“Benim ağacım; birlikte büyüdüğüm, yıllar içerisinde benimle dostluğunu sürdüreceğini, altında çocuklarımı büyüteceğime inandığım ağacım yerle bir olmuştu. Onun yere yığılışı pek çok şeyi beraberinde sürükleyip götürmüştü: uykumu, neşemi, görünürdeki kaygısızlığımı.”
Romanımız genç bir kızın çok değer verdiği bir ağacın yıkılmasıyla başlıyor. Annesini küçük yaşta kaybeden bu genç kıza çocukluğundan beri anneannesi bakmış. Romanda, bu genç kız hayatındaki tüm kargaşayı anneannesinde anlatıyor.
Başlarda anneannesiyle anlaşamaması, anneannesinin her şeyi unutması ve hayaller görmesiyle başlayan hastalığı ve ölümüyle düştüğü büyük boşluk anlatılıyor.
“Şimdi dünyada tek başıma kaldığımdan beri, günlerimin ne gibi bir anlamı vardı? Sen varken ne anlamı vardı ki? Genel olarak bütün insanoğullarının günlerinin ne anlamı vardır? İnsanlar hangi nedenle hep aynı davranışları tekrarlarlar? Alışkanlıktan mı, sıkıntıdan mı, değişik bir şey hayal etmekten ya da kendi kendilerine soru sormaktan aciz olduklarından mı? Belki de korkularından böyle davranıyorlardı çünkü daha önce çiğnenmiş olan patikayı izlemek daha kolaydı.”
Kitabın başından sonuna kadar cevabını bulamadığı yüzlerce soru soruyor hayatın anlamına dair, insanlara dair… Anneannesinin ölmesiyle sorgulamaya başladığı geçmişini annesinin günlüğünde buluyor. Annesinin özgürlük arayışı içinde nasıl bir hayat sürdüğüne tanık oluyor. Ama en önemlisi hiç tanımadığı babasını buluyor o günlükte. Onu asla sahiplenmeyen, istemeyen babası. Özgürlüğü kısıtlanır diye her sorumluluktan kaçan babası. Annesinin felsefe profesörü…
Onu arayıp konuşmaya karar veriyor. Günlerce haftalarca onu görmeye gidiyor, onun hayat hikayesini düşüncelerini dinliyor. Babası onu sahiplenmeyerek onun düşünce olarak özgür yetişmesini sağladığını söylüyor. Özgürlük için hiçbir şeye bağlı olunmaması gerektiğini defalarca vurguluyor.
Başlarda çok merak ettiği için sürekli gittiği babasına bir süre sonra gitmekten vazgeçiyor. Eski eşyaların arasında başka bir akrabasının daha olduğunu öğreniyor. Dayısının yanına gidiyor ve yanında hayatının boşluğunu dolduracak, onu gerçekten etkileyen şeyi buluyor. Belki de tüm sorularının cevabını kitabın başında buluyor.
Susanna Tamaro’nun “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” kitabının devamı olan “Yüreğimin Sesini Dinle” kitabı, olay örgüsünden çok baştan sona sorularla dolu olmasıyla dikkati çekiyor. Bu sorular aslında herkesin aklında olan ama asla toparlayamadığı bazı soruların cevabını bulmasına yardım ediyor diyebilirim.
Babasına ne mi oldu? Birkaç kere kızıyla konuşmaya çalışmasına rağmen kızı onunla görüşmüyor. Daha sonra ise intihar haberi geliyor. Mektubundaysa özgürlük bahanesiyle, sevme ve sevilme korkusundan dolayı her şeyden kaçmasının pişmanlığı yazılı. İyi okumalar…
”Yüreğinin Götürdüğü Yere Git ”kitabını okumuştum.Çok sevmiştim hatta bir çok kişiye hediye etmiştim.Bu kitabı da okuyacağım.Teşekkürler.
Eh işte fena bir kitap değildi ama çok beğenemedim.