Son zamanlarda ismini sıkça duyduğumuz, özellikle Sağlık Bakanlığı tarafından onay verilen farklı tıbbi tedavi modalitelerini içeren bir kavram var: Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp (GETAT). Konuyu çok merak ediyordum ancak konu hakkında çok da araştırma yapamadığım için, uzun zamandan beri çeşitli çalışmalar yaparak bu hususta fazlasıyla mesai harcayan, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinden İnt. Dr. Melikşah Çakır arkadaşıma ve sahada hekim olarak çalışan, GETAT ile aktif olarak uğraşan Dr. Ahmet Ensar Yaman hocama bu konu hakkında röportaj yapma teklifiyle gittim. Sağolsun her ikisi de beni kırmadı ve konu hakkında ellerinden geldiğince bilgi vermeye çalıştılar. Bu yazımda, kendileriyle yaptığımız söyleşiyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
1. İNT. DR. MELİKŞAH ÇAKIR
Ben: Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp (GETAT) nedir, nasıl bir tanım yapabiliriz?
Melikşah: Kanıt düzeyi modern tıpta kullanılan tedaviler kadar yüksek olmayan; geçmişte pek çok uygarlıkta ve devlette insanlar tarafından kullanılmış yöntemler “geleneksel tıbbı”, modern tıbbın “içine almadığı” ancak insanlara faydalı olduğu düşünülen yöntemler de “tamamlayıcı tıbbı” oluşturur. Yani GETAT, yaygın olarak bilinenin aksine, sadece geçmişte kullanılan yöntemleri değil, pek çok yeni keşfedilmiş yöntemi de içermektedir.
Ben: Peki halk nezdinde “alternatif ya da kocakarı tıbbı” olarak adlandırılan yöntemlerle Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp denilen disiplin arasında nasıl bir fark var?
Melikşah: Alternatif kelimesi bu işle uğraşan kişiler tarafından kabul edilen bir tanımlama değildir çünkü alternatif demek ‘bunun yerine diğeri’ minvalinde kullanılır. Oysa biz GETAT’ı ‘tamamlayıcı’ yani eksikleri kapatan, bütünleyen, onun fayda veremediği yerlerde faydalı olmaya çalışan bir disiplin olarak algılıyoruz. Zaten GETAT’ın ortaya çıkma amacı da budur; modern tıbbın faydalı olamadığı ya da şifa veremediği alanlarda bir çare olmaya çalışmak. Kocakarı tıbbı daha çok ‘Fitoterapi’ dediğimiz, bitkilerin tedavide kullanılmasına dayanan ve birçok kaliteli yayınları olan bu bilimsel yöntemi halkın bilimsel olmayan bir şekilde kullanmasına verilen isimdir. Daha sonra da yetkili çevreler tarafından ‘ot, çöp’ gibi sıfatlarla kötü bir şeymişçesine itibarı düşürülmüştür. Elbette onların da hakkı var çünkü çok istismar edilen, çok medet umulan bir alan. Fakat bilgisizce yapılınca ortaya hiç de iç açıcı olmayan sonuçlar çıkıyor. Bitkilerin yanlış kullanılması sonucunda karaciğer nakillerine kadar giden neticeler görülebiliyor. Yine tıp öğrencilerine geleneksel yöntemler fazla anlatılmadığı için bizler de bilgi sahibi olmadan yargılıyoruz. Halbuki bütün bu yöntemlerin bilimsel çalışmaları, altyapıları mevcut. Bunları okuyup öğrenmemiz gerekiyor.
Ben: Tabi GETAT derken sadece bitkileri değil başka yöntemleri de kast ediyoruz değil mi?
Melikşah: Bir hocamız dünyadaki bütün GETAT yöntemlerini sıralamayı amaçlayan bir araştırma yapmıştı ve 200’den fazla yönteme ulaşmıştı. Bizim üzerinde konuşacaklarımız ise Türkiye’de onaylı yöntemler. 2014 yılının Ekim ayında çıkan GETAT yönetmeliği ile 15 yöntem resmi olarak kabul edildi. Böylelikle ilgili branşın eğitimine katılıp sertifikasını alan hekimler hastanelerde ya da özel kliniklerinde yöntemi uygulayabilir hale gelmiştir. Diş hekimleri de kendi alanlarında uygulamak üzere bu sertifikaları alabilir ve yöntemleri uygulayabilirler. Bunun dışında halktan birinin ya da sertifikasız bir doktorun bu yöntemleri uygulaması yasal değildir.
