Doktoru yaptığı kararda suçlamak mesleği öldürmek demektir

3

Doktoru yaptığı kararda suçlamak, özellikle bu kadar önemli bir kararda, mesleği öldürmek demektir.

Tıp bir felsefedir.

Tıp doktorunun unvanı bu zaten, felsefe doktoru.

Tıp, bir hastalığa bakış açısı sistemidir. Yüz binlerce hastalık vardır, onların kombinasyonları ise sonsuzdur.

Tıp kanunları fizik kanunlarına benzemez. Onları grafik ve formüllere dökemezsiniz. Onların matematik modelini çıkaramaz, en güçlü hesap makineleriyle bile hesaplayamazsınız.
Tıp kanunlarında kural kadar istisna da vardır ama bu istisnalar o kadar önemlidir ki kendi kuralları var.
Her üçüncü sınıf öğrencisi bilir ki, infarktüs pnömoni gibi seyir izleyebilir. Apandisitin grip gibi, gribin ise apandisit gibi, gastritin ise infraktüs gibi seyri olabilir ve bu hastalıklardan her birinin ‘silik’ veya tamamen sessiz seyirleri vardır.
Hastalıkların seyri kolayca bilgisayar yazılımı çerçevesine veya protokollere sığdırılamaz.
Tıp, tanıların atipik semptomlarla çiğnendiği; hastalıkların sonucunun ise öngörülemediği bir bilim dalıdır. Burada her şey mümkündür.
Tıpta bir bilginin istatistiksel olarak kanıtlanmasında %5’lik hata payı ile kabul edilir. Peki bu ne anlama gelir? Ciddi bir bilimsel araştırma ile kanıtlanmış bir bilginin güvenilirliği en fazla %95’lik doğru tanı koydurma olasılığına sahiptir.
Evet, bu sonuç bir.
Tıbbi tanı ve prognoz hiçbir zaman yüzde yüz doğruluk oranına sahip değildir. Hiçbir zaman.
Buraya dikkat. Bizim bu kadar gelişmiş dünyamızda ne süper püper internet, ne Japon’un robo-andoridi, ne de meganükleer tomografisi karnınız ağrısa size tanı koyamaz. Veya başınız.
Bütün hayatınızı otomatize edip algoritmaya sokabilseniz bile, tanıyı size hafif buruşuk önlüklü bir insan koyacak. Ve bu tanı, en iyi olasılıkla, en fazla %95’lik doğruluk payına sahip olacak. Bu tanıyı doktor koyar. Birkaç yüzyıl önce olduğu gibi yani. Ve bu da sonuç iki.
Sonuç 3. Hiçbir doktor hastanın hastalığının gelişmesini veya onun ölümünü istemez. Sonuç 3’ü aksiyom olarak kabul ediyoruz.
Evet, hastalıkların %95’i tipiktir. Semptomları bilinir, taktikleri işlenmiş ve protokollere dökülmüştür. Farenjitte antibiyotik, peritonitte laparotomi ve antibiyotik, kanamada ise sezaryen. Veya trepanasyon. Nerenizin ağrıdığına bağlı.
Tedavinin sonucu belli… ve yine sadece %95’inin. Sonuç 4. Çoğu zaman doktorlar sonuçtan emin olarak sizi tedavi eder.
Sonuç 5. Yine bu kahrolası %5’lik dilim .
Atipik, *******, semptomlar veya ‘silik klinik’. Hastalığın veya ameliyatın beklenmedik ilerleyişi. Veya hamileliğin. Tedaviye atipik tepkime. Birkaç hastalığın beklenmedik kombinasyonu. İşte bu durumlarda protokoller çalışmıyor ve doktor neredeyse tek başına karar vermek zorunda kalıyor.
Kaderimizin görünmez demiryolu makasını çeviriyor.
Konservatif mi yoksa agresif tedavi mi? Miniciği ameliyat masasına alayım mı almayayım mı? Sezaryen mi yapsam yoksa beklesem mi? Tümörlü organı çıkarayım mı yoksa bırakayım mı? Hipotonik rahmi çıkarayım mı yoksa risk alıp, ileride çocuğu olsun diye çıkarmayayım mı? Çocuğu kliniğe yatırsam mı, yoksa evde tedavi olabilir mi? 2. ameliyata gitsin mi? Tromboliz yapalım mı? Beyin şantı takılması iyi bir fikir mi?
Buna benzer birçok olguda müdahale riski müdahale yapmama riskine eşittir. Bazen karar vermek için iki, üç günümüz olabilir, bazen, bir gece, bazen ise saniyeler…
Ve şimdi karar vermeli:
– Ameliyata gerek var mı?
– Anestezi ve diğer ameliyat riskleri…
– İntrauterin fetüs ölümü mü yoksa sezaryen kesit mi?
– Organ defekti mi, yoksa metastaz mı?
– Uygunsuz antibiyotik tedavinin komplikasyonu mu, yoksa progresif sepsis bulgusu mu?
Riskler, riskler, riskler….
Bu arada, her tedavi masraflıdır.
Belki şaşıracaksınız ama böyle durumlarda bütün bu hesaplamalar, karşılaştırmalar bütün seçimler tamamen soyut maddeler üzerinde kurulmuş: Doktorun sezgisi ve tecrübesi.
Kısacası hint fakirinin kutusu gibi tasavvufi maddeler gibi. İnanın en zor durumlarda kararlar böyle alınır: SEZ-GİY-LE
Göz kararı. Yazı veya tura. Ya hep ya hiç.
Ve eğer siz bu yüzde beşlik kısımdaysanız bilin ki ikiniz de şanssızsınız, hem siz hem de doktorunuz.
Burada matematik maalesef farklı:
Elliye elli. Eğer doktor yanlış kartı seçerse işte buna doktor hatası derler.
İşte tam bu noktada, bu kavşakta, doktor verdiği kararın sorumluluğunu üstlenir.
Peki, eğer riskler baştan beri eşit ise, o zaman doktor daha sık haksız olur. Ve suçlama sağanağına, eleştiri infazına yakalanır… ‘Böyle yapmamalıydın!’ diye duyulur internetten, televizyondan yada meslektaşlardan.
Kendiniz bir hayal edin, böyle bir anda karar vermek nasıl bir duygu. Hadi deneyin. Verin kararı. Kanda adrenalin, alnınız terli. Kalbi atmayan, klinik ölüm dibinizde iken. Yumruğunuz aort etrafında iken, ameliyathanede yankılanan küfürler eşliğinde uykusuz, taşikardik bir haldesiniz ve yoğun bakımın önünde çökmüş gözleriniz.. Ve ömrünüzün sonuna kadar kalan yükle.
Hayal ettiniz mi? Yaa.
En önemli sonuç. Doktorun böyle şartlar altında ve bunca yük altında verdiği hatalı kararını suçlamak, bu mesleği tamamen öldürmektir. Bütün bu tecrübeyi gereksiz kılmaktır.
Doktorlarınızı koruyun.
Gençliği zaten yakında tıpa sokamayacağız. Şimdiki cadı avına bakarsak, yakında kimse sizin yanınızda olmak istemeyecek hayatınızın ana kavşaklarında. Herkes bilgisayarcı veya web tasarımcısı olacak. Ya da estetisyen.
Pürüzsüz ciltle oturun artık bilgisayarın önünden tedavi olursunuz. Güzel tasarlanmış sitelerde.
Maalesef nasıl bir fırtına içinde olduğumuzu anlıyorum…. Uzun zamandır tıbbi uygulamanın umutsuzluğunu özetlemek istiyordum ama bunu söze dökecek ne zamanım ne de tecrübem vardı….Hadi bi dene hata yapmayı hem hasta hem meslektaşların parçalar. Peki ya Almanya, İsrail, BAE, Güney Kore’de ne kadar doktor hatası gördük, ölümcül sonuçları doğuranları bile… Benim de kariyerimde gördüğüm birkaç hata vardı bu kadar övdüğünüz ABD ve İngiltere’de. Ve en aşağılayıcı şeyse onlara kimse bir şey demiyor. İşte, onlar ellerinden geleni yaptı… onlar kutsal çünkü. Beni üzen başka bir şey yurt dışında check-up için o kadar para harcıyorlar, sonra buraya gelip sonuçlara bakmamızı istiyorlar…Bedava tabii ki.. Halbuki bizde yapılan muayene birkaç kuruş iken yabancı doktor daha değerli.. Elini bile değdirmemiş iken.
Eskiden oyuncular kralların soytarısıydı. Şimdi de BİZ soytarı olduk, “Halkı için yaşayıp çalışanlar.”

