Hayatımızın bir anında “Hayata tekrar başlama şansı verilse yine aynı seçimleri yapar mısın?” ya da “Hayata tekrar geleceğini bilsen yine aynı hayatı mı seçersin?” tarzında onlarca sorularla karşılaşmışızdır. Hatta yeri gelmiş bu soruları kendimize sorduğumuz anlar bile olmuştur. Genellikle verilen cevaplarda kesinlik olmasa bile insanın hayatında en azından küçük değişiklikler yapmak isteyeceğini tahmin ediyorum. Aslında bu tahminimi subjektif olarak gözlemlemek kolay ama bazı objektif verileri de paylaşarak neden böyle bir tahminde bulunduğumu açıklamak isterim.
TÜİK’in 2020 Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre 2020 yılında hayatından mutlu olan bireylerin oranı %48,2. Bu oran 2019 yılında ise %52,4. Ayrıca bu araştırma grafiği incelendiğinde 2015 yılından itibaren yaşam memnuniyet oranın düşme eğilimi gösterdiği ortada. Kısacası 2020 yılında yapılan TÜİK’in Yaşam Memnuniyeti araştırmasına göre toplumumuzun yarısından fazlası mutlu değil. Ayrıca bu konu hakkında ayrı bir çalışmaya da değinmek gerekirse; UNICEF’in 41 ülkede yaptığı araştırmaya göre ülkemiz memnuniyet sıralamasında son sırasında yer alıyor. Araştırma sonucuna göre ülkemizde 15 yaşındaki çocukların %47’si hayatlarından memnun değil. Araştırmada ülkemizi %38 ile Japonya ve %36 ile Birleşik Krallık izlemekte. UNICEF’in yaptığı bu araştırmaya göre hayatından memnun olan çocuklarının oranının en yüksek olduğu ülke %90 oran ile Hollanda olduğu görülmekte. Yüzdeleri incelediğimizde ülkemiz ve onu takip eden ülkeler arasında yaklaşık 10 puanlık bir fark bulunduğu görülmekte. Bu farkın ülkemizin teknolojik ve sosyal yönden sunduğu imkanların diğer karşılaştırılan ülkelerle arasında bir uçurum olduğunu gösterdiğini düşünmekteyim. Çünkü teknolojiyi ihtiyaç yanında sosyal hobi ve eğlence amacıyla kullanan en büyük nüfus gençlere ait. Bu imkanların geliştirilmesi gençlerin hayattan memnuniyet oranlarının da artmasını sağlayacaktır.
TÜİK ve UNICEF’in iki araştırmasının yanında her yıl yayımlanan bir araştırma raporuna da değinerek toplumumuzun hayattan memnuniyetine ait birkaç objektif veri daha sunmak istiyorum. Gallup Araştırma Şirketi’nin 2019 yılında 145 ülkede yaptığı araştırmaya göre hazırlanan 2020 Küresel Duygular Raporu incelendiğine Pozitif/Olumlu Deneyim Endeksine göre ülkemizin 145 ülke arasında %48 oranı ile sondan dördüncü sırada yer aldığı görülmekte (Görsel 1). Ülkemizin ardından son üç sırada %46, %45, %38 oranlarıyla sırasıyla Litvanya, Lübnan, Afganistan yer almakta. Pozitif/Olumlu Deneyim Endeksinin ilk üç sırasında ise %85, %84, %84 oranlarıyla sırasıyla Panama, El Salvador, Guatemala yer almaktadır.
Pozitif/Olumlu Deneyim Endeksi, katılımcılarına sorulan “Dün iyi dinlenebildiniz mi?”, “Dün tüm gün size saygılı bir şekilde davranıldı mı?”, “Dün çok gülümsediniz ya da güldünüz mü?”, “Dün ilginç bir şey öğrendiniz ya da yaptınız mı?”, “Dün günün büyük bölümünde keyifli miydiniz?” şeklindeki 5 adet soruya verilen cevaplara göre hazırlanmakta. Araştırma şirketi katılımcılara bu soruları sorarak, hayattan memnuniyet oranlarının kişi başına milli gelir düzeyi ile paralellik göstermesi yerine katılımcıların o an içinde bulundukları ruh hallerini yansıtmasını amaçlamakta. Bundan dolayı Pozitif/Olumlu Deneyimler Endeksinin ilk üç sırasında İsveç, Lüksemburg, İrlanda gibi ülkeler yerine Güney Amerika ülkeleri yer almakta.