Ben: Peki sertifikayı veren eğitmenler bu bilgiyi nereden ediniyorlar?
Melikşah: Ben daha çok akupunkturla ilgileniyorum. Bu soruya akupunktur üzerinden cevap verecek olursam… Gazi Üniversitesi Biyokimya ABD (eski) Başkanı (geçen yıllarda emekli oldu) Cemal Çevik hocanın ülkemize gelen Çinli akupunktur eğitmenleriyle tanışması ve onlardan eğitim alıp kendini kitaplarla geliştirmesi ile Türkiye’deki akupunktur serüveni başlıyor. 30 yıl boyunca kendini geliştiriyor, dönemin esnek kanunları dolayısı ile uygulamalarını daha rahat yapıyor, dersler veriyor. Daha sonra Çin’e öğrenciler gönderiliyor. Onlar da burada eğitimlerine devam ediyorlar. 2014 itibariyle de, hoca düzeyinde bilgi sahibi olan bu ilk öğrenciler sertifika programında hoca olarak eğitim veriyor.
Ben: Peki sence modern tıp nedir? Bizim hekimler olarak hastalara yaklaşım algoritmamız ve kullandığımız ilaçlar modern tıbbın ürünü mü? Modern ve geleneksel tıp arasında nasıl bir sınır çizgisi var?
Melikşah: Biz kanıta dayalı tıp sistemini kullanarak elde ettiğimiz bilgiler neticesinde modern tıbbı oluşturuyoruz. Önce vaka raporları, daha sonra vaka serileri, randomize kontrollü çalışmalar, meta-analizler şeklinde giden bir kanıta dayalı tıp felsefesi içinde yer bulmuş bilgiler modern tıp şeklinde karşımıza geliyor. Geleneksel tıbbın farkı ise bu kanıta dayalı sisteme dahil olamaması. En fazla yapılan çalışmalar akupunktur ve fitoterapi ile ilgili. Dolayısı ile modern tıbba ve hocalar tarafından kabul görmeye en yakın alan da yine akupunktur. Diyelim modern tıp yöntemleri ile herhangi bir tedavi şeklinin etkisi kanıtlandı ama etkisi çok fazla değil, yani hastalığı iyileştirmiyor ama semptomları belli miktarda azaltıyor. Mesela siz bu ilaç tansiyonu anlamlı olarak 3 mmHg düşürüyor bile derseniz bu modern tıbbın içerisine girer. Geleneksel tıp uygulamalarında ise çalışmalar yetersiz olunca modern tıp buna güvenmemekte, kabul etmemektedir. Modern tıp aslında pek çok hastalıkta yetersiz kalmakta ve kür vermemekte. Sadece semptomları azaltıp hayatın bu şekilde devamına katkıda bulunmaktadır. Bunu sahada da görüyoruz. Örneğin Primer Hipertansiyon %99 esansiyel yani nedeni bilinmeyen etkenlere bağlıdır. Hastalığı başlatan bir neden (etyoloji) var ve bunun sonucunda vücutta bir etki silsilesi (patogenez) oluşuyor. Modern tıp olarak etyolojiyi tam bilmiyoruz ama patogenez konusunda gayet iyiyiz. Bu silsileyi gayet iyi biliyoruz ama etyoloji denilen olayı başlatan etkenleri bilmiyoruz ve hastalığı ortadan kaldıramıyoruz. Bu yüzden semptomları bastırarak hastalığı susturmaya çalışıyoruz. Örneğin tansiyon oluşturan ara basamakları engelleyen ilaçlar veriyoruz ve böylece kişinin daha refah yaşamasını sağlıyoruz. Fakat maalesef bu kür olmuyor, yalnızca semptomların bastırılması oluyor. Tabi modern tıp o zaman kötüdür, hastalığı tedavi edemiyor asla diyemeyiz. Eğer tansiyon düşmese ölümcül komplikasyonlar ortaya çıkacaktır. Bazı bilgisiz insanlar bu bakış açısı ile ilaçları bırakıp anlamsız tedavi yöntemlerine yönelip hayatını kaybedebilmektedir. Buna yönelik yüzlerce örnek de verebiliriz.
