Asuman –her gün olduğu gibi– güneşin doğuşuyla kalkmıştı. Egzersizlerini, kahvaltısını, ütüsünü yapmış, üstünü giyinmişti. Bugünün de diğer günler gibi olacağı belliydi. Yine her zaman ki gibi arabasını çalıştırırken uzun uzun uğraşacaktı. İşe giderken, trafikteki kaba saba insanlara denk gelmemeyi umut edecek, sonra iş yerine gittiğinde, sabahtan akşama kadar yalnızca bir defa mola verebileceği işine başlayacaktı. Çalıştığı yer, özel bir firmanın müşteri temsilcisi birimiydi. Gelen çağrılara bakardı. İnsanların sorunlarını önündeki klavye yardımıyla çözmeye çalışırdı. Çalıştığı iş hayli monotondu. Gelen sorular aynıydı. Hatta bazı takıntılı müşteriler çoğu zaman tekrar tekrar arar, onun sabrını denerlerdi. Onun yapacağı küçük bir hata işini kaybetmesine sebep olabilirdi. Tabii bu durumda şirket de milyon dolarlar kaybederdi. Her ne kadar bu işi kolay bulmamış olsa da eğer bir aksilik olur da işini kaybedecek olursa, postunu da ucuza satmamayı kafasına koymuştu. Akşama kadar kendisini sömüren bu şirkete, bu şirketin sahiplerine bir ders verip öyle ayrılacaktı.
Asuman bütün gün birçok erkek ve kadınla konuşuyordu. Onların dertlerini dinliyordu. Hepsi öyle rahat konuşuyordu ki. Hele erkekler öyle kaba saba öyle vurdumduymaz öyle saygısızlardı ki! Ah keşke o erkekler onunla konuşurken onun karşısında olsalardı. Hayatına giren birçok erkek gibi onların da kelimeleri birbirine karışırdı. İki lafı bir araya getiremezlerdi. Çünkü Asuman uzun kirpikleri, insanı içine çeken gözleriyle bakımlı ve güzel bir kadındı. Ahh keşke bilselerdi. Ama bu imkansızın da ötesinde bir olaydı. O sadece konuşabilirdi. Hatta her şeyi de konuşamazdı. Sözleri kısıtlıydı. Velhasıl Asuman onlar gibi değildi.
Çalıştığı şirket onu birçok konuda kısıtlıyordu. Kısıtlama sadece cümlelerle ve kullandığı dille sınırlı değildi. Birçok kural vardı. Mesela bazı numaraları açmaması gerekiyordu. Ama neden açmaması gerektiğine dair ona bilgi vermemişlerdi. Evet, onlar her şeyi sorar ve bilirdi ama Asuman’a hiçbir şey söylemezlerdi. Belki de en çok bu nedenden dolayı Asuman, o tarz bir numara geldiğinde açmak için içten içe bir arzu duyuyordu. Aklından bunları geçirirken hiç beklemediği bir şey oldu. İşte açmaması gereken bir numara arıyordu. Bütün bunlar tesadüf olamazdı. Ya evren Asuman’ı duymuştu ya da bu adamlar düşüncelerini bile okuyabiliyordu. O an kafasında birçok şey düşündü. Belki de bu başka bir şirket tarafından gelen bir çağrıydı ve ona daha iyi bir iş teklif edeceklerdi. Bu yüzden de şirket bu tarz numaraları açmasını yasaklamıştı. Bu düşünce bir an öylesine mantıklı öylesine cazip geldi ki Asuman bir anda gelen çağrıyı açtı.
Nefesini tuttu. Sadece karşıdaki sese odaklandı. Her şeyin çok farklı olacağını hissediyordu. Ama karşısında kimse yoktu. Sadece parazite benzer bir sinyal sesi geliyordu. Bir süre daha bekledi. Hiçbir şey yoktu. Hiç kimse yoktu. Sadece parazite benzer bu saçma sinyal sesi… Bu oyuna kandığı için kendine o kadar çok kızıyordu ki. Bütün bu oyunu sonlandırmak için elini kaldırıp bir tuşa basması yeterliydi. Ve aynen de öyle yapacaktı.
