Çağımızın vebası olan, aslında insanlığı direkt öldürmekten ziyade süründüren bir hastalık şeker hastalığı ya da tıp dilinde diyabetes mellitus. Pankreastaki Langerhans adacıkların tanımlanmasından bu yana 149, diyabette bu adacıklarının rolünün anlaşılmasından bu yana 117, insülinin izole edilmesinden bu yana 97 sene geçmesine karşın diyabet geçmişte olduğu gibi bugün de tam bir baş belası ve tüm dünyayı ilgilendiren bir halk sağlığı sorunudur. Bu gelişmeler tabii ki diyabet tedavisinde devrim niteliğindedir. Bunların yanında 1932’de La Barre’nin İnkretin tanımlaması diyabet tedavisi açısından elimizi çok daha güçlendiren önemli bir silah durumunda.
İçindekiler
Kısaca İnsülin Salgılanması ve Diyabet
Pankreas karnımızda midemizin arkasında yer alan ve bizim için vazgeçilmez fonksiyonlara sahip bir organdır. İnsülin üretimi önemli işlevlerinden sadece biridir. İnsülin, pankreasın ancak %1’ini oluşturan ve *Langerhans Adacıkları denen hücre gruplarındaki Beta(β) hücrelerinden üretilip salgılanır. Latincede İnsula adacık anlamındadır, insülin adı da buradan gelir.
Beslenmemizi takiben kanımızda karbonhidrat, protein, yağ miktarları artar. Glikoz ( karbonhidratların en küçük yapı birimi) vücudumuzun temel yakıtıdır. Özellikle karbonhidratların artışı olmak üzere, yağların ve proteinlerin artışı ile insülin salgısı artar. İnsülin hücrelerimizdeki glukoz kapılarını açarak içeri girmesini sağlar. Doğal olarak kanımızdaki glikoz miktarlarını azaltır. Bu etkisiyle glikozun zararlı etkilerinden de bizi korumuş olur.
Diyabet hastalığı ise insülinin azlığı ya da yokluğu sonucunda kronik hiperglisemi ( kan şekerinin normalden fazla olması) ile seyreden metabolik bir hastalıktır. Temel olarak 2 tipi olmasına rağmen birçok tipi vardır. Tip 1 diyabet daha genç yaşlarda ortaya çıkan, bağışıklık sistemi hücrelerimizin insülin üreten beta hücrelerini ortadan kaldırmasıyla oluşur. Yani tip1 diyabet hastalığı insülinin yokluğunu ifade eder. Tip 2 diyabet ise daha geç yaşlarda kendini gösteren insülin direnci sonucu oluşan bir durumdur. Kişi de insülin vardır ancak hücrelerdeki glikoz kapılarını açamazlar. Bu nedenle erken zamanlarda beta hücreleri daha çok insülin üretmeye çalışır ancak bunun sonucu hasarlanır ve zamanla sayıları azalır. Yani Tip2 diyabette, tip1’den farklı olarak az miktarda olsa da insülin bulunur. Ayrıca şeker hastalığı içinde en sık görüleni yaklaşık %90 oranıyla tip2 diyabettir.
İnkretin etkisi ve İnkretinlerin Tip 2 Diyabet Tedavisinde Kullanımı
İnkretin terimi ilk defa 1932’de Le Barre tarafından yemekten sonra insülin sekresyonunu düzenleyen, bağırsaktan salgılanan hormon için kullanılmıştır. 1964’te bu etki klinik olarak kanıtlanmıştır. Ve ardından 1971’de GIP (Gastrik inhibitör peptit, Gastrik inhibitör insülinotropik peptit) ve 1985’te de GLP-1 ( Glukagon like peptit) tarif edilmiştir. Bu ikisi temel inkretinlerdir.
Yapılan çalışmalarda oral yoldan verilen glikoz ile damar yolundan verilen glikoza, insülinin verdiği yanıt farklıydı. İnsülin artışı oral yolla verilen glikozda daha fazlaydı. İşte bu aradaki fark İnkretin Etkisi olarak tanımlanmıştır. Bu etkiyi oluşturan sindirim sistemindeki enteroendokrin hücrelerden üretilen inkretinlerdir. GLP-1 ince bağırsağın ileum kısmı (son kısmı) ile kalın bağırsaktaki L hücrelerinden, GIP ise ince bağırsağın ilk kısmındaki (duedonumdaki) K hücrelerinden üretilir. Bu iki hormon dipeptidil peptidaz-4(DPP-4) enzimi ile üretimlerinden çok kısa bir süre sonra yıkılırlar. İnkretinlerden, GLP-1’in insülin salgılatıcı potensi daha fazladır. Ve inkretinlerin önemli bir diğer özelliği glikoza bağımlı çalışmasıdır.