Ben: Geleneksel Tıp çalışmalarında aslında bir standardizasyon yapılmaya çalışılıyor değil mi? Farmakolojide öğrendiğimiz şekilde bu yöntemleri de standardize mi etmeye çalışıyoruz? Örneğin ben “sarı kantaron” hakkında bir çalışma yapmak istiyorum. Bu çalışma sırasında modern tıpta kullanılan yöntemlerden farklı algoritmaları mı izlemem gerekiyor yoksa yine ‘denekler, hayvan ve insan deneyleri, neticede de sonuçların yayınlanması’ sırasını takip ederek mi çalışma yürüteceğim? Yani biz burada bir yöntemden mi bahsediyoruz yoksa denenmemiş çeşitli tedavi modalitelerini mi keşfetmeye çalışıyoruz?
Melikşah: Aslında ikisi de. Hem geleneksel hem tamamlayıcı kısmı var. Örneğin şuan COVİD-19 salgını var ve benim bir hipotezim var; “X ilacı semptomları azaltıp yaşam süresini uzatmaktadır” şeklinde. Bu hipotezi doğrulamak için önce ilacı in vitro ortamda test ediyorum. Efikasitesine (etkinliği), potensine (gücü), farmakokinetik özelliklerine bakıyorum. Daha sonra hayvan deneyleri ve faz çalışmalarıma başlıyorum. Önce COVID-19 olmayan 100 kişiye ilacı veriyorum. Güvenli mi diye bakıyorum. Sonra ilerleyen fazlarda hasta insanlara uygulayarak etkili mi diye deniyorum. Örneğin sarı kantaron için söyleyecek olursam, önce in vitro (hücre kültürleri içine enjekte ederek etkisini ölçme) çalışmalar yapılmış ve etkisi gösterilmiş. Daha sonra hayvan ve insan çalışmaları yapılmış. Ancak bu denek sayıları çok yüksek değil. En fazla Faz-2 diyebileceğimiz aşamaya kadar gelinebilmiş. O açıdan modern tıbba tam entegre olamamış. Fakat tabi bu çalışmaların daha fazla yapıldığı yerler de olabilir, biz okumalarımızda denk gelmemiş olabiliriz. Çünkü Almanya bunu ilaç olarak kullanıyor. Hatta pek çok bitkisel ürünü standardize edip kullanıyor. Örnek veriyorum, “her bir tablet 100 mg. Hiperforin, 30 mg. Hiperisin içermektedir” şeklinde etken madde bazlı bir standardizasyon mevcut. Çörek otunu direkt almıyor da bunun içinde 100 mikrogram Timokinon vardır şeklinde sunuyor. Ham maddeyi alıp standardize ederek güvenliği sağlıyor yani. Yan etki profili neyse onu saptayıp yan etkilerden ve aşırı doz etkilerinden kaçınmaya çalışılıyor. Her branşta bu şekilde çalışmalar var aslında. Mesela Hacamat’ın in vitro kültürü yapılamaz. Çünkü bir ilaç değil bir yöntem. Ancak hastaları hasta olmayan insanlarla karşılaştırarak ölçebiliriz. Eğer bir malpraktis (uygulayıcıdan kaynaklanan hata) yoksa hasta olmayan insanlarda herhangi bir yan etkisi görülmemiş. Sadece nadiren kişinin vücudunun verdiği aşırı tepki sebebiyle cilt üzerinde lezyonlar, büller oluşabilir. Hasta insanlar üzerinde ise, etkili olduğu yönünde de etkisiz olduğu yönünde de çalışmalar mevcut. Hakkında en fazla akademik çalışma olan yöntem akupunktur ve 2002 yılına kadar enerji meridyenleri/kanalları hakkında elle tutulur somut bir bilgi olmadığı için modern tıp camiası tarafından hep mesafeli karşılanmıştır. İçinden “çi” akan enerji kanalları, Çin tıbbı’nın temelini oluştururken, modern tıpta kan ve lenf damarlarından başka vücudun her yerinde bulunan bir kanal sistemi yoktur. Ama 2002 yılında Kore’de başlayıp Amerika, Çin, Japonya Rusya gibi ülkelerde de yapılan çalışmalarla, kan ve lenf damarlarından farklı bir tübüler sistem olduğu gösterildi. Bu kanalların “Akupunktur kanalları” olabileceğine yönelik çalışmalar mevcut ve son derece heyecan verici. Ben yakından takip ediyorum. Özellikle tümör metastazlarının açıklanması ve kanser tedavisi ile birlikte organ rejenerasyonu konusunda çığır açabilecek potansiyele sahip bir konu. Çalışmalar yolda gibi görünüyor.
