Mutluluk romanı, mutluluğu arayan üç farklı karakter üzerine kurulmuştur. Meryem; Şeyh amcası tarafından tecavüze uğramış ailesi tarafından öldürülmesine karar verilmiş, töre cinayetine kurban gitmek üzere. Meryem’i öldürmek ile görevlendirmiş, zorlu ve kanlı bir askerlik dönemi bitirmiş olan amca oğlu Cemal. İstanbul’da oldukça tanınmış olan aydın fakat tükenmişlik sendromuna yakalanmış olan profesör Prof. Dr.İrfan Kurudal.
Eser, üç farklı kişinin yollarının kesişmesi üzerinden Türkiye’de yaşanan sınıf ayrımcılığı ve toplumsal cinsiyet kavramının üzerine gitmektedir. Livaneli, eserde bu üç kişiyi tanıştırarak o dönemki Türkiye’nin resmini çizmiştir.
Eser, Meryem’in amcası tarafından tecavüze uğraması ve evlerinin izbesine kapatılmasıyla başlar. Meryem, kendisine tecavüz edenin amcası olduğunu söyleyemez. Amcası ise Meryem’i suçlayan, çok büyük günah işlediğini ve ölmesi gerektiğini söyleyen; O’nu ve yaşantısını hiçe sayan bir eda içerisindedir. Burada da gördüğümüz nokta tecavüz, taciz gibi mağduriyet içeren durumların sadece kadınların üzerine yıkıldığıdır. Romanda, Toplumsal Cinsiyet normlarına göre kadın kendisini ve “mahrem yerini” koruyamamakla suçludur. Fakat erkek ise hiçbir şekilde sorgulanmayan bir güç sahibidir. Bu öyle bir güçtür ki, tecavüze uğrayan kadına kendi hemcinsleri bile yardım edememekte ve onlar dahi bu tecavüzü kadının üzerine yıkmaktadır. Keza romanda Meryem’in babasının eşi olan Döne, Meryem’in yanında olmak yerine onu suçlamıştı.
“Birkaç kere, yaşı kendisine yakın Döne’ye sordu ama o kara yürekli genç kadın, ‘Sen yaptığının cezasının ne olduğunu bilirsin!’ diyerek onu daha da çok korkutmaktan başka bir yardımda bulunmadı; ertesi gün de İstanbul’dan söz etti.” (syf 13)
Romanda değinilen bir diğer gerçeklik ise aslında çok ünlü bir profesör olan İrfan Kurudal’ın yaşam biçimidir. İrfan Kurudal; şaşalı bir hayat geçiren, güzel, alımlı ve sosyetik bir kadınla evli olan aydın bir profesördür. Fakat kendisi yaşadığı hayattan bıkmış durumdadır. Aslında İrfan Kurudal tam anlamıyla bir tükenmişlik sendromuna yakalanmıştır. Bu sendrom günümüzde de hatta artarak devam etmektir. İnsanların yaşadıkları hayatta her şeye kolayca ulaşabilecek bir durumda olması hayatlarından sıkılma ve hayatlarını amaçsızlaştırması söz konusudur. Romanda da İrfan Kurudal aynı sıkıntıları çeker ve bir gün tam anlamıyla kafası atar her şeyi arkasında bırakıp teknesine atlar ve gider. Onun bu amacı tamamen kendisini bulmakla alakalıdır. Romanda da görüldüğü üzere İrfan Kurudal sürekli kendisiyle kavga etmekte ve kendisiyle barışmanın bir yolunu aramaktadır.
“Sen bir korkaksın!” diyordu birinci ses.
İkinci ses, “Hayır!” diyordu. “Hayatla bu derece yüzleşmeyi göze aldığıma ve değiştirmeye cesaret ettiğime göre korkak olamam. Benim yaptığımı herkes yapamazdı”
“Yaptığın tek şey kaçmak. Bütün sorunları yüzüstü bırakıp bir cehennem hayatından kaçmak. Bunun yerine İstanbul’da kalarak her şeyle yüzleşebilirdin.” (syf 134)
Bunların yanı sıra romanda o dönemki komünistlik algısı, sağ-sol çatışması ve Doğu bölgesinde yapılan zorlu askerlikten kaynaklı psikolojik bozukluğu da ele almaktadır. Romanda zorlu bir askerlik geçiren ve askerliğini bitirdikten sonra normal hayatına adapte olmakta epey zorluk çeken Cemal karakterini görmekteyiz. Cemal tam anlamıyla bir çatışma içerisindedir ve gördüğü kanlı sahneler artık onun için hiçbir anlam ifade etmemektedir.
“Cemal, o kopuk kanlı ayağı tutup helikoptere fırlattığının farkında değildi. Kendiliğinden yapmıştı bunu. Normal zamanda o ayağa değil dokunmak, bakması bile zordu. Ama demek ki koşullar insanlara en olmadık şeyleri bile yaptırıyordu. Ama o günden sonra, göğsünde naylon torba taşımaya başladı. Bir daha bir arkadaşı mayına basarsa parçalarını bir torbaya koyacaktı. Herkesin de böyle bir torbası olduğunu biliyordu.” (syf 47)
Bu bağlamda, Zülfü Livaneli birbirinden çok farklı hayatlar yaşayan bu üç insanın yaşadığı acıları, kederleri, zor günleri küçük bir Ege kasabasında birleştirerek toplumsal gerçeklik; Meryem’in yaşadığı tecavüzle tek başına mücadele etmesiyle de toplumsal cinsiyet kavramını ortaya koymaktadır.
Konuk Yazar: Sinem Sert