Savaş, bir çocuğu nasıl değiştirebilir? Onu ülkesini seven, savaştıkları düşmanlarından nefret eden ve onları öldürmek isteyen biri haline getirebilir mi? Bi saniye bi saniye. Neden ülkeyi sevmesini düşmanlarından nefret etmesi ile aynı kefeye koydum ki? Çünkü Jojo Rabbit filmi bana bunları düşündürdü. Savaşın bir çocuğu ne hale getirdiğini, hem kazanan hem de kaybeden taraftaki çocukları ne hale getirdiğini, ben bu filmde gördüm.
Her ne kadar bir komedi filmi olsa da filmin arka planında insanı düşünmeye sevkeden o kadar çok şey var ki…
Filmin konusundan bahsedeyim biraz. Türkçesi Tavşan Jojo olan filmimiz, Nazilerin içinde büyüyen bir çocuğun Hitler’i nasıl örnek aldığını ve ona yaraşır şekilde davranmaya çalıştığını anlatıyor. Babası uzun süre önce savaşa gitmiş ama bir daha dönmemiş, ona annesi bakıyor. Nazi çocuk eğitim kamplarına katılıyor. Düşmanlarına karşı (ki bunlar Ruslar, Amerikalılar ve diğerleri) silah kullanmayı ve el bombası atmayı öğreniyor. Lakin hazin bir kaza sonucu, izlerseniz görecekseniz, kendini bir canavar olarak görmeye başlayan kahramanımız Jojo artık sadece ayak işlerini yapmak zorunda kalıyor.
Bir gün bir Yahudi ile karşılaşan Jojo Rabbit, onların gizli dünyasına bir adım atıyor ve kendince Hitler’e daha iyi gözükebilmek için Yahudilerin özelliklerini anlatan bir kitap yazmaya başlıyor. Kitabı yazmaya başlamasının sebebi ise Yahudiler hakkında anlatılanları yeterli bulmaması. Anlatılanlara gelirsek birkaçını sayayım. Zaten bunlar filmin neden komedi kategorisinde olduğunu size anlatır. Mesela diyorlar ki Yahudiler boynuzlu canlılar, işte bunlar bebek kaçırıp yiyorlar. Bilmem nerelerde yaşıyorlar falan. Böyle saçma şeyler.
Filmde dikkatimi çeken noktalardan biri de şu oldu. Jojo Rabbit kendini Yahudiye anlatırken “Bizim ırkımız en üstün ırktır. Her şeyin en iyisini yapar. Her zaman en üsttedir” tarzı cümleler kuruyor. Almanları Yahudiye anlatırken. Anlattığı kişi ise onun söylediklerinin asıl kendilerinde olduğunu, cenneti onların kurduğunu ve dünyayı temizleyip cennete taşıyacaklarını ifade eden cümleler kurunca, senaryo yazarı acaba bu cümleleri hangi kafayla yazmış diye düşündüm. Ama şöyle bir düşününce, gerçekten doğru. Bazı Almanlar kendini en üstün gördüğü gibi bazı Yahudiler de kendini en üstün görüyormuş. Ki hala öyle, bazı insanlar bu düşünceye sahip yani.
Filmde gördüğümüz iki ünlü isim var. Biri Scarlett Johansson ablamız ki anne rolünde. Diğeri ise Sam Rockwell. İkisi de harika oyunculuk çıkarmış.
Filmi izlemenizi gerçekten tavsiye ederim. Ama çocuklara göre mi onu çözemedim. Filmde evet çocuklar var. Onlar da güzel oynamış. Jojo’yu canlandıran başrolümüz Roman Griffin Davis cidden ve cidden güzel oynamış. Jojo’nun arkadaşı Rikki ve sonradan tanıştığı bir kız var ki (spoiler vermemek için kendimi zor tutuyorum) bu çocukların oyunculukları da harika. Ama bunlara rağmen bana pek çocuklara göre gelmedi. Çünkü arka plan çok derin. Anlatılanlar açık ve net ama olay derin. Gerçi çocuk bunları ne takar ki? O gülmesine bakar izlerken.
Yazımı filmde Jojo’nun annesi Rosie’nin söylediği bir cümle ile bitirmek istiyorum “Hayat bir armağan. Bunu kutlamalıyız”