kuyucaklı yusuf

Sabahattin Ali – Kuyucaklı Yusuf Kitabı İncelemesi

1

Kuyucaklı Yusuf’ kitabından evvel Sabahattin Ali’yi ülkemizde belki de bir çok insan “Kürk Mantolu Madonna” kitabı ile tanıdı. Kitabın kahveyle çekilen fotoğrafları sosyal medyada fazla popüler olduğu için okuyup, birden Sabahattin Ali hayranı olan gençlerin sayısı hiç de az değil. Ancak değerli yazarlar tarafından eleştrilen ve Nazım Hikmet’in roman olarak görmediği “Kürk Mantolu Madonna” kitabının tam olarak Sabahattin Ali’nin değerini yansıttığını düşünmüyorum.

Sabahattin Ali’yi anlatmaya çalışmıyorum. Zaten anlatamam da. Onu ancak okuduğunuzda farkını gerçekten hissedersiniz. Özellikle Kuyucaklı Yusuf ve “İçimizdeki Şeytan” kitaplarıyla kendini hissettiriyor Sabahattin Ali.

Kendi zamanında değeri bilinmeyip sonradan bir cevher olduğu anlaşılan yazarlardan biri Sabahattin Ali. Ve bence onu bu kadar değerli yapan sebeplerden en önemlisi gerçekçiliği. Çünkü romanlarda genel olarak gördüğümüz sıkmamak için abartma durumu burada yok. Her şeyi olduğu gibi sade ve kesin bir dille anlatıyor. Bunu en çok hissettiğim romanı ise Kuyucaklı Yusuf oldu.

Bazı eleştrilerde bu kitabın başka kitaplara benzemesi eleştirilmiş. Fakat bence genel olarak o dönemin insanını anlatan romanların birbirine benzemesi normal. Anlatımıyla her türlü diğer romanlardan farkını ortaya koyduğunu düşünüyorum.

Roman kahramanı olarak kitabın adında da olduğu gibi Kuyucak köyünden Yusuf var. Eşkıyalar tarafından basılan köyde Yusuf’un annesiyle babası öldürülüyor. Ve küçük çocuğa üzülen kaymakam Salahattin Bey, onu evlatlık alıyor. Kaymakam beyin tayininin çıkmasıyla Edremit’e yerleşiyorlar. İşte bu köylü ve saf çocuğun gözünden, şehir hayatının ve şehir insanının karmaşıklığı dosdoğru şekilde anlatılıyor.

Şehirlilerin zorunluluklarını ve yaşayışlarını bir acziyet olarak görüyor Yusuf. Hiç kimseyi konuşmaya, arkadaşlık kurmaya değer görmüyor. Hatta Salahattin Bey’i çok sevmese onu bile dikkate almaya değmez biri olarak görüyor. Salahattin Beyle arasında geçen konuşmalar ise genelde okulla ilgili oluyor. Çünkü Yusuf okula gitmeyi gereksiz buluyor.

“Hocanın bildiği birisinin işine yarasa, kendi işine yarardı. Sen bile okudun bildin de ne oldun sanki? Benim babam bir şeycikler bilmezdi ama, evinde sözü senden çok geçerdi…”

Kaymakamın eşi Şahinde Hanım, başına buyruk ve söz dinlemeyen bir kadın. Kaymakam ise bu duruma artık dayanamayıp kendini içkiye vurmuş bir adam. Ve onların çocuğu Muazzez’e bakan Yusuf. İşte bu mutsuz ev halini Yusuf çok sert dille eleştiriyor.

Muazzez büyüyene kadar Yusuf, tamamen içine kapanık bir şekilde zeytinlikte çalışıyor. Muazzez büyüdüğünde ise kitabın ikinci kısmı başlıyor diyebiliriz. Muazzez’e talip olanlar, kaymakamın borcu, Yusuf’a iftira atmaya çalışanlar… Yani başlarda gördüğümüz çevre yorumlaması yerini olayların karmaşıklığına bırakıyor. Ancak Muazzez’in Yusuf’a ilgisi, Yusuf’un da aynı şeyleri hissettiğini fark etmesini sağlıyor. Ve Yusuf belki de ilk defa kimseye güvenmediği bu şehirde ilk defa birine tamamen güvendiğini hissediyor.

Her şeyin neredeyse normale döndüğü anda ise kaymakamın ölümü karşılıyor Yusuf’u. Az da olsa para kazanabilmek için sürekli seyahate gitmek zorunda kalan Yusuf’un hayatı artık hiç normale dönemeyecek seviyeye geliyor.
Kitabın akılda çok fazla soru bırakan kısmı ise Kübra ve annesi kısmıydı. Birden hayatlarına giren anne ve kız birden hayatlarından tamamen çıkıyor. Geliş sebepleri her ne kadar biraz açıklayıcı olsa da gidiş sebepleri hakkında hiçbir açıklama bulamıyoruz.

Kuyucaklı Yusuf kitabında o döneme ayna tutan Sabahattin Ali, o dönemde güçlünün zayıfı ne kadar ezebileceğini ve bu durumda zayıfın yapabileceği hiçbir şeyin olmadığını tüm gerçekliğiyle ortaya koyuyor. Her şeyini kaybetmiş bir kahramanla başlayan roman yine her şeyini kaybetmiş kahramanla bitiyor. İyi okumalar…

1 Comment

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Kitap İncelemeleri Kategorisinde Son Yazılar