Tayfur Sökmen 1892 yılında Gaziantep’te doğdu. Aslen Reyhanlı Türkmenlerindendir. Babası Mustafa Şevki Paşa, annesi Şayan Hanım’dır. Babası Mustafa Şevki Paşa Mirmiran (Tümgeneral) ve Rumeli Beylerbeyi rütbesiyle Reyhanlı Boybeyidir. Çocukluk ve gençlik yıllarını Hatay’da geçirdi ve ilk mektebi ve rüştiyeyi burada okudu.
1915-1916’da gönüllü olarak ordu hizmetine girdi ve askeri sevkiyat ve top nakli için yapılmakta olan yolda görev aldı. Daha sonra 1918’e kadar Halep’te ordu adına istihbarat görevlisi olarak çalıştı. Bazı kaynaklar 1918 yılında Halep’te Mustafa Kemal ile tanıştığını yazar.
Birinci Dünya Savaşı’nın kaybedilmesi üzerine memleketi Hatay’a gelen Tayfur Bey; Hatay limanına asker çıkarıp Antakya, İskenderun, Belen ve Reyhanlı bölgelerini işgal eden Fransızlara karşı direniş hareketinin örgütlenmesine ön ayak oldu. Böylelikle Hatay’ın Türkiye’ye katılması için Fransızlar ve Araplar ile yapacağı mücadelenin askeri kısmı başlamış oldu.
Fransızların desteği ile Antakya’da Arap Hükümeti kuruldu. Tayfur Bey buna karşı tepki gösteren ve mücadeleye katılan ilk Türk ileri gelenleri arasında yerini aldı. Bundan dolayı bölgedeki Arap ve Fransız hâkimiyetinin baskısına uğradı ve Adana’ya gitmek zorunda kaldı.
Adana’dayken son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin 28 Ocak 1920’de yaptığı gizli oturumda Misâk-ı Milli’yi kabul etmesi üzerine Ankara’da bulunan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri Genel Başkanı Mustafa Kemal Paşa’ya Antakya, İskenderun ve havalisinin Misak-ı Milliye dahil olup olmadığını soran bir telgraf çekti. Mustafa Kemal Paşa, Tayfur Bey’e Miralay Recep Bey vasıtasıyla bölgenin Misak-ı Milliye dahil olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Adana’da Antakya – İskenderun ve havalisi Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurarak çevredeki insanları örgütlemeye başladı.
Ardından sevinçle Reyhanlı’ya dönüp, bölgenin Misak-ı Milliye dahil olduğunu ve yaptıkları silahlı mücadelenin meşru olduğunu tüm Türk köylerine yaydı ve Arap yanlılarını moral yönünden büyük bir bozguna uğrattı. Bunun üzerine Tayfur Bey’in Reyhanlı’daki çiftliği Fransızlar tarafından basılıp yağmalandı. Bu bardağı taşıran son damlaydı. Anadolu’da kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nden aldığı silah ve cephane yardımları ile bölgede Türkmenleri donattı ve Fransızlara karşı silahlı mücadeleye başladılar. Özellikle Reyhanlı-Yeniköy mıntıkasında Fransızlarla şiddetli çarpışmalar oldu ve Fransızlar büyük kayıplar yaşadı.
Tayfur Bey 1926 yılına kadar Hatay’ın vatana yani Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlanması için kâh dağda kâh şehirde askeri mücadelesine devam etti. Bu süreç Tayfur Bey’i çok yordu ve yıpranmış olan vücudu ağır çalışma temposuna dayanamadı, hastalandı.
Önce tedavi için İstanbul’a oradan da tedavisi için Viyana’ya gitti. Tedavisi Viyana’da iki yıl sürdü. Nu süreçte boş durmadı ve Hatay’ın Türk toprağı olduğunu ve mücadelelerinin meşruluğunu Avrupa’da anlatmaya başladı. Bu sırada Tayfur Bey’in birçok silah arkadaşı Fransızlar tarafından tutuklandı. Tayfur Bey hakkında Fransızlar tarafından gıyabi idam cezası verildi ve Adana’da bulunan Antakya – İskenderun ve havalisi Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kapandı. Ama bu durum Tayfur Bey’den gizlendi. Viyana’da tedavisi bittikten sonra İstanbul’a döndü. Adana’daki cemiyetin kapandığını ve arkadaşlarının tutuklandığını öğrendi. Bunun üzerine Ankara’ya geçti ve Mustafa Kemal ve İsmet İnönü ile Hatay’ın kurtuluşu ve geleceği hakkında bir dizi görüşmeler yaptı.