Elini kaldırmak istedi. Ama gel gör ki kolu dahi kıpırdamıyordu. Bu işlerin nasıl olduğunu bilirdi. Lisede öğretmişlerdi. Beynin bir karar verir. Sinir sistemi ağı ile emir kasa kadar gelir. Sonra da bir dizi reaksiyonla kas kasılır ve istenen hareketi yapardı. Ama değil parmağı kolu bile kıpırdamıyordu. Hiçbir uzvunu hareket ettiremiyor. Kafasını çeviremiyor. Sesini dahi çıkaramıyordu. Sesini çıkarsa belki tam karşısındaki mesai arkadaşından bu önemli durum için yardım isteyebilirdi. Asuman, her gün sporunu yapan sağlıklı bir insandı. Şimdiye kadar böyle bir şey ne duymuş ne işitmişti. Evet, adı gibi emindi. Felç kalmasına sebep olan şey, düğmeye basmasıyla duyduğu o sinyal sesiydi. Belki kapatabilse bu durumdan kurtulabilirdi. Ama arkadaşından yardım dahi isteyemiyordu. Şimdiye kadar kendi işini hep kendi görmüş. Ayakları üzerinde duran bir kadın olmuştu. Çağrıyı kapatsa her şey eski haline dönecekti. Ama şimdi bir düğmeye bile basamıyordu. Çaresiz olduğunu hissetti. Gözlerinden iki damla yaş aktı. Ağlıyordu. Tam o anda arkadaşının gözlerinin içine baktığını gördü. Arkadaşı ağladığını görmüştü.
Mesai arkadaşı onu teselli etmek için yerinden kalktı. Belki birlikte lavaboya gidecekler, Asuman’ın, çağrıda edilen sözler yüzünden psikolojisinin iyiden iyiye bozulduğunu düşünüp, ona bazı sözler söyleyip onu teselli etmeye çalışacaktı. Evet mesai arkadaşının yerinden kakarken düşündüğü şeyler bunlardı. Ama Asuman’a göre işin rengi başkaydı. Onu teselli etmek için yerinden kalkan arkadaşı aslında onun hayatını kurtaracaktı. Geliyordu...
Arkadaşı yanına geldiğinde Asuman’ın neden hareket edemediğini anlayamadı. Telefonu kapatması için ellerini Asuman’ın ellerinin üzerine koydu fakat eli kaskatı kesilmiş, beton gibi olmuştu. Hareket etmiyordu. Bir anda telefonun ahizesi Asuman’ın donakalmış eliyle kulağının arasından kayıp düştü. Arkadaşı Asuman’ın bir hastalık geçirmekte olduğunu düşünerek hemen 112’yi arama refleksi ile telefonu kulağına dayadı fakat aynı durum onun da başına gelmişti.
O andan itibaren Asuman da arkadaşı da hareket edemiyorlardı. Donakalmışlardı. Bunun sebebi telefondan gelen o garip sinyal sesiydi muhtemelen. Bu durum ortamdaki diğer iş arkadaşları tarafından fark edildi ve hemen Asuman ve Filiz’in etrafına toplanmaya başladılar. Bu esnada kameralardan durumu gören müdür bey mikrofonu aldı ve konuşmaya başladı:
-Arkadaşlar, çalışma arkadaşlarımızın başına talihsiz bir kaza geldi. Lütfen onlardan ve telefondan uzak durun. Görevlilerimiz müdahale için oraya gelecekler.
Asuman ve Filiz’in hareket edemediğini gören mesai arkadaşları korkuyla geri çekildiler. Eldivenli ve maskeli görevliler Asuman’ı ve Filiz’i sedyeye bağlayıp götürdü. Müdür bey konuşmaya devam etti:
-Lütfen herkes işinin başına dönsün ve daha önce uyardığımız üzere şüpheli numaraları açmaktan kaçının.
Fakat mesai arkadaşlarının içine bir kurt düşmüştü. Asuman ve Filiz’in başına gelen şey neydi ve neden olmuştu? Yılmaz tam bunları düşünürken birden telefonunda açılmaması gereken o numaralardan biri tarafından arandığını fark etti. Aklına denemeye değer ilginç ve saçma bir fikir gelmişti. Mikrofonunu çıkardı ve telefonun sesini mikrofona verdi. Ahizeyi kaldırdığı anda bütün iş yeri parazite benzeyen o ilginç cızırtı sesiyle inlemişti. O anda büyük bir hata yaptığını fark etti çünkü herkes donakalmıştı. Hoparlörden Müdür Bey’in sesi duyuldu:
-Ne yaptığını sanıyorsun sen? Size o numaraları açmayın demedik mi?!
