Yıllardan 1948. Bir yaz mevsimi Rum bir babanın ve İsveçli bir annenin üçüncü evladı olarak dünyaya gelir Stevens ya da doğrusunu söylemek gerekirse ‘Stephen Demetre Georgiou’.
Eğitimine Katolik bir okulda başladı Steven. Ancak henüz 8 yaşındayken anne ve babasının boşanması üzerine annesi ile birlikte İsveç’e gitti.
Çok da tutunamadı, 16 yaşındayken okulu bıraktı daha sonra bir umut ki Sanat Okulu’na girdi ama oradan da gelen sonuç aynı oldu.
Stevens müziğe çok ilgiliydi. Çok severdi gitar çalmayı, ve tabii eşliğinde şarkı söylemeyi de.
İlk popüler şarkısı olan ‘I Love My Dog’ ile daha henüz 18 yaşındayken çok büyük bir üne sahip oldu. Zaten sorsanız eskilere bilir bu şarkıyı. Veyahut illa ki duymuştur.
2. şarkısı olan ‘Matthew and Son’ şarkısı ile şanını daha da arttırmış ve bu şarkıyla beraber de ‘Cat Stevens’ lakabını almıştır.
Huh. Bu yazı okur, basit bir yazı değil. Sanmayın ki ben burada sadece bir müzisyenin hayatını anlatıyorum. Buyurun devam edelim.
Stevens tam da ününe kavuşmuşken aradan bir yıl sonra yani 19 yaşında tüberküloza yakalandı. Uzun bir süre hastalığından ötürü müziğe dönemedi. Ama dönünce de salladı, sallandırdı ortalığı.
Yıl oldu 1970. Sever Cat birisini. Ama kimi? Patti D'Arbanville’yi. Adına da bir şarkı besteler ki yayınlar ‘Mona Bone Jakon ‘albümünde. Şarkı o zamanda çok sevilir hatta bir de aşkına ad verirler, ‘Lady D’Arbanville’ derler. Güzel derler 😊
Daha birçok hit parça yapar Cat Stevens. Ancak dediğim gibi bugün size kronolojik bir hayatı değil; belki Kafka’dan adına alıştığımız ‘değişim’ in bazılarına ne derece tecelli ettiğini anlatacağım.
Size Bir Kaza Hikayesi Anlatayım
Yıl 1976. Hızlı gidiyordur Stevens. Ama ne hız! Vıınnnn vııınnn. Kim bilebilirdi ki arabasıyla bu kadar hızlı giden bu deli adam, zamanında müzik uğraşında bu kadar denli ayak uyduran bu adam, kendi gibi aşıkları şarkılarıyla mest eden bu adam, şimdi o aşıklara insanlığın varlığını, 'Neden yaşıyoruz?'un cevabını ve hoşgörüyü, Allah’ı anlatacak.
‘Yardım edin, koşun, kurtarın!’.
Stevens hızını alamayıp arabasını göle sürer ve çaresizce çırpınır. Araba ters takla atar ve battıkça batar.
İşte bu son andır dostlar. Burası bitiştir. Son hisler, son hareketler, son nefes, son dua. Her şey yapılmıştı da bir son dua eksikti. Bir dua kaldı.
‘Tanrım eğer canımı bana bağışlarsan ömrümün kalanını senin için harcarım!’
‘Yardım edin, koşun!’
Cat Stevens bu anı ‘ölüme en çok yaklaştığı an’ olarak tanımlıyor. Tabii, bu tanım ve verdiği söz onun hayatında çok büyük değişikliklere neden oldu.
Aramaya başladı.
Aradı, aradı, aradı… Bu arayışın devrimi ise kardeşi ile oldu. Kardeşi David, Stevens’a Kudüs’ten anı olarak aldığı bir Kur’an hediye etti. Ve bu onun için büyük bir değişimin başlangıcı oldu.
Cat Stevens İslam’ı seçti ve Müslüman oldu. Adını ise ‘Yusuf İslam’ olarak değiştirdi. Daha sonnra da kendi gibi Müslüman bir kadın ile evlendi.
Bu değişimden payını müziği de aldı. Uzunca bir ara müzisyenliğe ara verdi. Ara verdi doğrudur. Bir şarkısını yazımın sonunda sizlerle paylaşmayı ihmal etmek ayıp olur 😊
Yusuf İslam, Güzel İnsan
70’lerin aşıkları bilir Cat Stevens’i, o güzel ve içten şarkılarını, sevgiliye söylenecek sözlerini.
Ve şimdi biliyor insanlar Yusuf İslam’ın yine o güzel ve içten şarkılarını, Sevgili’ ye söylenecek sözlerini ve tabi gözden kaçmayan samimi gülümsemesi ve sakallarını 😊
Bir ömrün özetini anlatacak olursak,
Güzel insanlar, tarzına, inançlarına ya da fikirlerine göre değil; ahlakına göre değerlendirilir. Yusuf İslam işte tam da böylesi güzel bir insan.
Güzel insanlar gibi sevebilmek, sevmek ve olabilmek dileğiyle, hoşça kalın…
[youtube https://www.youtube.com/watch?v=g-JSca5eGow]