Mustafa Kemal’in talimatı ile Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Hatay’daki Fransız ve Arap önde gelenleri ile görüşmeler yapıp; Tayfur Bey’in ölüm cezasının kaldırılıp, direnişçi tutuklu askerlerin serbest bırakılmasını sağladı.
Bunun üzerine Hatay’a dönen Tayfur Bey’in Hatay’ın kurtarılması ve Türkiye Cumhuriyeti’ne katılması için verdiği mücadelesinin ikinci aşaması başlamıştı: siyasi mücadele.
Hemen Adana’da kapanmış olan Antakya-İskenderun ve havalisi Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni Antakya – İskenderun ve havalisi Türkleri arasında yurttaşlık ve kardeşlik bağlarını kuvvetlendirmek bahanesi ile kurarak siyasi olarak halkı örgütlemeye, yürüyüşler ve toplantılar yapmaya, yerel gazete basmaya başladı. Atatürk Tayfur Bey’in bölgede daha serbest hareket edebilmesi için bağımsız milletvekili olmasını önerdi ve 1 Mart 1935’te TBMM’ye katıldı. Yemin için Ankara’ya geldiğinde Atatürk tarafından kendisine Sökmen soyadı verildi. Burada M. K. Atatürk’ten aldığı “Şerefim üzerine söz veriyorum, Hatay’ı ecnebilerin eline bırakmayacağım” yazılı mektubu Hatay’a götürdü ve yerel gazeteler ile halka ulaştırdı. Bu olay Hatay’daki Türkler tarafından coşkuyla karşılandı.
9 Eylül 1936’da Fransa ile Suriye arasında manda idaresine son vermeyi ve iki taraf arasında ittifak kurmayı amaçlayan bir anlaşma imzalandı. Bununla Ankara İtirafnamesi hükümleri hiçe sayılarak İskenderun Sancağı Suriye’nin bir vilâyeti haline getirilmek isteniyordu. Adı geçen anlaşmadan dolayı bölgedeki Türklerin haklarını garanti altına alan özel hukuki statü kaybolacak, dolayısıyla Türkiye’nin söz hakkı da kalmayacaktı.
Buna arkadaşları ile karşı çıktı ve bu kararı protesto yürüyüşleri düzenlemeye başladılar. Atatürk’ün de eş zamanlı olarak Mersin ve Adana gezilerine çıkması ve “Kırk asırlık Türk yurdu esir kalamaz.” sözü ile adeta aba altında soba göstermesi üzerine Arap ve Fransızlar yaptıkları anlaşmayı iptal etmek zorunda kaldılar.
Bunun üzerine Türk ve Fransız askeri heyetleri toplandı. Fransız yetkililerine bu bölgenin Türk yurdu, bölge insanının tamamının Türkiye’ye katılmak istedikleri vurgulandı. Böylece 5 Temmuz 1938 sabahı Kurmay Albay Şükrü Kanatlı komutasındaki 2500 mevcutlu 48.Takviyeli Dağ Alayı iki koldan Hatay’a girdi. Artık bağımsız Hatay Devleti’ni kurma çalışmaları başlamıştı.
9 Ağustos sabahı Hatay’a Ankara’dan Atatürk imzalı bir telgraf ulaştı. Telgrafta “Devlet Reisi Sökmen olacaktı. Bu arkadaş tecrübe edilmiş, her bakımdan itimada layık, namuslu ve becerikli bir insandır. Öteden beri bu yolda çalışmış ve başarılı hizmetlerde bulunmuştur. Binaenaleyh Devlet Başkanlığı için en münasibi odur. Bunu bir vazife olarak kabul etmelidir.” yazıyordu.