Fakat daha da tuhaf bir şey olmuştu. Yılmaz aslında hareket edebiliyordu. Fakat herkesin donduğunu görünce o da hareket edemiyormuş taklidi yaptı. Bir anda içeriye maskeli, eldivenli görevliler girdi. Arkada müdür bey de vardı:
-Yine çok kısa sürdü. Bunları götürüp yenilerini getirin de oyun devam etsin.
Yılmaz ve arkadaşları genişçe bir kamyonetin arkasına taşındılar. Kamyonet hızla hareket ederken Yılmaz irkilerek bir şey fark etti. Etrafta Asuman ve Filiz’in vücut parçaları mevcuttu. Onları parçalamışlardı! Yılmaz korkuyla ayağa kalktı ve kamyonetten atladı. Fakat kamyonet hareket etmiyordu! Yılmaz şoför koltuğuna ilerledi ve gördüğü manzara onu şoke etti. Çünkü herkes donakalmıştı. Hemen iş yerine tekrar girdi. Ama gördüğü manzara şaşırmaya değerdi. Zira içeride Asuman, Filiz ve diğer bütün mesai arkadaşları çalışıyorlardı. Kendisi de oradaydı. Hemen müdürün odasına çıkmak için merdivenlere koştu fakat merdiven yoktu! Bir anda zihnine korkunç bir fikir yerleşti:
-Ben kimim, burada ne işim var, neden burada çalışıyorum, ne zamandan beri buradayım?
Yılmaz kısır bir döngünün içindeydi ve başlangıç anını hatırlamıyordu… Arkasını döndüğünde Müdür Bey’i gördü:
-Demek fark ettin Yılmaz. Bir simülasyonun içindesin. Maalesef bazen senin gibi kodlama hataları olabiliyor. Kimi zaman simülasyonumuza parazitler saldırıyor. Maalesef bu yabancı kodlar karakterlerin donmasına sebep oluyor. Biz de her seferinde reset atmak zorunda kalıyoruz. Şimdi seni yok etmek zorundayız. Çünkü burada kodlama hatalarına yer yok.
Yılmaz korkuyla kapıya doğru koşmaya başladı. Dışarı çıktı, ben özgürüm diye bağırmak istiyordu ancak birden buhar oldu.
O sırada Müdür Bey de simülasyondan çıkmıştı. Burası gerçek dünyaydı ve burada simülasyon yaratmak onların göreviydi. Müdür Bey olarak bilinen kişi de sıradan bir yazılımcı çalışandan başkası değildi.
-Eh yine günümüzü kodlama hatalarını düzelterek geçirmeye çalışıyoruz, diye düşündü. O sırada cep telefonu çalmaya başladı. Bilinmeyen bir numara arıyordu. Kim acaba diye düşünerek telefonu açtığında önce bir sinyal sesi duydu sonra da hareket edemediğini fark etti. Tanıdık geldi mi? Müdür Bey’in aklından geçen tek şey şu olmuştu:
-Hass…
Eline sağlık Zahid. Yazıyı bir hayli zenginleştirmişsin. Ne desem bilemedim. Yorumunu okurken bir an kendimi Black Mirror bölümü izliyor gibi hissettim. Teşekkür ederim. ;:)
Esas ben bu zihin açıcı farklı ve ucu açık hikayenden dolayı teşekkür ederim, iznin olmadan devamını yazmış gibi oldum ama farklı bir yorum olarak değerlendirilebilir belki benimki de 🙂
Estağfurullah, ellerine sağlık. Teşekkür ederim. Elbette ;:))
Bunlar göz yaşartıcı güzel hareketler 🙂 İkinizin de kalemine sağlık.
Bu yorumu görünce, derginin son okumalarını yaparken bir sayfadaki bir virgül için uzun bir süre tartıştığımız gerçeği aklıma geldi 🙂