Tanzimat’tan beri süregelen modernleşme ve muasırlaşma çabalarımız yirminci yüzyıl ile birlikte demokrasi, hukukun üstünlüğü ve güçlü kurumlar gibi yeni hedefler de eklenerek büyümüştü.
Cumhuriyet’in güçlü ve bağımsız kurumları olmadan demokrasinin gerçekleşemeyeceğini ve müreffeh bir toplumun inşa edilemeyeceğini defalarca görerek yaşadık.
6 askeri darbe ve 4 muhtırayı bir yüzyıla sığdıran Türkiye, yorulmak bilmeyen toplum dinamikleriyle ileriye bakmayı hep bilmiş ve enerjisini hiç kaybetmemiştir.
Demokratik geleneği oldukça kısa olan bir ülkenin yaşayabileceği sancıları her gün çeken toplumumuz, nihayetinde yine demokrasiye rücu etmiştir. Bu sancılar demokratik bilinci her geçen gün arttırmakta ve Türkiye’nin gerçek bir cumhuriyet yolunda ilerlemesini sağlamaktadır.
Toplumumuz siyasi tepkisini dolaylı demokratik yollardan ziyade doğrudan sandıkta göstermeyi tercih etmektedir. Türkiye yaşadığı siyasi sorunları -hiçbir şey olmamış gibi- geride bırakarak önüne bakmayı seven bir toplumdur. Vatan ve millet sevgisinin kimsenin tekelinde olmadığını er ya da geç tüm iktidarlara hatırlatmayı bilmiştir.
Eli kulağında olan bu seçimde kimin kazanacağının kritiğini yapmamıza gerek yok. Ancak bu önemli günün öncesinde, demokrasinin temel kuralını çok güzel özetleyen Süleyman Demirel’den -sevseniz de sevmeseniz de- bir alıntı yapmayı önemli buluyorum: “buralara gelinir, buralardan gidilir…”
Evet, demokrasinin temelinde bu yatar. Toplumumuz dün getirdiğini bugün gönderir, bugün göndereceğini yarın tekrar getirebilir. Bu gelip gitme eylemi sorunsuz ve olağan olduğu sürece demokratik bağlam içerisinde çözemeyeceğimiz hiçbir sorun yoktur.
Seçimin sonucu ne olursa olsun Türkiye’nin önündeki sorunları çözmenin uzun vakitler alacağını söylemeliyiz. Ancak Türkiye, demokrasinin temel kuralını hatırlayacak, herkese tekrar hatırlatacak ve bu krizin içinden çıkarak gerçek sorunlarına odaklanma fırsatına erişecektir.
Hayalini kurduğumuz ülkeye; fikir özgürlüğünün olduğu, hukukun sorunsuz ve eşit işlediği, modern ülkelerin dostu ve dünyadaki barışın elçisi, müreffeh demokratik bir Türkiye’ye elbet bir gün ulaşacağız.
Bu amaç doğrultusunda sonuçlara değil sürece odaklanmalı ve çocuklarımıza bırakmak istediğimiz ülkeyi hep birlikte inşa etmeliyiz.
Bu seçimin tüm toplumumuza huzur getirmesi dileği ile…
Merhaba Nihat, yazdığın yazıya gerçekten duygularımı yansıttığını düşünüyorum. Bu ülkede bitmeyen tükenmeyen bir şey varsa oda umuttur. Daha güzel yarınlara hep bir umudumuz var. Kalemine sağlık…
Yorumun için çok teşekkür ederim. Hoşuna gittiyse ne mutlu!
İnsan umutlu bir varlık. Bazen ne olsa da umudunu kaybetmiyor. Ama insan bazen de umutsuzluğa düşüyor. O günlerde de içimden bir ses hep şunu diyor: Hayırlısı be ya.
Hayırlısı diye diye de içimiz çürüdü. Böyle deyince de insanın “en iyisi mi önümüze bakmak” diyesi geliyor. Ben de diyorum ki “hangi önümüze”
Güzel yazı için teşekkürler. Elinize sağlık.
Hakli oldugunu dusunuyorum. Ancak bu isin dogasi boyle bunu da unutmamak lazim… Demokratik teamuller icerisinde kaldigimiz surece demokratik bir umut her zaman olacak. Yorumun icin tesekkur ederim!