Oral besin alımına insülin yanıtının yaklaşık %65’i inkretin hormonlar sayesinde olur. Bu bilgiden sonra lafı uzatmaya gerek yok aslında ama hadi inkretinler hakkında daha derin şeylere girelim.
İnkretinler insülin üreten beta hücrelerini koruyucu etkilere de sahiptir. Hem hücre ölümünü azaltırken hem de beta hücrelerinin çoğalmasını sağlar. İnsülin üretimini artırmasının yanı sıra yine pankreasta üretilen glukagon hormonu üretimini azaltır. Glukagon karaciğerimizde glikoz üretimini artırıp bunun kana verilmesini sağlar. Dolayısıyla inkretinler bu yolla da kan şekeri değerimizi kontrol altında tutar.
GLP-1 ve GIP pankreas dışı organlara da etkir. Yemeğin ardından midenin ince bağırsağa boşatılmasını geciktirir. Bu sayede doygunluk hissi oluşturur, ayrıca kan şekeri değerlerinin daha ılımlı artmasını sağlar. Beyin üzerinde ise yine doygunluk oluşturma ve gıda alımını azaltma gibi etkileri vardır. Bu sayede kilo vermede önemli yere sahiptir. Bunların yanında kalbi koruyucudur ve yüksek tansiyonda (sistolik kan basıncı) azalmayı sağlar.
Araştırmalarda tip2 diyabetli hastalarda inkretin etkisinin azaldığı gözlemlenmiştir. Ve yukarıda da bahsettiğimiz gibi cazip niteliklere sahip olmaları tip2 diyabet tedavisine yeni bir yaklaşım getirmiştir.
2005’ten bu yana iki tip tedavi Amerikan İlaç Dairesi (FDA) tarafından onaylandı. Bunlardan biri GLP-1 agonistleridir ki bunlar GLP-1’i taklit ederek etki gösterir. Diğeri ise inkretinleri yıkan enzim olan DPP-4’ü engelleyen ilaçlardır.
İki ilaç türü farklı özelliklere sahiptir. Örneğin GLP-1 türevi ilaçlar deri altından enjeksiyon ile DPP-4 inhibitörleri ise oral yolla alınır. DPP-4 inhibitörleri ilaçlar hastalar tarafından daha iyi tolere edilebilirken, GLP-1 türevlerine tolerabilite bunu nazaran daha azdır. GLP-1 türevleri kilo kaybını sağlarken, DPP-4 inhibitörleri anlamlı kilo kaybı sağlamaz. Kilo kaybı GLP-1 türevi ilaçları tip2 diyabet tedavisinde daha çekici kılar. GLP-1 türevleri tedavisinin başında bulantı sık görülebilirken zamanla bu yan etki ortadan kaybolur. Diyabet tedavisinde kullanılan diğer ilaçların hipoglisemi ( normalden daha düşük kan şekeri) riski varken inkretinler glikoza bağımlı çalıştıkları için hipoglisemi riski oluşturmazlar.
Hiperglisemi kısa vadede pek bir sorun yaratmazken hipoglisemi kısa vadede ölümle sonuçlanabilecek ciddi bir durumdur. Özellikle diyabet tedavisinin en sık görülen yan etkisinin hipoglisemi olduğu düşünülürse, inkretinleri taklit eden ilaçların hipoglisemi oluşturmaması tip2 diyabet tedavisi açısından bir çığırdır. Ve inkretinler daha da önemlisi bize şunu gösteriyor ki; Eğer vücudumuzu biz bozmazsak kendisi mükemmel bir düzen içinde varlığını devam ettirecektir.
Kaynaklar ve İleri Okuma:
The Roles of İncretins in Glucose Homeostasis and Diabetes Treatment, Wook Kim and Josephine M. Egan
Pharmacology, Physiology and Mechanism of Incretin Hormone Action, Jonathan E.Campbell, Daniel J.Drucker
http://www.diabetcemiyeti.org/var/cdn/a/a/abdurrahman-comlekci.pdf
Diabetes Mellitus Tip 2’de İnkretin Temelli Tedaviler, G Ugur Alp, Ünal A
bilgilendirici paylaşımınız için teşekkürler:)
:))