Bir M1 Garand ağırlığında olmasına rağmen onun neredeyse 20 katı mermi taşıyan, Vietnam Savaşı’nın kolej bebesi, modüler silahların atası Stoner 63 nedir ne değildir onu anlatacağım. Önemli türevleri bulunduran yukarıdaki şemayla başlayalım.
Silahın mucidi AR-15’in tasarımcısı Eugene Stoner. AR-15 Colt’a ( Colt 1847’de ABD’de kurulmuş bir silah üretim şirketidir) gidince kendisi ister istemez boşta kalıyor. Modüler silah denemeleri aslında AR-15’in atası AR-10’da başlıyor; silahı pazarlarken şeritli bir türevi de üretiliyor, sahra değişimi mümkün falan deniyor vb.
Ancak AR-10 pek satılmadığından ötürü bu türevleri ciddiye alan olmuyor. Eugene de AR-15 ile işi bitince önce AR-16/18 ile hemhal oluyor (bu başka bir hikayenin konusu). Sonra Cadillac Gage firmasına geçip ‘aynı parçaları paylaşan farklı silahlar’ fikrine kafa yormaya başlıyor.
‘M69W’ adıyla başlayan projede silahın gövdesi ‘ters’ iken makineli tüfek, ‘düz’ iken de piyade tüfeği fonksiyonu görüyor. Silahı nasıl demonte/monte ettiğinize göre bambaşka bir konfigürasyon ortaya çıkıyor yani. Ordu fikri beğense de askerin kafası karışır diye reddediyor.
Ancak Amerikan Deniz Kuvvetleri’nin özel harekat timi olan ‘SEAL’ birimi silahın atış hacminin görevlerinde onlara sağlayacağı avantajı fark etmiş olacak ki silahın bir nevi hamisi oluyor. Cadillac Gage şirketi baya baya sadece bu ekipler için silahı üretmeye başlıyor.
O sıra Batılı özel kuvvetlerin Vietnam’daki genel taktiği belli bir hedefi yok etmek için düşman hatlarına sızmak, pusu yahut gece saldırısında hedefi imha etmek, sonra da kaçmak. Birimler ufak, açığa çıkarlarsa kaçmalarına izin verecek kadar bir süre düşmanı püskürtmeleri lazım.
Mesela Avustralyalılar ellerindeki L1A1 tüfeklerini tam otomatiğe çevirip namlu ateşini ve sesini arttıracak ekler takıyorlardı ki düşman kendini aslında olandan daha ağır ateş altında sansın, o esnada kaçsınlar. Bu silah çok tepiyor ve ses çıkarıyordu.
Stoner 63 ise SEAL kuvvetlerince neredeyse tümüyle şeritli ve kısa namlulu ‘Komando’ türevi olarak kullanılıyordu. Eugene Stoner’ın modüler silah fikri beklediği kadar popüler olmasa da silahın sağladığı yüksek ve mobil atış kabiliyeti özel kuvvetlerce pek sevilmesine sebep oldu.
Peki bu silah nasıl böyle çalışıyordu, onu inceleyelim. M16’nın aksine Stoner 63 uzun tepmeli gaz pistonu sistemiyle çalışıyordu (Kalaşnikov gibi). Bu her ne kadar tepmesini arttırsa da, gaz tübü içine tungstenden yapılma yavaşlatıcılarla bu bir nebze azaltılmıştı.
Bu tasarımlar Stoner 63 ile kaybolmadı; Eugene Stoner ile beraber silahı tasarlayan Jim Sullivan, sonradan Singapur Ordusu için ‘tepmeyen makineli tüfek’ olarak pazarlanan Ultimax 100’ü tasarlayacaktı, ki bu silah da Stoner 63’ün uzaktan bir akrabası olarak nitelendirilebilir.
Neyse, konudan sapmayalım. Zaman geçtikçe çoğu silaha olduğu gibi Stoner’ın da miadı doldu. Zaten ufak bir alıcı kitlesi için tasarlanan silah, Amerikan Ordusunun hafif makineli tüfek programının yürürlüğe girmesiyle rafa kalktı. Yerine M249 adlı hafif makineli tüfek geldi.
Bildiğim kadarıyla Stoner 63 en son 80’lerde kullanım gördü. Zaman içinde SEAL ekipleri de M249’a geçti. Sonrasında kalanlar ya müzelerde ya da oldukça yüksek meblağlara özel koleksiyondan başka bir özel koleksiyona dolaşmakta. Yazımız bu kadar. Sürç-ü lisan ettiysek affola.
Konuk Yazar: Baruthane (Twitter: @falyatavasi).