Ne demiş atalarımız, “feleğin bir guşu var, tırnağı demirdendir”. Şöyle böyle yazı yazdığım şu günde aklımda uzun süreden beri olmayan ancak düşündüğümde bir anda aklıma gelen bazı şeyleri size aktaracağım. Bunlar gerçekten iyi yaptığımız şeyler ki bizden iyi yapan yok. Ciddi diyorum, bizden iyi yapan yok.
Mesela bir tanesiyle başlayayım. Evet çok güzel kaldırım yaparız. Yaptığımız kaldırımlar uzun süre dayanmaz ama yine de harikadır ve ömürsüzlük bakımından çok işlevseldir. Sürekli değişen kaldırımlarımız sayesinde kaldırım fabrikalarımız harıl harıl çalışır ve sürekli kaldırım üretirler. Ekonomi zaten kaldırım üzerinden döner. Düzenli olarak da kaldırım ihracatına başlamak üzereyiz. Süper bir şey.
İkinci olarak sayın okurlar çok güzel doktor/hemşire döveriz. Öyle güzel döveriz ki böyle doktorun ağzı burnu dağılır ama yapanlar yine yeterli cezayı almaz ve işini iyi yaptığı için “yav ben seni çok iyi dövmüşüm, bir daha döveyim” der. Üstüne üstlük bir de ödül verilir. Hem de en afillisinden. Böylece bu güzel icraata çok güzel bir teşvik olunur.
Başka bir yerden bakarsak çocuklarımızın yanında çok güzel sigara içiyoruz gerçekten. Artık astım diye bir hastalık yok zaten. Süper astım var, süper akciğer hastalıkları var. Öyle ön evre falan hikaye. Kim uyduruyor böyle şeyleri? Örneğin sokakta veya caddede yürürken çocuklarını ortalarına almış, bir elinden anne diğer elinden baba tutan ailelere rastlayabilirsiniz. Bu anne ve baba diğer elleriyle sigara içiyordur. Çocuk da bu iki insan arasında sigaraya maruz kalıyor tabiki. Ayrıca bu anne-baba saatte 43 km hızla koşabilir ve günlük olarak 100 gram et ile 300 gram sebze tüketebilirler. Yaşam alanları genel olarak 3-5 katlı apartmanlardır ve kışın sıkı, yazın bol giyinirler. Yırtıcılardan korunmak için de ne yaptıklarını bilmiyorum.
Bir diğer olayımız ise çok güzel kitap okumaktır. Zaten ülkemizde her insan yılda 10yüzmilyonmilyar kitap okumaktadır. Bu da cahillik seviyesini eksilere düşürüyor tabi. O kadar ki artık yılda bu kadar çok kitap okuyan insanları da ihraç etmeye başladık. Çünkü okuyacak kitap kalmadı. Biraz da gidip başka ülkelerdeki kitapları okusunlar di mi?
Akrabalarımızla çok güzel politika yaparız zaten. İyi siyaset döner ha. Sonra biri bir şey der. Oradan başlar kavga, sonra da kimse kimseye bir daha gitmez. Ne gerek var akraba ziyaretine zaten. Bir sürü masraf. Artık miras kavgası falan geçmişte kaldı hocam. Sen selam verme, veyahut! yemeğin parasını ödemek için ısrar et/ısmarlamaya çalış, direk arkadaşın öldürüyor seni zaten. Kısa yoldan cennet. Oh mis.
Başka başka düşünüyorum. Çok güzel iftira da atarız ama ona girecek halim pek yok şimdi. Hah! Otobüste çok güzel kavga ederiz ha. Cidden bi ara denemelisiniz. Acayip güzel oluyor. Böyle atraksiyon falan, adrenalin. Canınız mı sıkıldı? Dolu bir otobüse binin ve “İlerleyin, arka taraflar hep boş!” diye bağırın. Sonrası malum zaten.
En önemlisi de tabi nutuk atmakta üstümüze yoktur. Bir insanın günde en az 3 kişiye 100 kelimeli bir nutuk atması lazımdır. Ses düzeyini iyice ayarlayacaksın ve böyle yüzüne yüzüne tükürüklerini saçarak bir güzel bağıracaksın. Ama tam 100 kelimelik nutuk atman lazım. Fazlası zarar, hem sana hem bana. Fazlası kavga sebebi.
Trafik kurallarına uymakta üstümüze yoktur. Bütün kurallara uyarız. Zaten kırmızı ışıkta geçmek anayasal hakkımız, beklersen yayayı arabadaki diğer yolcular hemen şoföre müdahale ediyor, ez geç yahu diye. Korna basmaya veya 2 saniye duraklamaya ne gerek var. İnsan sayısını da biraz azaltmak lazım zaten. GSMH düşüyor o yüzden. Yaya olarak da arabanın önüne direk atılmak gereklidir. Çünkü araba firmalar frenleri yeterli teste tabi tutamıyor, aşırı taşıt talebinden dolayı. Kişi başı iki araç lazım zaten herkese. Ne bileyim bir motosiklet bir de araba mesela. Veya 2 araba da olur, böyle süper lüksünden. Frenleri denemek için de süper güzel hiç çökmeyen asfaltlı yollarımızdan daha güzel yollar varsa söyleyin de bilek.
Bu kadar.
Son zamanlarda okuduğum en güzel yazılardandı. Son olarak ben de bir şey eklemek istiyorum. Bir işi yapmak konusunda üstümüze yok ama o işi başkası yapıyorsa. Yani bir başkası yapıyor ise o işi daha iyi nasıl yapacağını bilmek ve eleştirmek konusunda üstümüze yok.
Tabi bir de bir işe girişmek konusunda üstümüze yoktur. Fakat işe girişmenin getirdiği gaz söndüğü an işin sonu gelmez. Hayatımız yarım kalmış, sonu gelmemiş-getirilmemiş ve bitmeyen işlerle doludur.
Aynen öyle. Sağolun yorumunuz için.
”Güneş göçtü bir mülkün yıkılan tahtı gibi./ Ufuklar kararıyor yurdumun bahtı gibi” -NHR- Diyebiliyorum sadece. Olandan ve olmuş olandan pay çıkarmak gerek. Kelimelerin başka başka anlamlara geldiği bu çağda susmak bir sanat, konuşmaksa bir yürek meselesidir bana kalırsa. Son olarak sevdiğim bir kitaptan bir alıntı yapmak istiyorum. ”Keşke herkesin ömrü vicdanı kadar olsa”…
Tam eskinin taşlamaları gibi olmuş yazınız. Ağlanacak halimize güldürdünüz teşekkür ederiz