od iskender pala

OD Kitabı İncelemesi – İskender Pala

Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni

Nice sözler söylenmiştir şiirlerde, niceleri pek tesir etmiştir gönüllerde. Lakin hangi biri asırların hazin yıkıcılığına dayanabilmiş, hangi kitap zamanın can yakıcı unutulmuşluğunda kendini bu kaderden kurtarabilmiştir…

İşte biçare derviş Yunus çıkmıştır o vakit karşısına biz insanlığın, biz Anadolu’nun. Vakitler 13. yüzyılı gösterdiği vakit sen ben gibi gelivermiştir bu dünya hanına savaşların, fakirliğin, kanın fazla fazla olduğu zamanlarda. Sonra büyümüş büyümüş de evlenivermişti Elif’i ile. Sonraları sevdiğine Sitare’m (Yıldızım) diyecek, çocuklarına hürmet edip, geçimini sağlayacak ve bu geçim buğday ile olacaktı. Daha doğrusu o vakit tüm Anadolu’nun geçimi buğday idi. Çünkü buğday ekmek demekti ve bu vakitler çok kıymetliydi, her elde de bulunamazdı.

İşte bu vakit köy adına, ekmek adına Hacı Bektaş-ı Veli’nin dergahını gidiverir biçare Yunus. Ben de diyeyim ki hikayemiz tam burada başlar a dostlar.

Sorarım sizlere a dostlar, ailesine, köyüne sahip çıkmaktan, ekmeğinden gayrısını da istemeyen bu Yunus’tan nasıl oldu da hoşgörünün, sevginin bağrı, asırlardır süregelen sade fakat bir o kadar yük dolu manalar içeren bir şaire, Allah dostu bir gönüle dönüşüverdi?

Nasıl bir od (ateş) ile yanmalı ki insan gönlü yalnız ‘O’nu aramalı?

İşte bu yolculuk, Hacı Bektaş-ı Veli’den utangaç bir halde buğday istemesine karşılık geçen sual ile başladı Yunus kardeşimizin.

‘Nefes mi istersin ey oğul yoksa sana iki çuval kadar buğday mı vereyim?’

İşte bu sual ile Yunus’un yolculuğu başlamış Sarıköy gibi bir köyde de bitecekmiş. Yahut belki de asırlarca devam edecekti ama bunu o hiç mi hiç bilmiyordu. Velhasıl o derdinen biçare yalnızca aklına gelenleri yazıveriyordu.

Bir avuç toprak
Biraz da suyum ben
Neyimle övüneyim
İşte buyum ben

Kitabımız özünde Yunus Emre’nin kendini keşif dolu macerasını anlatıverirken bir yanda da ağırlıklı olarak yaşadığı ailevi sorunlarına da değinmiş hatta bizlere şu soruları sordurmuştu: ‘Yunus Emre gibi bir adamın nasıl böyle bir evladı olabilir? Sahi Yunus Emre böylesine hoşgörülü bir insanken oğlu nasıldı acaba?’

Bu soruların cevaplarını almak üzere akıcı bir şekilde kitabımızı okuyacak ve elbette Yunus Emre’nin yaşadığı zihin karmaşasını ve berraklığını eminim ki sonuna kadar hissedeceksiniz.

‘Acaba Yunus Emre gibi dervişler hiç hata yapmıyor mu?’ sorusunu da soracak ve cevabını da göreceksiniz.

Yani diyeceğim o ki bu esrarengiz kitap okumaya devam ettiğiniz sürece devamlı sizler de Yunus gibi kendi kendinize pek çok sorular soracaksınız ama umuyorum ki bulacaksınız.

Yunus Emre’nin sahip olduğu tüm varlığından geçip bir hiç olması ona nasıl kendini bulduracak, kendinde ise Hakk’ iki sevgiye nasıl eriştiğini anlayacaksınız.

Evvela soracak çok sorularınız, yazacak da çok şeyim olur bu kitap hakkında değerli okurlar.

İlaveten kitap sizlere yalnızca Yunus Emre’den değil; uğradığı her kapıda ibretlik hikayelerden de bahsedecek. Ve eminim çıkarılacak dersler, kafa yorulacak meseleler olacak.

Ve şu fikre katılacaksınız: Madde ve maneviyat bir terazi gibidir. Neresi hafiflerse karşı taraf ağırlaşacak, bunu göreceksiniz. Malum savaş yıllarında maneviyatı pek kuvvetli müritler ile sizler de dolanıp duracak, hikayelerini sizler de yaşayacaksınız.

Nihayetinde acizane fikirlerimle sizlere şiddetle bu kitabı okumanızı, okuduysanız da okutmanızı tavsiye etmek olacak.

Sevgiyle kalın, esenlikle dolunuz.

 İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Kitap İncelemeleri Kategorisinde Son Yazılar