2 Eylül 1938’de Hatay Meclisi açıldı ve Hatay Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilan edildi. Tayfur Sökmen cumhurbaşkanlığına seçildi. Tayfur Sökmen o sırada hem Hatay cumhur reisliği görevini hem de Antalya Bağımsız Milletvekili olarak TBMM üyeliği sıfatını muhafaza ediyordu.
Bu süreçte Hatay’da tedavül eden para Suriye dinarıydı. Bunu Türk lirasına çevirmek tüm dünyada Hatay Cumhuriyeti’nin Türkiye Cumhuriyeti’ne ait olduğunu kanıtlayacaktı. Hatay Cumhuriyeti Başbakanı Abdurrahman Melek bununla ilgili olarak “Hatay Nasıl Kurtuldu?” isimli kitabında şunları anlatıyor:
“Bir gün telefon ve telgraf muhaverelerini kesmek, hudutları kapamak, hiçbir kimseye bir şey sızdırmamak suretiyle sıkı tedbirler aldıktan sonra Hatay Meclisi’ni geç vakit içtimaa davet ettik. Hatay’da, Suriye parası yerine Türk parasının kabul edildiğine dair bir kanun çıkarıldı. Gece yarısı resmi cerideyle intişar eden bu kanun, ertesi sabah herkesi bahusus bu gibi işlerde açıkgöz geçinen insanları hayretler içinde bıraktı. Muayyen bir müddet içinde herkes mevcut parasını maliye dairelerine götürerek Türk parasıyla değiştirdi. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın İskenderun’da çabuk bir şube açması kolaylıklar temin etti.”
1939 Mart ayında Türkiye’de yapılacak mebus seçimlerinde Tayfur Sökmen Antalya’dan, Başbakan Abdurrahman Melek Gaziantep’ten namzet (aday) gösterildi. İki ismin de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne mebus seçilmesi, Hatay’ın Anavatana ilhak edilmek üzere bulunduğu kanaatini kuvvetlendirdi. Yabancı basın tarafından bu bir devletin devlet reisi ile hükümet reisinin başka bir memleket parlamentosunda vekil olmaları görülmemiş bir hal olarak tavsif edildi.
Hatay Devleti Meclisi 23 Haziran 1939’da Türkiye’ye ilhak kararı aldı ve Tayfur Sökmen tarafından onaylandı. Hatay Türkiye Cumhuriyeti’ne katıldı. Tayfur Bey, Hatay Devlet Reisliği görevini başarıyla sürdürmüş ve tarihe 17. Türk Devleti Reisi olarak geçmiştir.
Hatay’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne katılmasından sonra Hatay ve Antalya milletvekillikleri yaptı. 3 Mart 1980 tarihinde 88 yaşında vefat edene kadar vatan için mücadele etmeye devam etti.
Tayfur Bey’in en büyük amacı Atamızın tüm Hataylılara verdiği sözü yerine getirmek ve bu bölgenin en iyi şekilde korunması ve yüceltilmesidir. Her ne kadar Cumhurbaşkanlığı görevini yapmış ise de aldığı eğitim ve mütevazılığından dolayı kendisini hep Atatürk’ün bir memuru olarak görmüştür. Ailesine de bıraktığı en büyük servet; devletine, bayrağına, vatanına bağlı dil, din, ırk, renk, cins ve mezhep ayırımı yapmadan yaşamayı öğretmiş olmasıdır.
Kaynakça:
SÖKMEN, Tayfur, (1992), Hatay’ın Kurtuluşu İçin Harcanan Çabalar, Ankara: TTK Basımevi.
ŞAHİN, Burhan, (2008), “Türk Dış Politikasında Hatay Meselesi (1936-1939)”, Kastamonu Eğitim Dergisi, 16, 2, 607-614.
MELEK, Abdurrahman, (1991), Hatay Nasıl Kurtuldu, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayını.
UMAR, Ömer Osman, (2004), Osmanlı Yönetimi ve Fransız Manda İdaresi Altında Suriye (1908-1938), Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi.
Benim için çok kıymetli bir şahsiyettir. Merhum Rauf Denktaşa benzetirim ben vatansever. ülkesi için ölmeyi göze almış tavizsiz ve dik duruşlu. Kıbrıs da Hatay gibi bir gün anavatana katılacaktır. buna inancım tamdır. Yaşa varol Türk Kıbrıs.