Türk Dil Kurumuna göre özlemek, “bir kimseyi veya bir şeyi görmeyi, kavuşmayı istemek, göreceği gelmek” anlamına gelse de aslında öz-lemenin kişinin özüyle yani benliğiyle alakalı olduğu aşikardır. Bir kişiye "seni özledim" dediğimizde aslında sadece yanınızda olmasını istemiş olmuyoruz; aklımızda, benliğimizde yani özümüzde olduğunu vurguluyoruz.
Özlemek sadece kişiye hasret duymak değildir, o kişiyle alakalı yaşanmış ya da yaşanması muhtemel ne varsa onlara hasret duymaktır. Yani özlem duyduğumuz kişinin; tanıdığımız, bildiğimiz ve tahmin edebildiğimiz düzeyde bize davranmasını istediğimiz şekilde davranmasını beklemektir. Sadece kişilerin değil, zaman ve mekanların da ruhumuza kattığı ince dokunuşlara duyulan hasrettir. Bir mekanı ya da zamanı özlemek, sadece o mekana ve zamana dönme isteği değil, özlediğimiz andaki şartlara dönme isteğidir. O zaman ve mekanın bize hatırlattığı ne kadar iyi ve güzel şey varsa ona hasret duymaktır.
Bir gün lüzumsuz bir anda en sevdiğim şairin en beğendiğim şiirinin en güzel mısrasını işittim. O an için onu özlediğimi düşündüm ve hızla odama gidip şiiri okumaya başladım. O en güzel mısraya geldiğimde bir şeylerin eksik olduğunu hissettim. Sonra açıp beğendiğim bir sesten dinlemeye karar verdim. Ama hayır hala bir eksik vardı. Ben aslında o en sevdiğim şairin en beğendiğim şiirinin en güzel mısrasını özlememiştim, ben aslında onu daha önce duyduğum andaki herşeyi özlemiştim. Duyduğum kişiyi, o an bulunduğum mekanı ve daha hatırlayıp hatırlamadığım ne kadar detay varsa hepsini özlemiştim. Belki hepsini tek tek değil ama bir bütün halinde… Peki bir mucize gerçekleşti, büyük bir tesadüfler silsilesi oldu ve ben o şiiri aynı mekanda, aynı saat diliminde, aynı mevsimde, aynı kişinin ağzından dinledim. Peki bu benim özlemimi dindirebilecek mi? Tabii ki hayır. Çünkü özlemek bir eyleme değil, o eylemin bütün boyutlarıyla benliğimizde oluşturduğu duyguya hasret duymaktır. Yani özlemek aslında imkansızı beklemektir… Geçmişte yaşanılan kötü şeyleri unutup sadece bize düşündürdüğü iyi şeylerden yola çıkarak özlenilen şeye duyulan hasrettir. Özlemek bir şeyi iyi yönleriyle ve kötü yönleriyle kabul etmektir. Sevmektir özlemek. Sevmenin de ötesine geçmek, bütün benliğinle hissetmektir.
Bu arada unutmadan, özlemek de sevmeye dahildir hatta iç içedir; sevmeden özlenmez, özlenmeden sevilmez…
Sayın yazar kaleminize, yüreğinize sağlık. Çok hoş bir yazı olmuş…
Müsaadenizle….
”Dışarıya yağmur,
yüreğime hasret,
fikrime sen..
Nasıl yağıyorsunuz üçünüz birden
bir bilsen.”
Demiş Cemal Süreya, hasret şiirinde…
Ama nasıl yağmurlardan sonra büyürse başak, belki vuslat için gerekendir yüreğe hasret…
Çünkü TDK’nin dediği gibi özlemek “görmeyi istemek, göresi gelmek” olsaydı görünce özlem giderdi diye düşünüyorum, bilakis görmekte özlemi artirmaktan başka bi işe yaramiyormus….
Öncelikle bu muazzam yorumunuz için teşekkür ederim sayın okur. Görmenin özlemi arttırdığına dair düşünceme gelince; yazıda da bahsettiğim gibi “Özlemek sadece kişiye hasret duymak değildir, o kişiyle alakalı yaşanmış ya da yaşanması muhtemel ne varsa onlara hasret duymaktır.”. Yani ne kadar yanımızda olursa olsun özlenene duyulan özlemin artması gayet doğal çünkü “özlemek bir eyleme değil, o eylemin bütün boyutlarıyla benliğimizde oluşturduğu duyguya hasret duymaktır. Yani özlemek aslında imkansızı beklemektir…”
Bir kez daha tecrübe edildi ki meğer aynen dediğiniz gibi imiş sayın yazar
Güzel
Teşekkürler.
Tebrikler ve yazı için teşekkürler çok güzel noktalara değinmişsiniz.Kaleminize ve yüreğinize sağlık. Şunu eklemek istiyorum ki yazınızda biraz şair ve yazarlardan da örnek verseydiniz konuya geniş bir açıdan da bakmış olurduk.Yapıcı bir eleştiri olarak kabul edin lütfen yermek için söylemiyorum.
Yapıcı her türlü eleştiriye açığım ve hatta çok fazla ihtiyacım olduğunu düşünüyorum. Yorumunuz için ve eleştiriniz için çok teşekkür ederim.
“Özlemek öze verilen emeğin hasretidir”
Bir çocuk demiş…
Muazzam..