Hepimiz Yorgunuz (Hepimizin yüreği buruk…)

     Yorgunum biraz. Umutlarım ve hayallerimden yapılı kanatlarım kırık. İçimdeki çocuk, hiç büyümeyeceğini düşündüğüm o çocuk benden önce büyümüş, tüm yaramazlıklarını bırakmış sessizce olanları izlemekte ve her masumun gözünden damlayan tek bir damlayla daha çok çökmekte.

    Kırgınım biraz. Daha çok kendime aslında… Çünkü vicdanım ne kadar engel olmaya çalışırsa çalışsın beynim kabullenmiş durumda. Canım eskisi kadar yanmıyor artık. Yüreğim eskisi kadar kan ağlamıyor. Gözyaşlarım kolay damlamıyor gözlerimden. Bu yüzden kırgınım ve korkuyorum. Tüm bunlar beni, yüreğimi daha çok korkutuyor. Vicdanım artık alıştın diyor. Alıştın kötü haberlerin gelmesine.

                Ateş gerçekten düştüğü yeri yakıyor. Gelen haberlerin ardından dökülen gözyaşları, gözyaşlarım ne kadar gerçek olsa da iki gün sonra kuruyor, artık dursun durdurulsun nidaları susuyor, hayatımız normal akışına dönüyor ve biz bir sonraki kötü haberin gelişini bekliyoruz geçmişi hatırlamak için. Geçmişi hatırlayıp yine ağlayıp yine bir şeyleri çözemeden unutmak için.

                Ben unutuyorum, sen unutuyorsun ama illa unutamayan birileri oluyor. Bombaların patladığı, çatışmaların olduğu, yağmur yağar gibi mermilerin yağdığı yerlerde şehadet şerbetini içen o insanların geride bıraktıkları. Bir evin tek çocuğu, birilerinin anne ya da babası, birilerinin sevdiği… Onlar için hayat tüm zorluklarıyla bitmişken geriye kalanlar için hayatta artık bir engel daha: kalplerinde taşıyacakları ve hiç kapanmayacak olan derin yara.  İşin kötü yanı ölenler öldüğüyle kalıyor, canından can kopanlar acısını sessizce yaşıyor ve bu tekerlek aynı şekilde dönmeye devam ediyor.

                Mantığımız zamanla “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”a dönerken, gelen ölüm haberlerinde tanıdığımız birinin olmamasına sevinirken sanırım unuttuk biraz. Geride kalanlar dışında istisnasız hepimiz. Bu tekerlek dönerken sıranın yavaşça bize de geleceğini unuttuk. Bu nedenle korkuyorum ölümden ama daha çok geride kalan olmaktan. Kalbimde açılabilecek olan o derin yarayı düşündükçe ürperiyorum. Çünkü ne kadar sesimi çıkarmak istersem isteyeyim sesimi tek başıma çıkarmamın bir anlamı olmayacak biliyorum.

                Yorgunuz biraz. Hepimizin kanatları kırık, yüreği buruk… Hepimizin içindeki çocuk büyüdü, kan ağlıyor. Seslerimiz kısık, bağıramıyoruz. İçimizdeki acıyı tek başımıza atamıyoruz. Madem tek başımıza içimizdeki yarayı saramıyoruz, neden hala birlik olmayı denemiyoruz?

Sonbaharın başında doğmuş ve Laz kızı olmamın getirisidir belki; aslında hafif bulutlu, yeri geldiğinde fırtınalar koparan atmosferim. Yazılarıma oranla içim umut dolu, daha mutluyum. Mavi ve tonlarını ne kadar özgürse o kadar severim. Kendi hikayesini yazmaya çalışan o herkesten biri de benim.

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Eleştiri Kategorisinde Son Yazılar