elde ettiğinde de bağrımıza basıp baş tacı ediyoruz. İşte bu kabul edilemez. Zaten birilerini ihanetle suçlamak öyle basitleşti ki: Vatan haini diye yaftalanmamak için insanlar bir şey demeye çekinir oldu. Düşüncelerini özgürce ifade edemez oldu.
O yüzden ben derim ki mecburen giden beyinlerimizi ihanetle suçlamak yerine, onların gitmelerine engel olacak işlerin peşinde koşalım. Eğitimi, ar-ge çalışmalarını gerçek anlamda destekleyelim. Destekleyelim ki bizleri yarının Türkiye Cumhuriyeti’ne taşıyacak beyinlerimiz mecburen göç etmek zorunda kalmasın…
Kime göre neye nöye?
Ekrem tarafından,
Yiğit Özgür’ün bir karikatüründe böyle bir söz vardır. Beyin göçü için de durum gayet böyle. Hangi açıdan baktığımıza göre değişiyor. Bazılarına göre aşağıda saydıklarımın hepsi ihanet. Bazılarına göre hiçbiri ihanet değil. Ve evet beyin göçünün birçok farklı sebebi var. İşte bunlardan birkaçı:
Bazı insanlar ülkemizden zorla bıktırılıyor. Bunlara örnek vermek gerekirse siyasi-politik baskılara maruz kalanlar, mobing yapılanlar, elde olduğu halde yeterli çalışma ortamı tahsis edilmeyenler ve hakettiği halde yeterli desteği göremeyenler. Peki bu onları suçu mu, değil. O yüzden bu açıdan ihanet değil.
Peki kendini bu ülkenin değil de dünya vatandaşı olarak görenler? Bunlar hain değil. Hain? Gülüyorum. Bu insanlar da “insanlığa ha Türkiye’den faydalı olmuşum, ha dünyadan” diye düşünüyor. Zaten bunlar birşey bulduğunda ülkemizde sevinçle karşılanıyor.
Bir de kötü insanlar var. Bu ülkede doğmuş ve bu ülkenin kötülüğünü isteyip o yüzden beyin göçü gerçekleştirenler. Ben tüm icatlarımı yurtdışında yapayım da Türkiye’ye hiç faydam olmasın, zararım olsun diyenler. İşte bu ihanet! Peki var mı böyle insanlar? Bilmem. Niye böyle düşünürler? Bilmem.
Görüyorsunuz, her türlüsünden var. Anlatmaya gerek yok.
Beyin göçü, bir nedenden öteye arkasında yaşanmışlıkların olduğu bir sonuçtur. O yüzden yanlış bir soruya doğru bir cevap aramak gerekiyor…
Nihat tarafından,
Beyin göçü tabiri çoğu zaman olumsuz bir manada kullanılagelmiştir. Halbuki 21. yüzyılın küreselleşen dünyasında beyin göçünün gerçekte ne anlamlara geldiği de büyük ölçüde değişti. Bu konuya beyin göçünün tanımıyla başlamak gerekiyor. TDK sözlüğüne göre beyin göçü “ileri düzeydeki meslek ve bilim adamları ile uzmanların bir başka gelişmiş ülkede yerleşip çalışmak amacı ile kendi ülkelerinden ayrılması” olarak tanımlanıyor.
Peki bir insan neden ülkesinden ayrılmak ister? Beyin göçü gerçekleştiren kişiler çoğu zaman rasyonel sebeplere sahiptir. Çünkü insanlar doğduğu, büyüdüğü topraklardan veya ailesinden uzaklara gitmek istemez. Sosyoekonomik eşitsizlikler, eğitim yetersizliği, siyasi istikrarsızlıklar, insan hakları ve hukukun yetersizliği, güvensizlik ve belirsizlik gibi birçok sebep bir insanın beyin göçü gerçekleştirmesine yol açabilir. Bu yüzden, beyin göçü gerçekleştiren bir insanı kınamak ne kadar doğru? Kınanacak tek şey bu olumsuz şartların düzeltilememesidir. Hiç ABD’de yaşayan bir hekimin başka bir ülkeye beyin göçü gerçekleştirdiğini duydunuz mu? Duymamanızın sebebi ABD’deki insanların bizden veya başka ülkelerden daha az “vatan haini” olmasında değil ülkelerindeki mevcut şartlarda yatıyor. O yüzden bu yazıda irdelediğimiz soru bence hatalı bir sorudur. Zaten günümüz lügatına iyice yerleşmiş “ihanet” veya “hain” tabirleri artık pek anlam ifade etmeyen bir turnusol kağıdına dönüşmüştür. Fakat hatalı soruları düzelterek doğru cevaplar aramaya çalışmak çok önemlidir.