Ben: Bu örneğe bakarak önyargılarımızı kırıp olaya daha bütüncül bakmamız gerektiğini sonucuna vardım. Alternatif diyip geçmemek lazım o halde?
Melikşah: Açıkçası bu konu çok suistimal ediliyor. Ben şöyle bir yöntem kullanarak hastaları iyileştiriyorum diyenler var. Belki plasebo etkisi, belki de iyileştirdiklerini sanıyorlar. Böyle iddiası olan çok insan var. Bu yüzden yöntemlere daha temkinli yaklaşmak gerekiyor. İstatistik bilimini kullanıp yöntemin anlamlı olarak doğru olup olmadığına mutlaka bakmak lazım. Elbette tek bilgi kaynağı istatistik değil. Nitekim vaktiyle kalp yetmezliğine beta-blokör vermek inanılmaz bir hataydı. Ama günümüzde tam tersi kalp yetmezliğinde temel ilacımız beta-blokörler. Çünkü tıp değişken bir bilim. O dönemde ortaya atılan hipotez ve destekleyen bulgular ile bugün ortaya atılan hipotez ve destekleyen bulgular uyuşmayabiliyor. Dolayısıyla farklı bir açıdan bakabilmek gerekiyor. Biz apiterapi, hipnoz gibi konularda hiç eğitim görmedik. Fakat bu yöntemlerin etkili olduğunu gösteren akademik çalışmalar var ve gerçekten araştırmaya değer yöntemler. Ben alanında görmüş geçirmiş diş hekimi olan bir hocadan hipnoz konusunu dinlediğimde önyargılı olduğumu fark ettim. Bilmediğim çok şey öğrendim ve bu yöntem ile insanlara faydalı olabileceğimi düşündüm. Yeni bir şey icat edebiliriz, yeni bir yöntem, yeni bir cerrahi alet. Ama daha kolayı, olan bir yöntemi öğrenip uygulamak, insanlara ulaştırmak. İnsan hakkında bilmediklerimiz bildiklerimizden fazladır. Bilmediğimizi bilirsek daha fazla şey bilmeye namzet oluruz. Ama bilmediğimizin farkında değiliz. Zihnimizi tek bir noktaya odaklamak yeni yöntemlerin keşfine engel olup insanlığın zararına olacaktır. Buradaki sözüm hem “sadece” geleneksel tıpla ilgilenenlere hem de “sadece” modern tıp ile ilgilenenlere. Modern tıptan kastım da hakkında bilimsel çalışmalar olmasına rağmen geleneksel yöntemlerden uzak kalan tıptır. Yoksa geçmişte kalmak bize yakışmaz, en son buluşlarla ilgilenmemiz gerekir. Sonuçta ne bulunuyorsa insan için bulunuyor. Biraz daha geniş bakıp araştırmalarımızı arttırmalıyız. Örneğin İridoloji diye bir bilim dalı var ve yaptığı şey iris tabakasına bakarak teşhis koymak. Yirminci yüzyılda birkaç bilim insanı iris haritası çizmiş. İrisi çizgilerle ayırıp çeşitli organlarla eşleştirmişler. Gözün her bir noktasındaki farklı işaretlerle hastalıkları ilişkilendiren bir sistematik ortaya koymuşlar. Makalelere baktığımda şöyle ‘tek kör’ bir çalışma gördüm. İki iridolog çalışmaya alınıyor ve çalışmayı düzenleyenler tarafından teşhisi bilinen hastaların gözlerine bakarak hastaların teşhislerini koymaları isteniyor. Doğruluk oranı yüksek değil ve iki iridolog arasında da çelişkiler mevcuttu. Dolayısı ile bende çok güven uyandırmadığını söyleyebilirim. Ama en azından birkaç çalışma yapılmış, bir adım atılmış. Bunları okuyarak fikir sahibi olmalıyız, yanlış örneklere bakarak konuyu anlayamayız.
