Radyo, cızırtıyla son hava durumu bültenini verirken şehrin merkezinde bir evin kapısı yavaşça açıldı.
Açık sarı benekli, dalgalı koyu kırmızı, kapı eşiğinde göründü. Ev ahalinin gözleri fal taşı gibi açıldı. Dizler titremeye, şakak derisi seğirmeye başladı. Tavuk kümesine girmiş tilki telaşı, amatör kuyumcu soyguncusu havası yoktu.
Sakince etrafı süzdü. Kundaktaki bebek ağlamaya başladı. Topal ninenin elindeki ince belli çay bardağı ortasından çatladı. Katarakt ameliyatı olmuş ak saçlı dedenin takma dişi tarhana çorbası kâsesinin içine düştü.
Birden hep bir ağızdan ağlaşmaya başladılar. Kundaktaki bebek hariç ev ahalinin hepsi kızıl karanlık lekeye birbirlerini işaret ettiler.
Kesik kesik, ince tizli bir uğultu duyuldu. Işıklar birden söndü. Kundaktaki bebeğin içli ağlayışı yetmişti.
“Başka bir zaman…” dedi.
Mustafa Bilgücü