Ayrıca bir insanın yalnızca kendi kültürü ve kendi çevresinde kalmayıp bunun dışına çıkarak farklı kültürleri öğrenmesi ve insanları tanıması çok büyük bir gelişmeyi doğurur. Farklı ülkeye göç eden birisi farklı lisanlar, farklı bilgiler, farklı fikirler ve farklı bir hayat görüşü kazanır. Bu birikim o insanı değiştirir ve geliştirir. Daha sonra o insan kendi ülkesine geri dönüp çok daha güzel işler başarabilir. Fakat kendi ülkesine dönmesi de şart değildir ki. Dünyanın diğer köşesinde yaptığı bilimsel çalışmayı yayımlayarak da kendi ülkesine ve tüm dünya literatürüne katkı sağlayabilir. Artık “fayda” kavramı oldukça değişti. Eğer burada irdelemeye çalıştığımız kavram bir insanın kendi ülkesine fayda sağlaması ise, beyin göçü gerçekleştirmiş bir insan kendi ülkesine daha fazla katkı dahi sağlayabilir. Örneğin Aziz Sancar ABD’de çalıştı ve oradayken Nobel Ödülü’nü kazandı. Hangimiz Aziz Sancar’ın gerçekleştirdiği beyin göçüyle ihtilaf halindeyiz?
Tabi diğer açıdan bakarsak, kaybettiğimiz değerli beyinlerin ülkemize sosyoekonomik veya teknoloji gibi konularda birçok olumsuz etkileri oluyor. Ülkelerin gelişmişlik düzeyini ölçen yegâne ölçütlerden birisi bu yüzden beyin göçü oranlarıdır. Fakat bunu çözmenin yolu, damlaların sürekli bardağı taşırırken insanlardan sonsuza dek sabretmelerini beklemek değildir. Sebeplere odaklanmak gerekiyor: Ülkemizde üniversitelerin hali neden perişan? İnsanların anayasal haklarını nasıl güvence altına alabiliriz? Ekonomik istikrarsızlığı nasıl çözebiliriz?.. Kısacası, beyin göçü Türkiye’nin kesinlikle çözmesi gereken siyasi kökenli bir sorundur.
İhanet ile kahramanlık arası ince çizgi
Abdullah tarafından,
Bence bu sorunun cevabı direkt evet ihanettir veya değildir diyecek kadar basit değil, farklı koşullarda değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Öncelikle bu bilim insanı, doktor, okumuş bir kişi neden gitmiş? Gitmesine ne sebep olmuş? Bunu sorgulamak gerekiyor.
Eğer ki bilimsel açıdan kendini geliştirip, dünyaya ve ülkesine daha yararlı olmak için yurtdışına gitti ise bence bu ihanet değil aksine vatanperverliktir.
Çünkü bir ülkede bilimsel gelişme olması için adalet, ifade özgürlüğü, bireye saygı ve liyakat olması gerekiyor. Bunların olmadığı bir toplumda bilimsel gelişme ve bilim adamının ülkede kalması beklenemez. Öncelikle bu şartlar sağlanmalı.