Ben: Diyelim ben Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp ile ilgili bir çalışma yapmak istiyorum. Nerede yapabilirim? Üniversitede bir hocaya mı gitmem gerekir yoksa bu iş için tahsis edilmiş yerler mi var?
Melikşah: Düzce Üniversitesi’nde Türkiye’nin ilk GETAT merkezi mevcut. Bununla ilgili hocalar, sertifikasyon programları ve çalışma alanları var. Yine ülkemizde GETAT merkezlerinin sayısı hızla artmakta. Şehrinizdeki devlet ve üniversite hastanelerinde GETAT bölümü olup olmadığını araştırın. Varsa oradaki hocalarla tanışın. Biraz samimiyet kurduktan sonra çalışma yapmak ya da çalışmaya dahil olmak için teklifinizi yapabilirsiniz.
Ben: Anladığım kadarıyla Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıbbın bir de dini altyapısı olduğu düşünülüyor. Hatta tarihten de pek çok örnek veriliyor. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Melikşah: M.Ö. 1500 yılında Mısır papirüslerinde hacamat yapıldığına dair bulgular gözlenmiş. Hatta daha da eski tarihlerde Çin ve Arap coğrafyasında da hacamat benzeri yöntemler uygulanmış. Farklı çalışmada farklı tarihler ortaya atılsa da hacamat ve akupunkturun birkaç bin yıllık geçmişi var, milattan öncesine dayanıyor. Bu tarihler insanoğlunun belki de tıpla ilgilenmeye başladığı zamanlardan beri bu yöntemlerin bilindiğini gösteriyor. Özellikle İbn-i Sina bu yöntemleri İslami açıdan da değerlendirip kitaplarına almıştır. İbn-i Sina’nın kitaplarında akupunktur yer almaz ama hacamat, sülük, fitoterapi yöntemleri yer alır. Hacamat ayrıca peygamberimizin sünnetidir. Ondan önce de uygulanıyordu fakat peygamberimizin tavsiye etmesiyle beraber İslam dünyasında büyük bir ehemmiyet kazanmıştır. Fitoterapi de benzer şekilde hadislerle desteklenmiştir. Çörek otu ve sirke ile ilgili hadisler; bal, zeytin ve incir gibi yiyeceklerin Kuran’da geçmesi hem bizde hem de Avrupa ülkelerinde araştırmalar için öncü olmuştur.
Ben: GETAT hakkında yapılan çalışmalara ya da yazılan makalelere hangi platformlardan ulaşabiliriz?
Melikşah: Dergi bazlı değil ama konu bazlı PubMed, Web of Science, ScienceDirect gibi web tabanlı kütüphanelerde anahtar kelimelerle kolaylıkla makalelere ulaşılabilir. Google Akademik de böyle bir platform ama orada sadece tıp değil botanik, biyoloji, ziraat, veterinerlik gibi başka disiplinlerde de çalışmalar çıkabileceği için istenilene ulaşmak daha fazla zaman alabilir. Konu ile ilgili en fazla atıf alan akademik çalışmalara göre sıralama yapmak istiyorum diyen biri için Web of Science gayet idealdir mesela. Buralarda nasıl arama yapıldığını öğreten eğitimler mevcut, Youtube’dan dahi ilgili eğitimlere ulaşabilirsiniz.
Ben: GETAT merkezleri ne yapıyorlar? Hangi hastalarla uğraşıyorlar? Örneğin son evre kanser hastaları ya da kronik Romatoid Artrit hastası biri gidip orada farklı tedavi modaliteleri için başvuru yapabilir mi?
Melikşah: Her merkezde ilgili merkezdeki hocaların sahip oldukları sertifikalara göre farklı yöntemler uygulanabiliyor. Bu konudaki öncü merkez Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi (AYBÜ) oldu. On beş yöntemin hepsinin eğitimi ve uygulaması AYBÜ’de yapılmaktadır. Bir hasta böyle bir merkezden randevu alarak özel sektöre göre daha düşük ücretlerle bu uygulamaları yaptırabilmektedir. Fakat elbette kime hangi tedavinin nasıl uygulanacağını oradaki hekimler belirlemektedir. Kanser hastası biri gittiğinde örneğin proloterapi bu hastaya fayda verir mi, ne oranda verir, olabilecek komplikasyonlar nelerdir gibi soruların yanıtlarını hekim verecektir.
