Küresel gıda talebinde 2050 yılına kadar beklenen artış sürdürülebilir şekilde karşılanabilir mi? Bir modelleme çalışması, ilgili sorunların üstesinden gelebilmek için çeşitli kombinasyonlarda müdahale gerekebileceğini düşündürüyor.
2010 yılında dünya nüfusu 6,9 milyar olarak tahmin edildi ve 2050 yılında bu rakamın 8,5 ile 10 milyar arasında olması bekleniyor1. Nüfustaki artış, gıda talebinde de bir artışa yol açacak. Springmann ve Arkadaşları Nature’da yazdıkları yazıda2 2050 yılında dünyada gıda sistemine yönelik oluşacak çevresel baskı analizlerini yaptılar. Ayrıca gıda üretiminin çevreye etkilerini azaltmak için uygulanacak yöntemleri modellediler.
Gıda güvenliği uzun yıllar boyunca insanlık için büyük sorunlar oluşturdu. Gerçekten de bu konudaki açlığın ortadan kaldırılması, yoksulluğun bitirilmesi ve iklim değişikliğiyle ilgili birçok hedef de Birleşmiş Milletlerin Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri3 arasında. Sürdürülebilir bir küresel gıda sistemine sahip olmak; ekonomik, sosyal ve çevresel alanlarda ilerlemeyi açıkça gerektirir.
Springmann ve arkadaşları; 2050 yılında öngörülen nüfus, gelir düzeyleri ve diyet tercihlerini göz önünde bulundurarak ülke bazında tarım ürünleri için tahmini küresel talebi değerlendirmek üzere bir model oluşturdu. 2050 yılındaki gelir seviyesinin 2010 yılındakinden 3-4 kat fazla olacağı öngörüldü4. Araştırmacıların gelecekteki gıda tüketimlerine yönelik projeksiyonları, gıda talepleri ile gelir veya nüfus değişimleri arasındaki istatistiksel ilişkilere dayanıyordu. Tahminler, 2050 yılına kadar daha az yetersiz beslenmeyi, daha fazla küresel hayvancılık ürünlerinin tüketimine doğru kaymayı ve bitkisel bazlı hammaddelerin daha düzenli bir şekilde tüketileceğini öngörmektedir.
Araştırmacılar, yüzyılın ortalarına kadar öngörülen gıda üretimi için tahmin edilen küresel boyuttaki çevresel etkileri değerlendirdi. Beş farklı çevresel baskıya odaklandılar: tarımsal üretim ile ilişkili sera gazı emisyonları, ekim yapılan bölgedeki değişimler (karbon veya biyoçeşitlilik kayıpları gibi), bitkileri sulamak için talep edilen su miktarı ve azot ile fosfor bazlı gübrelerin uygulanması. Fosfat veya azot içeren gübreler, toprak ve su ekosistemini kirletmesi yönünden önemlidir.
Springmann ve arkadaşları; 2050 için öngörülen çevresel etkileri, insan aktiviteleri için güvenli çalışma limitleri sunduğu düşünülen Planetary Boundaries (Küresel Sınırlar) ile karşılaştırdı. Örneğin; tarımsal sera gazı emisyonları için yazarların belirlediği sınır, küresel ısınmanın sanayi öncesi seviyelerin 2 ° C üzerinde tutulması için gerekli eşik ile ilişkili belirlenmiştir. Bununla birlikte, emisyon seviyeleri sınırlamaları 2015 yılı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Paris Anlaşmasında (United Nations Framework Convention on Climate Change Paris Agreement of 2015) 1,5 ° C hedef setine ulaşmak için gereken sınırdan daha azdır. Bu rapor, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin yakın tarihli bir raporunda6 analiz edilmiştir. Bu rapor; sanayi devrimi öncesi dönemdekinin üstünde olan sıcaklık artışını 2 dereceye nazaran 1,5 dereceyle sınırlandırmanın iklim kaynaklı sağlık, geçim kaynağı, güvenli yiyecek ve su temini risklerini azaltacağını bildiriyor. Springmann ve arkadaşları; mevcut gıda verimleri ve tarım uygulamaları göz önüne alındığında 2010 ve 2050 yılları arasında gıda sisteminin çevresel etkilerinin, %50 ile %92 arasında artabileceğini ve gezegen istikrarı için önerilen sınırları aşan seviyelere ulaşabileceğini tahmin etmektedir.
