Popülaritesi ve yazarın yazınsal başarısının yanında söylenecek ne kaldı ki dedirten Paulo Coelho’nun Simyacı kitabı, tüm zamanların en çok satanları arasında yer alıyor. 32 yıllık yaşamında halen kendine çeşitli yaş gruplarından okuyucu buluyor ve okuyanın yolunu aydınlatıyor.
Simyacı isimli kitabımız kişisel gelişim tabanına oturtulmuş başarılı bir kurgu roman aslında. Bu açıdan kitabın edebi yönünü, kişisel gelişimi besleyen kafa açıcı tarafından ayrı tutabiliriz. İlk önce kurguya değinecek olursak; roman, bir çobanın arayışını, gördüğü rüya üzerine yollara düşüşünü anlatıyor. Bu süreçte başından geçenlere oldukça akıcı bir dille ortak oluyor, heyecanla neler yaşadığını öğrenme çabasıyla kitabı bir dikişle içiyoruz.
Kitapta bir döngü mevcut. Romanın kahramanı çoban başladığı yere geri dönerken, bu sefer aynı çoban olarak kalmıyor: değişiyor, dönüşüyor. Kişisel gelişimi destekleyen tarafı bu arayışta ortaya çıkıyor. Çoban kişisel menkıbesinin peşinden çıktığı yola gezgin olarak başlıyor ve yolu âşık olarak bitiriyor. Çobanlığı gezgin kalmasındaki faydasından ötürü seçiyor ve koyunlarıyla kurduğu hayat ona gördüğü rüya üzerinden hazineyi aramasını öğütlüyor. İşaretler o andan itibaren görünür oluyor ve çoban maddi hayattan soyutlanıp içe dönüş yaşıyor. Bunu tek başına yapmıyor ve romanın diğer güçlü karakteri “simyacı” ona bir anlamda mentörlük ediyor. Romanın akışında çoban, köyden köye gezip koyunlarıyla kurduğu hayatın durgunluğundan heyecanlı çöl hayatına geçiyor. Bu süreçte çöl hayatına da tanıklık ediyor. Ve asıl dönüşümü çölde yaşıyor. Din göndermelerini yerli yerinde işleyen yazar çöldeki toplumsal yapıdan, tehlikelerden ve en önemlisi çölün ruhundan bahsediyor. Sözcüklere gerek kalmadan çölü anlayan ve kendi cismini kontrol edebilecek maharete erişen çobanın kişisel gelişiminin tepe noktasına çıktığını ve kişisel menkıbesini simgeleyen hazinesini Mısır’da ararken ona en yakın yerde buluyor.
-Yüreğimizi neden dinlemeliyiz?
-Çünkü yüreğin neredeyse hazinen oradadır.
Kişisel menkıbesini gerçekleştirmek için çıktığı yolda önüne çıkan durakların alegorisine göz atacak olursak: çobanlık içe dönme ve sessizliği; billur dükkânında çalıştığı süre işe gösterdiği ve kazandıklarıyla emeği; çöl hayatında çölün ruhuna, evrenin ruhuna ulaşmasıyla gelişiminin tepe noktasını simgeliyor olabilir. Hazinesini gökte ararken yerde bulması, manevi varlığını çoğaltırken maddi varlığını da arttırabilmesi evrenin dilini çözmesiyle ilgili olsa gerek. Maddi hazineye giden yolda manevi varlığını da tamamlayabilen çobanın tek kazancı altından çok daha öte oluyor. Romanı okumayanlar için bunda sonrası romanın sonu hakkında fikir vereceğini önceden söylersek: en sonunda kök salmaya çöle dönüyor. Âşık olduğu kadının yanına gidince yaşamı tamamlanıyor. Bu açıdan normal hayat döngüsüyle çobanın yolculuğu oldukça benzeşiyor: hayat gayeni unutma, emek ver, maddiyatı düşünme çünkü kişisel menkıbesini yaşayana hayat cömerttir, âşık ol, kök sal. Yaşadığı psişik çöl deneyiminden sonra gene beşeriyete dönmesi sıradan bir insanın hayatına işaret ediyor. Sıradanlaşması gerekenin aslında hayat gayesinin peşinden koşmak, menkıbeyi bulmak olduğunu anlıyoruz. Sıradan insan hayatının büyük menkıbeleri taşıyabileceğini görüyoruz.
Konuk Yazar: E. Nihan ACAR
Simyacıyı yakın zamanda okudum. Gerçekten okumaya değer, özgün bir eser. Yazar düşüncelerini, hayat görüşünü mistik bir kurgu yardımıyla başarıyla ifade etmiş. Kitabı okurken sonunu daima merak ettim. Ve açıkçası yazarın anlattığı son da beni tatmin etti. Ama bana göre kitap bazı yerlerde akıcılığını yitirmiş. Yahu ne oluyor, dedim. Yazar, bıraktığı boşlukları biraz daha doldursaydı bence daha da güzel olurdu. Tabii bu kitabın iyi taraflarına gölge düşüremeyecek kadar küçük bir serzeniş. Kesinlikle okunması gereken bir kitap. Güzel bir inceleme yazısı olmuş. Elbette biraz daha uzatmak mümkündü. Elinize sağlık.