Ben: Bir de gördüğüm kadarıyla Cumhurbaşkanlığı himayesinde her yıl GETAT kongresi yapılıyor. Sen de katılmıştın. Kongreye kimler katılabilir?
Melikşah: Evet kongre henüz iki kez yapıldı. Uluslar arası bir kongre oluyor. Gerek tıp öğrencileri gerek halktan isteyenler katılabiliyor. Kongreler İstanbul’da, nisan aylarında yapılıyor. Konaklamayı herkes kendisi karşılıyor. Bu seneki kongre salgın dolayısıyla iptal edildi. İlgi duyanların ve bilgi almak isteyenlerin katılmasını tavsiye ederim.
Ben: Son olarak konu hakkında söylemek istediğin başka bir şey var mı?
Melikşah: Halkımız doktor olmayanlara bu yöntemleri uygulatmamalı. İnternetten kolayca GETAT ile uğraşan gerek özel, gerek devlet hastanelerinde çalışan hekimleri bulabilirler. İstismara uğramamak ve daha fazla fayda görmek için bunu göz önünde bulundurmaları gerekir. Tıp öğrencilerine ise şunu söylemek istiyorum. Biz bu yöntemleri öğrenmek ya da yapmak zorunda değiliz ama hangi yöntem hangi hastalığa uygulanır, hangi hastalığa uygulanmaz kanıtlarıyla beraber fikir sahibi olmalıyız. Yoksa halkımız internetten veya başka güvenilir olmayan bilgi mecralarından öğrenmeye çalışırlar. Birisi bize bu konu hakkında fikrimizi sorduğunda “bize anlatılmadı” dememeliyiz. Türkiye’de de daha fazla uygulanmaya başladığı için mutlaka bilgimiz olmamız gerekir.
Ben: Vakit ayırıp değerli görüşlerini paylaştığın için çok teşekkür ederim. Diline sağlık.
Melikşah: Bu güzel sohbet için ben teşekkür ederim.
2. DR. AHMET ENSAR YAMAN
Ben: Geleneksel ve tamamlayıcı tıp (GETAT) ile modern tıp birbirinden farklı ekoller midir? Benzer yönleri ve farkları nelerdir?
Hoca: GETAT ve modern tıp temelde hastalıklara aynı prensiplerle yaklaşır. Koruyucu, tedavi edici ve tedavinin idamesini sağlayıcı uygulamalar yapar. Genel olarak hastalıkların patofizyolojisini incelediğimizde de belli başlıklar karşımıza çıkar. Enfeksiyöz bulaşıcı hastalıklar, kalıtsal hastalıklar, konjenital hastalıklar, metabolik hastalıklar, dejeneratif hastalıklar, kronik inflamatuar hastalıklar, immünolojik hastalıklar, psikiyatrik hastalıklar, neoplastik hastalıklar… Modern tıp nasıl bütün bu hastalıklara multidisipliner yaklaşıyorsa GETAT uygulamaları içinde de bu hastalık etyolojilerinden bir çoğuna etkisi olan uygulamalar ve koruyucu tıp uygulamalarını görüyoruz. Örneğin kendi uygulamasını da yaptığım kupa tedavisi için söylenen “en faydalı hacamat, hasta olmadan önce yapılan hacamattır” sözü koruyucu hekimlik uygulaması için güzel bir örnek teşkil edecektir. Yine en basitinden fitoterapi şu anki farmakolojinin temellerini oluşturmaktadır ve yukarıda etyolojilerini saydığımız hastalıklar için birçok bitki tedavide kullanılmaktadır. Modern tıpta kullanılan ilaçların birçoğunun muhteviyatında da bitkiler yer almaktadır. Yine sülük tedavisini (hirudoterapi) incelediğimizde sülüğün yüzlerce biyoaktif madde salgıladığı ve bunların antiinflamatuar, analjezik, antioksidan, miyorelaksan, immünomodülatör, antiagregan, fibrinolitik, antiromatizmal etkileri olduğunu görüyoruz ve tedavide bu etkilerinden faydalanıyoruz. Kupa tedavisi ve hacamat uygulaması da çeşitli mekanizmalarla etki ederek analjezik, antiinflamatuar, immünmodülatör, detox etkisiyle birçok hastalığın önlenmesi ve tedavisinde rol oynamaktadır. Aslında buraya kadar hep ortak yönlerinden bahsetmiş olduk. Ayrılan