Araştırmacılar, bu çevresel baskıları azaltabilecek olası müdahalelerin etkisini değerlendirdiler. Bu önlemler, gıda talebini yönetmek ve gıda üretim verimliliğini üç geniş müdahale kategorisi açısından yükseltmekle ilgilidir.
Bir müdahale kategorisi tarım teknolojilerini geliştirmek ve kaynakları yönetmekle ilgilidir. Bunlar verilen su ve besin sabit miktarda tutulduğunda belirli bir ekim alanından elde edilen verimi arttırabilir. Diğer bir kategori ise diyet değişimleridir; et tüketimi kısıtlayan bireyler, bitkisel kaynaklı besinlere yönelebilir. Et ürünleri genellikle bitki bazlı ürünlerin ihtiyaç duyduğundan çevreye daha fazla zarar verir7. Bunlarla birlikte; et ve şeker tüketimini azaltmak, meyve ve sebze tüketimini arttırmak sağlıklı bir diyet için uygundur8. Araştırmacıların düşündüğü 3. kategori ise gıda zincirindeki atıkların tarladan tabağa azaltılmasıydı. Tahminen gıdaların üçte bir kadarı pazara ulaşmamaktadır veya satın alındıktan sonra atılmaktadır9. İsraf edilen ürünlerin azaltılması, fazladan üretim yapılmadan ulaşılabilir besin miktarında bir artışa neden olacaktır.
Springmann ve arkadaşları, analiz ettikleri üç kategoriden yalnızca birinde yapılan bir müdahalenin değerlendirdikleri çevresel alanların beşinde küresel sürdürülebilirliğe ulaşamayacağı sonucuna varmışlardır. Bunun yerine, küresel gıda sisteminin 2050 yılında gezegen tarafından sürdürülebilir bir şekilde desteklenmesini sağlamak için üç kategoride bir müdahale paketi gerekli olacaktır. Küresel et tüketimi azaltılmadıkça, tarladan öngörülen sera gazı emisyonlarının desteklenemeyeceğini bulmuşlardır. Ayrıca ekolojik olarak ekim alanları ve su kullanımının mümkün olabilecek en verimli noktaya geleceğini raporlamışlardır. Bununla beraber analizler; tarım uygulamalarının geliştirilerek gıda talebinin ve gübre kullanımının azaltılması gerekliliğini gösterdi.
Springmann ve arkadaşlarının senaryoları ile ilgili birkaç uyarıları var. Örneğin, gelecekteki üretimler için öncelikli analiz edilmesi gereken iklim değişikliği gibi konular göz önünde bulundurulamadı. Ayrıca yazarların analizleri dünyanın otlak alanlarından 2 kat fazla bir alanı temsil etseler bile gerçek otlak alanlarını göstermemektedir10. Arazi kullanımı için Planetary Boundaries (Küresel Sınırlar) belirlenirken bu çayır alanları dikkate alınmalıdır. Dahası, Springmann ve arkadaşlarının çalışması sadece ekim alanına dayalı gıda üretiminin çevresel etkilerini analiz ediyor; bu etkileri enerji, ulaştırma veya endüstri gibi sektörlerde nasıl dengeleyeceklerini değerlendirmiyor.
Bütün bunlara rağmen yazarların analizleri kullandıkları Planetary Boundaries (Küresel Sınırlar) değerlerin büyük belirsizlik aralıkları olsa bile, gelecekteki ihtiyaçları karşılayan sürdürülebilir bir gıda sisteminin nasıl elde edileceğine dair tartışma için değerli ve aydınlatıcı niteliktedir11. Önerilen müdahaleler bölgenin şartlarına ve benzeri durumlara göre esnetilmelidir.