Pozitif/Olumlu Deneyim Endeksini oluşturan sorular arasında yer alan “Dün ilginç bir şey öğrendiniz ya da yaptınız mı?” sorusuna evet cevabını verenlerin en düşük olduğu ülke Türkiye. Ülkemizdeki katılımcıların yaklaşık %20 si bu soruya evet cevabını vermiş (Görsel 2). Yani 2020 Küresel Duygular Raporuna göre toplumumuzun %80’i bir gün önce ilginç bir şey öğrenmediğini ya da yapmadığını söylemekte. Bu durumun ülkemizin %80’inin tekdüze bir hayat yaşadığını açıklayan bir veri olduğunu söylemek bence yanlış bir şey olmayacaktır. Bu veri yüksek oranda tekdüze bir hayat yaşayan toplumumuzun hayattan memnuniyet oranlarının da düşük olmasını açıklayan bir gerçektir.
Küresel Duygular Raporunun her yıl yayımlandığını önceden belirtmiştim. Peki önceki yıllara ait Küresel Duygular Raporunda yer alan Pozitif/Olumlu Deneyim Endeksini incelediğimizde ülkemiz nasıl bir seyir seyretmekte? 2019 ve 2018 yıllarında yayınlanan Küresel Duygular Raporlarına baktığımızda Pozitif/Olumlu Deneyim Endeksinde 143 ülke arasında ülkemiz sırasıyla %50 ve %53 oranlarıyla sondan dördüncü sırada yer almakta. Yani ülkemizde son 3 yıldır daha da azalan bir hayattan memnuniyet durumu mevcut. Ayrıca 2019 yılına ait Küresel Duygular Raporu’nda Pozitif/Olumlu Deneyim Endeksi’nde “Dün ilginç bir şey öğrendiniz ya da yaptınız mı?” sorusuna %26 kişinin evet cevabı verdiği görülmekte. 2020 yılına ait raporda %20 olan bu oranın 1 yılda %6’lık bir düşüş sergilemesi ülkemizin gittikçe artan tekdüze bir hayat yaşamaya başladığını ve bu durumun da düşük olan hayattan memnuniyet oranının daha da düşeceğini gösterdiğini düşünmekteyim.
Açıkladığım bu üç çalışmanın verilerini bir bütün olarak incelediğimizde araştırma oranlarının dahi birbiri ile paralellik gösterdiğini görmekteyiz. İncelediğimiz bu objektif verilere göre ülkemizde her iki kişiden birinin hayatından memnun olmadığını düşünmek kaçınılmaz bir sonuçtur. Peki bu objektif verilere gerek kalmadan da bu sonuca ulaşamaz mıydık? Evde, sokakta, iş yerinde hayatın herhangi bir köşesinde kendimizi hayatın akışından çıkarıp çevremizdeki insanları incelediğimizde yine aynı sonuca varacağımızı düşünüyorum. Çünkü bu objektif verilerin ortaya koyduğu hayattan memnuniyet oranının bu kadar düşük olduğu toplumda sevgi ve saygı kavramları gün geçtikçe değerini yitirecektir. Bu kavramların değerinin yitirilmesi şiddet, cinayet, intihar, zorbalık gibi durumların toplumda sıradanlaşmasına sebep olacaktır. Bunun yanında akıllarda geçmişe bir özlem, dillerde keşkeler ile kurulan pişmanlık dolu cümleler yer alacaktır. Geçmişe özlem duyan bir toplumun çoğunluğunun gelecek için umut beslediğini düşünmek ise fazlaca iyimser olacaktır. Geleceğe umutla bakmayan bir toplumdan insanlığa yön verecek bir adım beklemek bana fazlaca abes geliyor. Kısacası bu durum Cengiz Han’ın bir çivi ile bir ülkenin nasıl kurtulacağını anlattığı söze benziyor.
Toplumumuzu incelediğimizde gerçekten bu kadar yüksek orandaki objektif veriler göze çarpmakta mı sizce? Benim için bu sorunun cevabı büyük harflerle evet ama Türkçe dil kuralları nedeniyle küçük yazıyorum şuanlık. İşin esprisini bir yana bıraktığımızda hayattan memnuniyetsizlikten kaynaklanan negatif durumların artık göz ardı edilemeyecek şekilde toplumumuzda yer edindiğini çoğumuz fark etmiştir. Özellikle artan şiddet olayları, sosyal zorbalıklar, kadın cinayetleri, hayvan cinayetleri, intihar olayları bu durumun neden olduğu sonuçlar olarak görüyorum. Hayattan memnuniyetsizliğe sebep olan geçim sıkıntısı, tek düze hayat, verilen emeklerin karşılığını alamamak, adaletsizliklere maruz kalmak, hak arayamamak, işsizlik gibi negatif durumlar toplum içerisinde bu sonuçların daha da yaygınlaşmasına sebebiyet veriyor. Bununla ilgili yıllık işsizlik oranı ve yıllık intihar sayılarının seyirlerinin gösterdiği paralelliği örnek vermek isterim. 2012 yılında %8,4 oran işsizlik oranı 2012 yılından sonraki yıllarda %10’a yakın seviyelerde seyretmekte. Yıllık intihar sayısına baktığımızda ise 2012 yılında 2600 olan intihar sayısı 2012 yılından sonra 3200 seviyelerinde izlenmekte. Bu paralellik artan intihar sayısının artan işsizlik oranıyla ilişkisi olduğu yorumunu destekler nitelikte. Tabi bu durumu sadece intihar ve işsizlik ile ilişkilendirmemek lazım. Sosyal zorbalıklar, kişinin sesini duyuramaması, kadının toplum içerisinde maruz kaldığı baskı ve eşitsizlik gibi olumsuz durumlar hayattan memnuniyetsizlik oranının armasına ve intihar, cinayet, şiddet gibi sonuçların toplum içerisinde yaygınlaşmasına ve sıradanlaşmasına sebep olmakta.
