Şimdi olduğumuz yerde durabilmek için verdiğimiz ya da aslında verdikleri mücadeleyi düşünme vakti. Yalnızlıktan uzak olan insanoğlunun yalnızlığı en çok hissettiği, korkuyu ve karanlığı, en karanlığı bile iliklerine kadar hissettiği vakit onu yalnızlıktan çekip çıkarabilecek herhangi bir insan, bir nefes kadar yakınındadır aslında.
Nereden bakarsak bakalım muhtacız birbirimize., hayatın akışını kaçırdığımızda o akışı tekrar yakalamak için, düştüğümüzde tekrar kalkmak için ve hatta düşmek, kırılmak, paramparça olmak için. İyi veya kötü bütün her şey için.
İnsanız sonuçta. Hiçbirimiz tek başımıza var olamayız. Çoğu güzellik başkalarıyla geldiği gibi, çoğu kötülük de diğerlerinin elleriyle itilir hayatlarımıza. Birbirimizin hayatlarını yaşarız işin aslında. Dün onun başına geleni yarın ben yaşayacağımdır, bugün senin yaşadığını seneler önce başkaları yaşamıştır. Birçok hayattan farklı farklı kesitler alıp yeni bir bakış açısıyla yeni bir hayat kurma oyunudur belki de yaşam. Kader, karma, talih dediğimiz bu kurmaca oyunda gözlerimiz doğumların yanında ölümleri görür, bazı hayatları görmeyiz, bazılarından teğet geçeriz… Ama bazılarının ortasına girebileceğimiz en keskin şekilde dalıveririz. Bazen tamir eder, temizler, süsler, rengarenk döşeriz bazen de yapabileceğimiz en büyük yıkımı o hayata yaparız. Kırar, döker, parçalar… bazen ruhumuz duymaz, bazense hepsinin bilincinde olarak… kırarız… Kalp kırmayı bardak kırmayla eş tutarız, güven kırmayı çoğu zaman marifet sayarız.
Nedenler… Her zaman nedenlerin olduğu bir dünyada herkesin nedenleri vardır. Doğrusu olduğuna inandığımız nedenler yanlış kapılara çıkar bazen, bazense doğru kapıya çıksa bile attığımız her adım çevremizdekileri bizi parçaladığından daha çok parçalar.
Parçalar, o ufak tefek kalan görünüşte zerre olan ama herkesin canını yakan parçalar… ruhun içine atılan ufacık tohumlar acıyı, sevgiyi, öfkeyi ve daha pek çok şeyi büyütürler. Ama insanın yaradılışından gelen bir algı olsa gerek acının yanında gelen mutluluğun pek de bir önemi kalmaz. Her şeyi yeşertebiliriz bir ruhta ama tek zerre acı ektiğimiz anda tüm odak noktası ona kayar, her kaşığımızı daldırışımızda onunla karşılaşırız. Bir de dipnot kısmı var işin aslı hep bize yapılanları konuştuğumuz şu noktada bizim yaptıklarımız vardır.
Bazen sorar insan kendine neden ben diye?
Neden?
Cevap basit aslında en azından kendi adıma…
Kimi neresinden kırdıysam oramdan kırıldım. Kınadığım her şeyin başıma gelişini, intikamı her zaman kişilerin değil o kişiler adına kaderin aldığını gördüm. Hem de kendi dileklerim vasıtasıyla. İstediklerimin beni kırdığını gördüğümde önce kaderi suçladım, sonra gerçekleşen dileğimi. Ama en sonunda farkına vardım. Nasıl kırdıysam öyle kırıldım.
Geçmişle, bilmem kaç sene öncenin hesaplaşmasıyla yüz yüze geldim. Kelimelerin boğazımda birer birer düğümlendiğini hissettim. Sonra geçmişle yüzleşmenin iyi bir fikir olduğuna karar verdim.
Yanılmışım.
Sandığım gibi gitmiyormuş işler. Bir özür, en içten dileklerle sunulan özür bir anda tüm olanları, söylenen sözleri, dökülen yaşları geri almıyormuş. Aynı süreci belki daha da ağırıyla benim de yaşamam gerekiyormuş.
Yaşadım, yaşıyorum. Kendi dileğimin götürdüğü çıkmazda debelenip duruyorum. Zihnimde kendimi aklamaya çalıştıkça daha çok siyaha bulanıyorum. Vazgeçmedikçe daha da dibi boyluyorum. Belki benim kendimce sonuna kadar haklı nedenlerim doğru kapılara çıkar, çevrem sapasağlam kalır. Ancak biliyorum. Daha şimdiden yürümeye çalıştığım yolda defalarca kez yeniliyorum. Başkalarının hayatını yaşarken, başkalarına ait olduğunu bildiğim bu yolda yürürken onların açtığı her çukurda, düştükleri her anda ben de düşüyorum. İstenilen denebilir bu duruma ama ben ‘Nasıl kırdıysam öyle kırıldım’ demeyi tercih ediyorum.
.
Karamsarlık dolu bir yazı olmuş. İnsanın bunaldığı anlardan kopan ve dökülen yazılardan. Teşekkürler.
Nasıl kırdıysak öyle kırıldık.