güvenpark faciası

Bombalar “Bom” Diye Patlamazmış

*Adorno ‘Auschwitz’ten sonra şiir yazmak barbarlıktır’ demişti. Barbarlığın böylesi karşısında değil şiir yazmak artık gülümsemek bile utanılacak bir şeymiş gibi geliyor.

   Berdelacuzda sıradan bir gün. Güvenpark'tayım. Ayakta arkadaşları bekliyorum. İki kız geldi. On yaşında değiller. Pembe montlu olan bana peçete uzattı, bekledi biraz ben almadım. Ellerini iki yana açtı tavır yaptı, gittiler. Üzüldüm sonra, ne olacaktı alsaydım keşke dedim. Sonra arkadaşları gördüm, yanlarına gittim. Pembeli olan değil de diğer kız yanında başka bir kızla geldi. Elinde gül var mendil var. İkisinden birinde işte, tam hatırlamıyorum. Arkadaşım biraz konuştu onunla. Ben mendilin fiyatını sordum ‘ne kadar verirsen’di. İki lira verdim mendili aldım. Yanındaki kıza hediye ettim. O ara pembeli kız da geldi. Üç arkadaş oldular. Cebimde başka bozukluklar vardı verebilirdim. Keşke verseydim. Pembeli kızı üzdüm. Ne olur onlara bir şey olmamış olsun. İşte bir saat olmadı orada bomba patlattılar. Sadece üşüyorum.

   ‘Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır’ demiş ya şair. Kanadı kırık ama uçuyor. Uçmak zorunda. Merhamet de istemez. Şu soğuk günlerde öyle fevkaladelikler yaşıyoruz ki niye şaşırıyorsunuz kanadı kırık uçan kuşa. O kuş ‘acaba toz pembe başka bir günü var mıdır bu dünyanın?’ diyerek umutla uçuyor. Bense mağaramda bu soğuk günlerin geçmesini bekliyorum. Bahara konmak için.

   Duydum, bombalar ‘bom’ diye patlamazmış.

Pek Hazin, Bir Yağmurlu Ankara Sabahı**

   Korkmayın, bir avuç çapulcuya pabuç bırakmayın. Her zamankinden daha dik yürüyün caddelerde. Bu caddeler bizim.

   Biz yangında koşuyu kaybeden atlarız

   Biz kirli ve temiz çamaşırları

   Aynı zaman aynı minval üzere katlarız

   Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız

   Siz de kim oluyorsunuz. Kara ruhlu insanlar, kömürleşmiş simalar. Sizden ateş bile imtina eder. Alın bütün bombalarınızı, yüklenin. Tazecik bedenleri karın kaldırımlara. Bütün gün sadece akşam ailesiyle bir bardak çay içebilmek için koşturan insanların kıyın canına. Kastedin geride kalanların geleceklerine. Sizden ateş bile imtina eder. ’Tükürün suratlarına’ derdim, ‘belki de ancak acımak lazımdır’ derdim ama hiçbir mukabelede bulunmayın. Öyle kötü işler yaptılar ki, öyle bir ağırlığın altına girdiler ki tükürmek için bile yaklaşmayın. Acımak suretiyle bile bir bağ kurmayın onlarla. O kara deliğe yanaşmayın.

   Sadece dik yürüyün. Bu caddeler sizin. Bu meydanlar sizin. Sizler hayatı temsil ediyorsunuz. Sizler sevgiyi temsil ediyorsunuz. Sizler merhameti temsil ediyorsunuz. Umut yeryüzünde önce sizin gönüllerinizde yeşillenir. Merhamet önce sizin kalplerinizde çarpar. Sonra akseder dört bir yana. Sizler içinizde bir tohum taşıyorsunuz. O tohumu merhametle sulayın. Umutla, sevgiyle sulayın. Gelecekte meyve verecek.

   Fevkalade zamanlarda kainatın kanunlarında bile fevkaladelik görülür. Sizin fevkaladeliğiniz yenilmez oluşunuz. Sizin üzerinizde işlemiyor böyle bir şey. Merak etmeyin, yenilemezsiniz. Muvakkat falsolara aldırmayın. Bu evrende sevgi ne zaman yenilmiş, merhamet ne zaman yenilmiş. Sadece dik yürüyün, başlar yüksekte. Ölsek de sevinin, eve dönsek de.

   Gelececeğin dünyasını sizin yaşama arzunuz, merhametiniz, sevginiz şekillendirecek. Bombaların isteklerine geçit vermeyin. İnsanlar kim olduklarını hatırladıkları sürece yaşarlar. Kim olduğunuzu, neleri temsil ettiğinizi hatırdan çıkarmayın. Yıkılmayın. Son şirretliklerini de icra etsinler ve daha yapabilecek bir şeyleri kalmayınca da kinlerinin, nefretlerinin, hınçlarının, gayzlarının, alçaklıklarının altında ağrıdan kafaları çatlasın, beyin kanaması geçirsinler ve onlar yıkılıp gitsinler.

   Afedersiniz, özür dilerim. O kadar çok masumun kanına girdiler, o kadar çok insanın geleceğini çaldılar ki yazmadan duramadım. Bakışlarınızı kirlettim, özür dilerim.

   Evet. Şimdiye kadar bu dünyada vahşet toprağında, gaddarlık, zalimlik toprağında çiçekler açmadı hiç. Haçlıların zamanında da açmadı, Moğolların zamanında da açmadı. İşte o bahçıvanlardan biri, Yunus Emre. Biz de onun dediği gibi deriz;

   Gönül Çalab'ın tahtı

   Çalab gönüle baktı

   İki cihan bedbahttı

   Kim gönül yıkar ise

*13 Mart Güvenpark bombalı terör saldırısı münasebetiyle menfur hadisenin gecesinde irticalen kaleme alınmıştır.

**13 Mart Güvenpark bombalı terör saldırısı münasebetiyle menfur hadisenin ertasi sabahı irticalen kaleme alınmıştır.

Beni derinden sarsan yaşadığım bu hadiseyi unutmamak için karalamıştım bu yazıları. Ancak unutmamak yetmiyor, unutturmamak da gerek.

Konuk Yazar: Furkan

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Deneme Kategorisinde Son Yazılar

Uzun bir aradan sonra

Parlak Jurnal serüveni birkaç dost bir araya gelerek kurduğumuz bir internet sitesiyle başlamıştı. Üniversite öğrenicisi olmanın

Bir Palamut Meselesi

Bak! Şişman bir tekiri andıran yaramaz beyaz bulut, küçük bir sincap bulutunun peşinden gidiyor. Hava, ne