İki Güzel Dosta – Beşinci Yıl Şerefine

1
  1. yılımız şerefine…

Kendi yazdığın bir kitaptır hayat, hayatının her yeni evresi kitabın bölümleri, o bölümde yaşadığın her şey de olay örgüsüdür aslında. Her olayda hayatına giren yeni karakterler vardır mesela… Bazıları anlıktır sadece, bazıları da ömürlüktür. O senin için vardır artık. Varlıklarını en derininde hissettiğin… Canın yandığında, yalnız hissettiğinde, üzüldüğünde, kırıldığında, kızdığında ya da mutluluğunda, heyecanın, aşkın ve huzurunda… Aklına ilk gelen, yanında ilk istediğin, paylaşmak ya da azaltmak istediğin tüm duygularda paylaşılanın o olmasını istediğin birileri vardır artık hayatında… bir daha çıkmamak üzere…

Bu yazıyı yazdıktan belki beş saniye ya da beş sene sonra bir şekilde bir kavga, bir yanlış anlaşılma ya da sadece mesafeyle yani yine sana onları getiren birtakım olaylar silsilesinin tekrar vuku bulmasıyla gidecekler ama önemli olan şu an hissettirdikleri değil mi? Ya da 5 senenin sonunda öz kardeşim diyebildiğin, kan bağından daha önemli şeyler paylaştığın o insanlar; gittiklerinde sen de hiç mi iz bırakmamış olacaklar? Kararlarını alırken hiç mi istemsiz olarak onların etkilerini taşımayacaksın?

Ben sahibim dostlukların en güzeline, en özeline sahibim. 5 sene önce… Biriyle tüm zıt karakterimize, hırsımıza, inadımıza ve bunun getirdiği daha birçok çekişme ve hatta anlaşmazlıklarla; diğeriyle ise benim tüm o huysuz ve soğuk ve karamsar halimin tam aksine ılımlı, dost canlısı ve tüm o pozitifliği sayesinde başladı tüm bu hikaye.

Hep paylaştık, çoğu zaman ağladık bir o kadar güldük, hayatımızla ilgili önemli kararları birlikte aldık, tartıştık hatta kavga ettik, küstük ve yine kırgınlığımızı, kızgınlığımızı birbirimizin omzuna yaslanıp ağlayarak attık ya da sadece dinledik. Belki de en çok bunu yaptık. Bazen birbirimizi, bazen de şarkıları… En çok da Ed Sheeran dinledik.

Ve şu an sabaha kadar konuşmak istediğim anlardan birindeyim. Uzun bir süreden sonra ben anlatmak istiyorum. Kelimeleri içimden kopara kopara atmak istediğim tam da o andayım. Daha doğrusu anlattıklarımı can kulağıyla dinleyecek o insanları istediğim andayım.

Kelimeler… İhtiyaçları anlatmanın bir yoludur aslında. Benim de ihtiyacım var şu anda, şu andan sonra, her zaman… O iki güzel insana ihtiyacım var. Rahat bir soluk, sıcak bir kucaklaşma ve en önemlisi yanlarında getirdikleri o güven duygusunun tatlı huzuruna…

En çok da onu özledim galiba onların yanındaki tatlı, yaramaz huzuru.

Azıcık vefasız kimliğimi biraz örtmek isteyişimin farklı bir dışa vurumu… Bir minnet borcu bu yazı belki de. Arkadaşlıklar minnet üzerine kurulmaz belki ama varlıklarına, hayatımda oluşlarına ve bana katlanışlarına duyduğum bir minnet benimki.

Benim minik kuşlarım Rana’m ve Zeynep’im. Hayatımızın sayfaları bir bir değişirken sizleri yeni ve temiz sayfalarıma taşıyıp tüm o siyah ve beyazlardan oluşan hayatımı capcanlı renklerinizle boyamaya devam etmenizi istemem belki biraz bencillik ama hiçbir zaman bencil olduğumun aksini inkar etmedim.

Varlığınızı kalbimde hissettiğim daha nice günlere beraber uyanmak dileğiyle…

Sonbaharın başında doğmuş ve Laz kızı olmamın getirisidir belki; aslında hafif bulutlu, yeri geldiğinde fırtınalar koparan atmosferim. Yazılarıma oranla içim umut dolu, daha mutluyum. Mavi ve tonlarını ne kadar özgürse o kadar severim. Kendi hikayesini yazmaya çalışan o herkesten biri de benim.

1 Comment

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Deneme Kategorisinde Son Yazılar

Uzun bir aradan sonra

Parlak Jurnal serüveni birkaç dost bir araya gelerek kurduğumuz bir internet sitesiyle başlamıştı. Üniversite öğrenicisi olmanın

Bir Palamut Meselesi

Bak! Şişman bir tekiri andıran yaramaz beyaz bulut, küçük bir sincap bulutunun peşinden gidiyor. Hava, ne