İç kesimin kuruluğundan sahilin nemine doğru yolculuk…İzmit. Macera otobüs yolculuğuyla başladı. Bolu tünelini geçtikten sonraki yağmur, sağanak yağmur ya da bardaktan boşalmak tabirleri bunun yanında halt yemiş. Otobüsün silgeci henüz bir yeri silmişken yağmur öylesine yağıyor ki silgeç sanki boşuna dönüyor. Sanki ruhumuzdaki tüm kötülükleri söküp atmaya çalışıyor yağmur.
Bu yağmur, kanımı boğan bir iplik,
Tenimde acısız yatan bir bıçak.
Bu yağmur, yerde taş ve bende kemik,
Dayandıkça çisil çisil yağacak.
Son durağa geliyoruz sonunda: Değirmendere Dörtyol.
Eve gelir gelmez dinlenmek mi? Bir düşüneyim, evet öyle önce karnımızı doyuralım. Karnımız doyduğuna göre hemen sahile… Saate aldırmayan insanlar denizin keyfini sürüyor. Hafiften tenimize vuran arkadaş muhabbetleriyle esen meltem bizi okşuyor. Hemen dondurmamızı alıp başlıyoruz sahil turuna.
Uykumuzun sonuna kadar tadına varıp ertesi gün uyanıyoruz. Her zaman ki gibi bir plan yok. Nereye gidersek planımız orası olacak. Çıkıyoruz yola. Dağlara doğru. Rota yok. Yukarılara 
Güne saat 12’de ‘Dikil’ komutuyla uyanıyoruz. Denize nazır çardağımızda kahvaltıyı yaptıktan sonra mangallık malzemelerimizi alıp yine dağlara doğru yola koyulduk. Yuvacık’a doğru gidiyoruz. Barajın etrafında geçerken görüyoruz ki şehirden bunalan insanlar atmış kendilerini buralara. Araçlar tıklım tıklım. Biz her zaman ki gibi deniz seviyesinden yükselmeye devam ediyoruz. Yılan gibi kıvrılan yollarda neyse ki boş ama bulanan mideyle yol alıyoruz. Yeşil Doğa piknik alanına varıyoruz. Tüm güzelliğiyle Yuvacık Barajı ve İzmit ayaklarımızın altında. İnsanın burada yaşayıp yaşlanması mümkün değil. Bu manzarayla bu havayla, yok yok insan ölmez burada. Boş mideleri doldurmak için başlıyoruz yemekleri yapmaya. Midemizi doyurduktan sonra çay çerezle başlıyoruz koyu muhabbete. Konudan konuya konuşuyoruz bir şeyler, ortada bir bağlam yok, kimin aklına ne gelirse. Vakit geç oluyor artık eve dönme vakti. Burasıyla ilgili çok şeyler yazılır ama ben fotoğraflarımızı atıp gerisini sizin hayalinize bırakmayı tercih ediyorum.
Biraz İzmit caddelerinde kaybolup günlük kaybolma limitimizi doldurunca sessiz sakin bir şekilde gezintimizi sonlandırıyoruz.
İzmit deyince insanın aklına sanayi, kirli hava gibi şeyler geliyor. Her zaman ki gibi yine burayı da görünce ön yargılarımız kırılıyor.