yönleri de, Dünya Sağlık Örgütü’nün GETAT uygulamalarını tanımlarken kullandığı ifadelerde kendini gösteriyor; “Fiziksel ve ruhsal hastalıklardan korunma, bunlara tanı koyma, iyileştirme ve tedavi etmenin yanında sağlığın iyi sürdürülmesinde de kullanılan farklı kültürlere özgü teori, inanç ve tecrübelere dayalı izahı yapılabilen veya yapılamayan (buranın altını çizmek istiyorum) bilgi, beceri ve uygulamaların bütünüdür” der. İşte GETAT bu tanımdaki inanca dayalı olup izahı yapılamayan bilgi, beceri ve uygulamalar yönüyle modern tıptan ayrılmaktadır. GETAT uygulamaları tarih boyunca birçok medeniyette uygulandığı için pek çok kültürden etkilenmiştir. Örneğin günümüzde hala Hindistan, Nepal, Sri Lanka’da da uygulanan Ayurvera Tıbbı; yine Hint felsefesinde ve bazı Asya kültürlerinde metafiziksel ve biyofiziksel enerjinin bağlantı noktası olarak düşünülen çakralar; yine İslam medeniyetlerinde de sıkça kullanılan Hacamat tedavisi ve bunun peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) tarafından da tavsiye edilip uygulanırken dualar ve ayetler okunması, modern tıpla izah edilemeyecek fakat insanlara maddi ve manevi açıdan iyi gelen uygulamalardır.
Ben: Sahada aktif çalışan bir hekim olarak geleneksel ve tamamlayıcı tıbbı hangi alanlarda kullanıyorsunuz? Sizin kendinize veya ailenize uygulayıp fayda gördüğünüz yöntemler var mı?
Hoca: GETAT uygulamalarından bir çoğuna ilgim olmasına rağmen şu an sadece Kupa tedavisi ve hacamat ile sülük tedavisi uygulamaları yapmaktayım. Bu yöntemleri hem aileme ve sevdiklerime hem de hastalarıma güvenle uygulamaktayım. Bu iki tedavi Türkiye’de en çok uygulanan ve bilinen GETAT uygulamaları olarak öne çıkmaktadır. Bu iki tedavinin endikasyonlarına yani hangi hastalara uygulandığına bakacak olursak çok geniş bir skala karşımıza çıkıyor. Hacamat için başlıca myalji, fibromyalji, miyozit, bel fıtığı, boyun fıtığı, lumbalji, spor yaralanmaları, osteoartrit, karpal tünel sendromu, nevralji ve buna bağlı ağrılar, gerilim baş ağrısı, migren, sinüzit, otit, astım, bronşit, uyku bozuklukları, bulantı, kusma ve kabızlık gibi şikayetlerin semptomatik tedavisi için kullanılmaktadır. Ayrıca birçok kronik dahili hastalıkta (hipertansiyon, diyabet, hiperkolesterolemi) olumlu etkiler gösterdiği ve tansiyon, şeker, kolesterol düzeyini düşürdüğü gösterilmiştir. Sülük için varis, romatoid artrit, eklem kireçlenmeleri, migren ve gerilim tipi baş ağrısı, vertigo, kulak çınlaması, huzursuz bacak sendromu, tendinit, ekzema, ürtiker, sedef, akne ve anti-aging amaçlı, kronik hepatit, anksiyete, panik atak gibi hastalıklarda kullanılmaktadır. Ayrıca hem kupa tedavisi hem de sülük tedavisi hiçbir hastalığı olmayan sağlıklı bireylerde de koruyucu hekimlik adına uygulanmaktadır.
Hamileler, hemofili hastaları Hemoglobin<9.5 olan anemik kişilere, trombofilebit, kalp hastalığı, kalp yetmezliği olanlar, kanama ve pıhtılaşma bozukluğu olanlar, düzenli kan sulandırıcı kullananlar, aktif veya cerrahi yarası olan bireylere ve doğrudan varisler üzerine hacamat ve sülük uygulaması yapılmaz. Ben hem kendime, hem eşime hem de anne ve babama belli aralıklarla uygulamakta ve uygulattırmaktayım. Daha çok kas ağrılarından muzdarip olduğum için de faydasını görmekteyim. Ayrıca kronik yorgunluk ve fibromiyalji’de de bizzat faydasını gördüğümü söyleyebilirim.