Toplumumuzda hayat memnuniyetsizliğinden kaynaklanan negatif durumlardan biri de geleceğe karşı umutsuzluk. Geleceğe karşı umutsuzluk günümüz genç sorunlarının en temellerinden biri. Aslında bu sorun bir yapbozun bütün hali. Bu yapboz işsizlik, eşitsizlik, torpil, beyin göçü, gelecek kaygısı gibi onlarca parçadan oluşmakta. Bu parçalar zamanla genç toplumun hayata karşı memnuniyetinde düşüşe ve sonrasında da geleceğe karşı umutsuzluğa sebep olmakta. Bunun yanında orta yaşlı toplumun da yaşadığı hayata karşı memnuniyetsizlik genç toplumun üzerinde negatif durumlara sebep olmakta. Örneğin geçim sıkıntısı yaşıyan bir ailede sosyal yönden çağın gerisinden kalmamak için mücadele eden gençlere, üretimde ve yönetimde söz sahibi olmak isteyen bir gencin kendisine güven duyulmaması ve şans verilmemesinden gençlerin yeteneklerinin körelmesine, geçim sıkıntısı veya işsizlik gibi ekonomik problemler gençlerin beyin göçü için fırsatlar kollamasına sebep vermekte. Hayattan memnun olmayan bir toplumun yarınını oluşturacak gençlerinin yarına umutla bakmayışı yarınlarında bugünden bir farkı olmayacağını gösteriyor sanırım. Çünkü bugünlerde gençlik enerjilerini üretmeye ve yönetmeye harcayamayan gençlik yarın için yapılacak bir hayal kuramamakta.
Hayattan memnuniyetsizliğimizin resmi o kadar büyük ki. Toplumun en küçük birimi olan aile içerisinde bile memnuniyetsizliğin nedenleri birbirinden çok farklı. Bu kadar yoğun memnuniyetsizlikten kaynaklanan toplum üzerindeki yoğun stres ve depresyon birey içerisindeki küçük bir memnuniyetsizlik kıvılcımının topluma alev olarak yansımasına sebep oluyor. Bu alevi birey içerisinde kıvılcım iken söndürmek sosyal devlet anlayışı ile oldukça mümkün. Ama toplumu içerisine almış bir alev resmin en uzak köşesine bile küçük bir kıvılcım yollayarak yeni alevlere sebep olabilmekte. Bahsettiğimizi verileri incelediğimizde toplumumuz için artık resmin dört bir tarafını alevlerin sarmış olduğu ortada. Böyle bir toplumda sosyal devlet anlayışı ile alevleri söndürmeye çalışmak hiçbir şeye çözüm olmayacağı aşikardır. Hatta sosyal devlet anlayışının işleyişinin sorgulanmasına bile neden olacaktır. Bir yerden sonra ise “geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye demek” kaçınılmaz son olacaktır.
Kısacası her şey bir domino taşı etkisi. Olumsuz durumlar hayata karşı memnuniyetsizliğe ve bu da olumsuz sonuçlara sebep olmakta. Ülkemizde artık bu olumsuz sonuçlar günlük sıkıntılara, sıradan olaylara dönüşmüş durumda. Bu durumu ortaya koymak artık objektif ve subjektif olarak çok kolay. Bunun değişmesi için artık domino taşlarının yıkılmasını engellemek yetmeyecek. Ayrıca yıkılan her domino taşının da artık yerden kaldırılması gerekiyor. Zaman geçtikçe domino taşları yıkılmaya devam etmekte. Hatta bazı domino taşları sırası gelemeden kendiliğinden yıkılmakta ve resmin farklı bir köşesinde yeni bir domino etkisi oluşmakta. Bu döngü devam ettikçe keşkeler taşıyan ve umutsuzluk yağdıran karabulutlar resmin ana temasını ele geçirmekte.
Kaynakça:
- https://www.tepav.org.tr/tr/blog/s/5927
- https://tr.euronews.com/2020/09/03/uncief-turkiye-de-15-yas-ndaki-her-iki-cocuktan-biri-hayat-ndan-memnun-degil
- https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Life-Satisfaction-Survey-2020-37209
- https://www.gallup.com/analytics/349280/gallup-global-emotions-report.aspx