Bir bilim adamı düşünün; fikirlerini ifade edemiyor, araştırma yapmak için yeterli ödenek alamıyor ve siyasi bağlantısı olamadığı için destek göremiyor. Soruyorum size: bu bilim adamının yurtdışına gidip daha uygun şartlarda araştırmalarını yapması daha mantıklı olmaz mı? Aksi halde ülkede kalsa ya siyasi destek arayacak ya da pes edip ‘atom fiziğine de profesörlüğe de lanet olsun’ diyecek.
Bu durumda kim kazanacak? Dünya ve Türkiye bir bilim insanını kaybetmiş olacak. Esas bu ihanet değil midir ve hatta ülkene değil tüm dünyaya ihanet değil midir? 2015 yılında Aziz Sancar Nobel Ödülü’nü alırken hepimiz onunla gurur duymadık mı? Peki soruyorum Aziz Sancar vatanına ihanet mi etti? Canan Dağdeviren vatana ihanet mi ediyor? Veya 5G teknolojisinin mimarlarından Erdal Arıkan, bize ihanet mi etti? Bu ve bunlar gibi onlarca bilim insanı Türkiye’de dibine kadar siyasete bulaşmış akademik ortamda kalıp memur bilim insanına evrilseydiler daha mı iyi olacaktı?
Peki herkes bilimsel şartlar olmadığı için mi yurtdışına gidiyor? Tabi ki hayır. Kimi yurtdışına daha iyi maaş, kimi çocuklarına daha iyi bir hayat sunmak için gidiyor. Peki bu insanları nasıl değerlendirmek lazım?
Bana kalırsa para için yurtdışına giden insan Türkiye’de kalsa da para için değerlerine ihanet edeceği için ülkenin kaybedecek bir şeyi olmadığını; dolayısıyla da ülkeye ihanet etmediğini düşünüyorum.
Açıkçası ailesel ve çocuğuna daha iyi gelecek sağlamak için yurtdışına giden kişiye henüz bir ailemin ve çocuğumun olmamasından dolayı objektif yorum yapamayacağımı düşünüyorum ve bunu sizin yorumlarınıza bırakıyorum.
Beyin göçü ile gönül göçü bir değildir.
Onur tarafından,
Tarihte beyin göçünün kelime anlamıyla kullanılamadığı zamanlarda bunun pek çok örneği olmuştur. Misaldir ki benim aklıma Özbek asıllı astronom olan Ali Kuşçu’nun bizzat III. Mehmet tarafından kendi ülkesine çağırtılıp Osmanlı adına hizmet etmesini istemesi gelmiştir.
Beyin göçünün en açık nedenleri arasında bilim insanlarının ülkelerinde hak ettiği değeri elde edememesi, çalışmalarına destek görememesi ve bir nevi bilime hizmet etme arzusuyla yanıp tutuşmalarıdır.
Basit bir örnek vermek istersek: Bir düzine aynı işi gören fabrika arasından birinde çalıştığımızı hayal edelim. Siz işinizi hakkıyla yaparken fabrikanızın size hak ettiğiniz maaşı vermiyor oluşu, fazla çalışma saatleri ve benzeri sorunlar oluşturuyor olsun. Bir dostunuz ise başka bir fabrikada sizinle aynı faaliyet ile emek gösterirken fabrikanın ona değer vermesi ve hatta dinlenme günleri sunuyor iken siz kendi fabrikanızda pek duramaz olur, orayı terk edersiniz.
Nitekim beyin göçü de bunun benzeridir. Biz bilim insanlarını yaşadığı haksızlıklardan ötürü işini ehliyle yapan fabrikalar namına çalışmalarını ne kadar ayıplayabiliriz?
Şayet ayıplayacak olsaydık Aziz Sancar’ı ayıplardık. Peki, biz ne yapıyoruz? Aksine onu örnek alıyoruz. Peki, ne diye? ‘Ben Türk’üm!’ dedi diye.
Asıl olan budur can dostlar. Beyin göçü makuldür. Bir gün göç eder, diğer gün gelir. Lakin gönül göçü bakidir. Vatanınla kalır daima ona hizmet eder.
Geniş bir pencereden bakılarak ortaya konan bu metnin mimarlarına teşekkür ediyorum. Çok keyif aldım…