Çiçekler Üzerine
Çiçekler her yerdeler. Bahçemizde, balkonumuzda hatta telefonumuzun sık sık gördüğümüz ekranındalar. Peki insanoğlu nasıl tanışmış çiçeklerle? Nasıl kavuşmuş bir kadının elleri bir karanfile? Nasıl düşmüş ilk çiçek soğanı, tohumu toprağa?
Çiçek gönderimlerinin ve sunumlarının tarihi milattan önce 2500’lere, Antik Mısır’a kadar uzanıyormuş. Tabii bu -bilinen- çiçek gönderimlerin tarihi. Çiçeklerin, tam olarak belirlenemeyen köklü bir geçmişleri olduğunu da unutmamak gerek. (neredeyse 100 milyon yıllık diyebileceğimiz)
Çiçekler sadece çiçek değiller aslında. Neden mi böyle söylüyorum? Çünkü çoğu zaman derdimize derman olmuşlar. Kimi zaman ilaç olup yara sarmışlar, kimi zaman söz olup gönül bağlamışlar. Yani çiçekler; hüzünler, sevgiler, isyanlar…
İnsanoğlu etrafındaki çoğu şeye olduğu gibi çiçeklere de kendince anlamlar yüklemiş. Çiçeklerle konuşmuş, ağlaşmış. Çiçekler dile gelmiş, seni seviyorum demiş. Dile gelmiş yeter artık demiş, dile gelmiş sana dargınım olmuş. Mesela orkide gurur olmuş, kırmızı gül aşk. Ve daha çok ilerletmişiz çiçeklerle olan samimiyetimizi. Renklerine göre anlamlar yüklemişiz. Aslında biz her şeye bir anlam yüklemişiz. Her şeyi bir şekilde başka şeylerle ilişkilendirmek istemişiz. Mesela pembe renk kızların olmuş, mavi renk erkeklerin. İnsanoğlunun yaşadıklarını anlamlandırma çabası için küçük küçük örnekler bunlar.
Yahu iyi tamam da neden anlatıyorsun bunları, dediğinizi duyar gibiyim. Sevgili dostlarım dünyada binlerce lisan ve şu an yazdıklarımı okuyup anlayabilecek milyonlarca insan var. Tüm bu sınırları kaldıralım ve dünyadaki herkesin aynı dili konuştuğunu varsayalım. Bizler anlatmak istediklerimizi, kelimelerin sığlığıyla sınırlandırıyorsak eğer, üzülerek söylüyorum ki yine derdimizi istediğimiz biçimde anlatamayacağız. Çünkü iletişim yolları fiziksel olarak gelişirken -tıpkı her geçen gün daha da uzaklaştığımız doğa gibi- alternatif iletişim yollarımızı ve duygu bağlarımızı yitiriyoruz. Kısacası daha çok kelime kullanıyoruz ama sığlaşıyoruz. Artık çiçeklerin anlamlarını unuttuk. İsimlerini unuttuk. Onlara yüklenen duyguları unuttuk.
Çocuklar Üzerine
“Bir çocuk ne yaparsa yapsın yakışır.” Bu cümleyi yaşlı bir amcadan duymuştum. Bir çocuğun yaptığı yaramazlık sonrası çocuğa hiç kızmadan, arkasından olaya tanıklık eden bendenize söylemişti. Çocuğa kızmasını bekleyen ben garipse, bu cümle karşısında şaşırıp kalmıştım. Ara sıra aklıma geldikçe bu cümleyi düşünürüm. Şimdi de unuturum korkusuyla yazıyorum. Evet, amcanın kurduğu cümle her çocuk için doğruydu. Neden mi? Çünkü çocuk iyiliği ve kötülüğü henüz tam tatmamıştır. Henüz seçmeye başlamamıştır. Seçmenin ne demek olduğunu yeni yeni oyunlardan öğrenmeye başlamıştır.
Nar gibidir çocuk. Güneşle birlikte sabah erkenden uyanır. Annesinin gözünde bir tanedir. Ama bir dışarı çıkmaya görsün, hemen ikileşir, üçleşir, onlaşır. Bir çocuğun sokağa inmesi demek, onu pencere kenarından izleyen diğer çocuklara başlı başına davettir. Öyle isme filan da gerek yoktur hani. Çoğu birbirinin ismini saklambaç oynarken sobeleyince öğrenir.
Kazanmak ya da kaybetmekten ziyade, insan olmanın ve olabilmenin değerini öğrenir. Asıl kazancın insanlarla bir arada yaşayabilmek, birlikte olabilmek olduğunu bilir çocuk. Sonra unutur bu gizli hikmeti. Ee sonunda fark eder ve ekler: Yalnızlık bir çeşit unutkanlıktır diye.
Şimdi ben de çocukça düşünüp daha güzel bir dünya hayaliyle yazıyorum bu son cümlemi: Bir zamanlar çocuk olduğumuzu ve o zamanları özlediğimizi kendimize hatırlatalım. Hatta mümkünse bazen çocuk olalım.
İnsanoğlu olarak çok farklı yönlerimiz olsa da evrensel değerlerimiz de var. Mesela çiçek. Çiçekler herkese güzel şeyler anımsatıyor olmalı. Her dinde çiçeklere güzellik ve huzur atfediliyor. Çocuklar da her ne kadar uğraşılması zor varlıklar olsalar da özünde masum oldukları için “bir çocuk ne yaparsa yapsın yakışır” sözü çok yerinde olmuş. Kalemine sağlık.
Yaptığın her yorumla karalamalarımın farklı yönlerini keşfediyorum. Burada yazdığım ve yazdıklarımı okuduğun için şanslı olduğumu düşünüyorum. Güzel yorumun ve katkıların için teşekkür ederim.
Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler
Evet, Nazım ne güzel de demiş… “bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı”. Bu yazının altına böyle bir şiir kondurduğunuz için teşekkür ederim Rabia Hanım.
yazınız aklıma üniversiteden hocam emine gürsoy naskali’nin çiçek kitabı isimli eserini getirdi yasin hocam ne de güzel bir konu seçmişsiniz teşekkür ederiz:)
Öncelikle yorumunuz için teşekkür ederim. Yorumunuzdan sonra kitaba bir göz atayım dedim. Yani yorumunuzla birlikte bir kitapla tanışma fırsatını araladım diyelim. Katkınız için teşekkür eder, bu konuyu birde sizden; Emine Hoca’nın öğrencisinden okumak isterim. Sağlıcakla…