Bu yazımızı da tavsiye ederiz:  Mozart Etkisinin Moleküler Temeli

Çeviri

Yazar: Leonid Mikhailovich ROSHAL Pediatri Doktoru ve DSÖ Uzmanı

Çeviren: Stj Dr. Hüseyin Numan ECİRLİ

Orjinal Metin: http://www.noav.ru/?p=7749

3 Comments

  1. Tıp doktoru(MD) ile felsefe doktoru(PhD) farklı kavramlar, belki yazı çeviri olduğu için kaynak ülkede bu kavramlar arası ayrım belirgin değil. Bu noktaya göz atmanızı salık veririm.

  2. Türkiye’de hekimlerin uzun süredir yaşadığı sorunları anlatabilmek ve daha iyi analiz edebilmek için bu tarz çeviriler çok önemli bir yer teşkil ediyor.

  3. Bir tıp öğrencisi olarak yazınız çok hoşuma gitti. İnsanların bilmediği düşünmediği birkaç nokta var. Ameliyat ne kadar başarılı geçse de bazı şeyler doktorun elinde değildir. Ayrıca doktor ne kadar bilgili olursa olsun bazı şeyler tahmin edilemez. Her insanın anatomisi birbiri ile aynı değildir. Tıp için kanun kabul edilen kitaplarda bile hiçbir şey kesin olarak yer almaz. Her şey ihtimal dahilindedir. Mesela kalp insanların %99’unda sol taraftadır şeklinde. Ve bunu tüm sinirler, organlar, damarlar vs için türettiğinizi düşünün. Ne yazık ki istenmeyen şeylerin gelişme ihtimali çok yüksektir.

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Çeviri Kategorisinde Son Yazılar

Baştan çıkarıcı kokular

Mmm… Nasıl da kokuyor! Kokuların ve güzel rayihaların biz insanlar üzerinde etkisi vardır. Kokular, anılarımızı canlandırdığı