Kim olduğumu anlamaya çalıştığım zamanlar sanırım. Kırgın ve deniz kenarındayım. Hafif yağan yağmurun altında, tüm o koşuşturmaya inat tuzlu suyun kokusu burnumda. Ama gözlerim denize bakarken ben yeşile hasretim. Bir yandan temiz havayı içime çekmek iççin çabalarken diğer yandan kendimi tüm dünyadan tamamen soyutlayarak öylece duruyorum. Ne olduğunu soruyorum.
Ne zamandır bu kadar ümitsiz olduğumu merak ediyorum. O siyah perdenin gözlerime ne zaman indiğini, insanlara güvenmeyi bırakalı ne kadar olduğunu bilmiyorum. İnsanlar bu hafif çiseleyen yağmurdan bile kaçarken içimdeki fırtınalara maruz kalsalar ne yaparlar tahmin dahi edemiyorum.
Daha ben kendimi tanıyamadığım için diğer insanların beni tam olarak tanımasını zaten beklemiyorum. Kendimi bulanık bir nehir gibi hissediyorum, dibi görmediğin, derinliğini çözemediğin. Eh, hal böyle olunca çevresini de yoruyor insan. Uğraşmak istemiyor seninle. Çok da haksız sayılmaz aslında.
Çoğu zaman gerçekleri anlatan sessizliktir aslında. Çünkü dil sustuğunda konuşur gözler. Göz konuşursa zaten ruh işin içine çoktan girmiş demektir. Bu yüzden galiba fazla konuşuyorum. Ruhuma pek konuşma fırsatı vermek istemediğimden. Tek başımayken ağlıyorum mesela. Sessizce, tüm o sorulardan uzak, nedeni aranmadan. Yalancı tesellilere mahal vermeden sadece kendime ağlıyorum. Tesellilerden hoşlanmıyorum. Birinin değmez demesi o şeyi değersiz yapmazken, üzülme demesi de üzüntümün önüne geçmiyor ki. Senin ya da onun bir sözü her şeyi geride bırakmamı sağlamıyor. O an ben sadece şefkat arıyorum. Aradığım şefkat de çok uzaktayken tek başıma ağlamayı tercih ediyorum.
Birazda küçüğüm tabii. Önümde koskoca bir ömür, yaşanacak birçok anı, geride bırakılacak birçok hüzün. Ama insan üzülmeden edemiyor işte. En sonunda kırılacağını bile bile bazı şeyleri yapmaktan geri duramıyor. Günün birinde “Bunlara mı üzülmüşüm?” diyeceğimi bildiğim halde şimdi üzülmeden edemiyorum. Ya da bencillik yapmadan, insanları incitmeden de duramıyorum galiba. Ben üzgünsem herkes üzgün olmalıymış gibi geliyor. Öyle olsun istiyorum. Bu yüzden bencilim ya da galiba her insan gibiyim aslında.
Yağmur yağmaya devam ediyor. Dünyadaki tüm pislikleri, kiri, siyahlıkları temizlemek istercesine daha da hızlanarak hem de. İşe de yarıyor gibi. Tüm insanlar kapalı alanlara koşuşturuyor. Deniz ayaklarıma doğru kapanıyor. Bense sadece burada durmuş temizlenmeye çalışıyorum.
Edebiyat Kategorisinde Son Yazılar
Saçıma ak düştü bu sene, İlk tanenin havaya düşmesi gibi; Hiç olacak olanın üstüne. Hissettim o
En beklenmedik anda, nameler getirdi güvercinler. Bilmiyorum nasıl vardım yanına, başım kollarımın arasında. Bakışınca gözlerinle, düşüncelerim
Güneşin ilk ışıkları henüz yeni yeni karların üzerine vuruyordu. Sabah koşusunu yapmak için evinden hızlı adımlarla
Bazen bir karınca olurdu; Şafaktan, gün batımına kadar… Kendinden beklenmeyen yükü, Taşırdı patikadan tekrar tekrar. Gülünce,
Saat hayli geç olmuştu ama aksi gibi canı çay çekiyordu. Çayı içtikten sonra gece uyuyamamak vardı
Çünkü beklemek beklediği olmaktır.
Beklemek yol almaktır bazen. Bakmayın siz öyle sürekli koşuşturan insanların haline! Çoğu nereye gittiğini bile bilmiyor, hayatın sürüklediği yere savruluyor. Mutlu olmak için kendini uyuşturuyor ve dönüp bakmıyor bile gönlünde neler olup bittiğine. Işık giyen, göz kamaştıran, sürekli kahkahalar atan insanlar tanıyorum ben; azıcık kapılarını aralasanız içlerindeki karanlıkta kaybolursunuz. Öyle olmaktansa varsın payınıza düşen beklemek olsun efendim. Koşayım derken sizi sevenleri ezip geçeceğinize deniz kenarlarını mesken tutun, zamanla doğru insanlar da yanınızda yerini alacaktır. Koşup giden mi? Bırakın gitsin.
Geride bırakılması gereken hüzünler var. Bu cümle etraflıca anlatmış her şeyi. Bence bunun için bizi konuşma sırası kendisine gelsin diye dinleyen insanları bırakıp, bizi anlamak için dinleyen insanlarla karşılaşmayı beklemeliyiz. Sahi ya ne güzel bir tesadüf olurdu.