Springmann ve arkadaşları, esnek bir tarım sistemi geliştirmek için gerekli olan bazı kilit konuları ele almadılar. Arazi ve doğal kaynaklara erişim hakları ve bu hakların uzun vadeli güvenliği, çiftçilerin yatırımlarını motive etmek için gereklidir. Çiftçilerin, ileri teknolojilere erişmelerini, üretim risklerini en aza indirmelerini ve üretimlerini yerel veya uluslararası pazarlara yönelmelerini sağlayan ulaştırma, finans ve iletişim altyapısındaki gelişmeler de yardımcı olabilir.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün son raporunda12, çevresel sürdürülebilirlik ve gıda güvenliğinin 2050 yılına kadar el birliği ile geçebileceği, ancak küresel gıda sistemini dönüştürmek için önemli yatırımlara ihtiyaç olduğu sonucuna varılmıştır. Uluslararası tarımın gelişmesi için bütçelerde artış sağlamak için politik ve kamu taahhüdü şarttır.
Gıda talebi ve gıda üretimi, küresel gıda sistemi denkleminin iki yüzüdür. Springmann ve arkadaşlarının çalışmaları, gelecekte gıda güvenliğinin sağlanması için her iki alanda da müdahalelerin gerekli olacağı ve gıda üretim sisteminin çevresel etkilerinin dünyanın sürdürebileceği sınırlar içinde kalmasını sağlamaya yönelik zamanında uyarıda bulunulmasını sağlayacaktır.
Çeviri
Yazar: Günther Fischer
Uluslararası Uygulamalı Sistem Analizi Enstitüsü
2361 Laxenburg, Avusturya.
E-posta: fischer@iiasa.ac.at
Çeviren: Yunus Emre
SBÜ Gülhane Tıp Fakültesi
E-posta: yunus.polat@mail.mcgill.ca
Orijinal Metin (22/10/2018)
Kaynakça:
- Samir, K. C. & Lutz, W. Glob. Environ. Change 42, 181–192 (2017).
- Springmann, M. et al. Nature https://doi.org/10.1038/s41586-018-0594-0 (2018).
- United Nations. Transforming our World: The 2030 Agenda for Sustainable Development (UN, 2015).
- Dellink, R., Chateau, J., Lanzi, E. & Magné, B. Glob. Environ. Change 42, 200–214 (2017).
- Rockström, J. et al. Nature 461, 472–475 (2009).
- Intergovernmental Panel on Climate Change. Global Warming of 1.5 °C (IPCC, 2018).
- Tilman, D. & Clark, M. Nature 515, 518–522 (2014).
- World Health Organization. Healthy Diet Fact Sheet No. 394 (WHO, 2018).
- Food and Agriculture Organization of the United Nations. Global Food Losses and Food Waste: Extent, Causes and Prevention (FAO, 2011).
- Food and Agricultural Organization of the United Nations. FAOSTAT 2018. available at http://www.fao.org/faostat/en/#data/RL
- Jaramillo, F. & Destouni, G. Science 348, 1217 (2015).
- Food and Agriculture Organization of the United Nations. The Future of Food and Agriculture: Alternative Pathways to 2050 (FAO, 2018).
Geleceğe ışık tutan bu çeviriyi Türkçe literatürüne kazandırdığın için teşekkür ederim. Bu gibi yazıların orijinal ve çeviri olarak devamını bekliyoruz
Okuduğunuz ve yorumlarınızı bizimle paylaştığınız için teşekkür ederim.
Literatürde birçok güncel makaleden mahrumken böyle çalışmaları görmek çok güzel, temennimiz bunun sürekli olması.
Peki Türkiye’de gıda sistemi nasıl işlemektedir ?
Öncelikle teşekkür ederim. Sorunuza gelecek olursak,
Türkiye’yi makalede konu edinilen ülkelerin dışında tutmayı çok doğru bulmuyorum. Totalde henüz gelişimini tamamlamış bir ülke olamamış olsak da maalesef tüketim açısından gelişmiş ülkelerle çok fazla benzerlik taşıdığımız kanısındayım. Aynı şekilde gıda israfı konusunda belki de onların ilerisinde yer almaktayız. Ülkemizin gerek dini anlayışları gerekse kültürel değerleri gereği gıda ürünlerine kutsal gözüyle bakması tabiki de çok önemli ancak küresel düzeni yakalamada yeterli değil. İlerleyen zamanlarda özellikle devlet eliyle birçok adımın daha atılacağını düşünüyorum.