Ben: Geleneksel ve tamamlayıcı tıbbın ülkemizdeki konumu nedir, bilimsel anlamda destekleniyor mu?
Hoca: Açıkçası şu dönemde tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de rağbet artmakta ve gelişmeler yaşanmaktadır. Öncelikle yasal zemininden bahsedersek 21 Haziran 2012’de Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde GETAT Uygulamaları Daire Başkanlığı kurulmuştur 27 Ekim 2014 yılında 29.158 sayıIı ilan ile resmi gazetede GETAT uygulamaları yönetmeliği yayınlanıp yürürlüğe girmiştir. Sağlık Bakanlığı’nın 02.10.2015 tarihli 840 sayılı onayı ile sertifikasyon programları başlatılmış, hekimler ve diş hekimlerine 15 farklı GETAT uygulaması ile ilgili sertifikalar verilmeye başlanması uygun görülmüştür. Ayrıca GETAT uygulamaları klinik araştırmaları hakkında yönetmelik yayınlanarak bununla ilgili hukuksal altyapı da oluşturulmuştur. Konunun kanıta dayalı zeminde ilerleyebilmesi için de pek çok Üniversite ve Eğitim Araştırma Hastanesinde “GETAT Uygulama Merkezleri” kurulmuş, konuya yönelik ar-ge ve eğitim çalışmaları da verilmeye başlanmıştır. Yine GETAT Anabilim Dalları da kurularak yüksek lisans ve doktora programları açılmaktadır. Ayrıca ülkemizde Cumhurbaşkanlığı himayesinde ve Dünya Sağlık Örgütü teknik sponsorluğunda bu yıl üçüncüsü düzenlenecek olan Uluslararası GETAT kongresi ve Fuarı hem ülkemiz için hem de dünyada bu alanda çok önemli bir gelişmedir.
Ben: Bu işi merdiven altı yapanlar hakkında ne düşünüyorsunuz, bu durumu engellemek için neler yapılmalı?
Hoca: Biraz önce bahsettiğimiz yönetmeliklerle bu uygulamaların sadece sertifikalı hekim ve diş hekimleri tarafından belli koşullarda uygulanabileceği açıkça belirtilmiş ve bu kurallara uymayan merdiven altı uygulama yapanlara 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ve 500 gün adli para cezası öngörülmüştür. Fakat maalesef yeterli denetim yapılmamakta ve bu uygulamalara göz yumulmuş olunmaktadır. İlgili denetimlerin daha sık yapılması ve insan sağlığını tehdit eden bu merdiven altı işletmelere caydırıcı cezaların verilmesi gerektiği kanaatindeyim. Halkımızın da bu konuda bilinçlenmesi için gerek yazılı, gerek işitsel ve görsel basında bu konuya vurgu yapılması gerektiğini düşünüyorum
Ben: Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkürler hocam. Okuyucularımız sizi İnstagram’dan @doktordanhacamat adresi üzerinden takip edebilirler.
Hoca: Bana bu fırsatı tanıdığınız ve okurlarınızla buluşma şerefine eriştirdiğiniz için ben teşekkür ederim.
Tıp öğrencileri için ufuk açıcı olan faydalı bir yazı olmuş, tebrikler..
Değerli yorumunuz için teşekkür ederim
Doktorlar ve tıp öğrencileri için oldukça güzel bir yazı olmuş.Getat’ı tüm yönleriyle ele almaya çalışmışsınız. Daha çok yaygınlaşması dileğiyle. Elinize sağlık
Değerli yorumunuz için teşekkür ederim
Çok faydalı bir yazı olmuş bilmediğim pek çok şey öğrendim alternatif yerine tamamlayıcı tıp tabiri çok daha doğruymuş gerçekten… Eskilerin tıbbi tavsiyeleri demek ki o kadar da kocakarı ilacı değilmiş… Tecrübe çoğu zaman işe yarar
Değerli yorumunuz için teşekkür ederim
Rica ederim ne demek Kayropraktik hakkında da bir çalışma yapsanız harika olur. bir direksiyon sınavında kayropraktik okuyan bir öğrenci, ile tanışmıştım. çok şey anlattı ama benim anladığım “sınıkçı” diye tabir ettiğimiz ilginç şifacı tiplerin tıbben kabul gören cinsi olarak anladım (amiyane tabirle)