ihtilal

Penceresinden Gönlüme İhtilal

/
1

Öykü

80 darbesinin yapıldığı gece henüz subay olmuş ve bıyıkları yeni terlemiş bir delikanlıydım. O yıllarda en prestijli iki meslek şüphesiz askerlik ve doktorluktu. Türk ordusuna subay olarak katılmanın gururu ve onuru içinde başım dik bir şekilde babama sarıldığım günü dün gibi hatırlarım. 7 çocuğa hem annelik hem babalık yapmış, her birini okutmak için canhıraş çalışmış bu emektar adamın nasır tutmuş ellerini öperken dudaklarım bana hediye ettiği 22 yılın yumuşaklığına sahipti. Köydeki aileme ve dostlarıma veda ederek büyükşehirde göreve başlamıştım. Henüz askeriyenin düzenine ve disiplinine yeni alışmıştım ki 12 Eylül darbesi gerçekleşti.

Gece askerlerin koşarak bana getirdikleri emre göre küçük bir ilçede postaneyi basarak iletişim ağına el koymam gerekiyordu. Askerlerimi alarak jipime bindim ve gençliğimin verdiği ateşle postanenin kapısını tekmeleyerek içeri girdim. İçeride yaşlı bir amca oturuyordu. Askerlerin silahları amcaya doğrultmasıyla amcanın elindeki bardağı düşürmesi bir olmuştu. Amcayı o halde görünce aklıma babam geldi ve hemen askerlere silahlarınızı indirin emrini verdim. Amcaya bir askeri darbe gerçekleştiğini ve sıkıyönetim ilan edildiğini söyledim. Dudakları titreyerek “Evde iki kızım var, biri hamile ve doğum yapmak üzere. Ne yapacağım ben?” telaşesiyle ağlamaya başlaması içimde bir şeylerin kopmasına sebep oldu diyebilirim. “Bu emir komuta zincirinde benim yerim ne?” düşüncesi ve kendimi piyon gibi hissetmeme sebep olan olaylar silsilesini amcanın üzüntüsü katmerlemişti.

Hemen yanıma amcayı, şoförü ve iki askeri aldığım gibi jipime atladım. Karanlıkta önümüzü zor görerek ilerliyorduk. Amcanın tarif ettiği binanın önüne geldiğimizde etrafta başka komutanların askerlerinin devriye gezdiğini gördüm. Beni görünce selam durdular. Jipimden inerek ‘amcanın kızının hastaneye götürüleceğini’ söyledim ve tekrar görev yerime dönmek üzere oradan ayrıldım.

Bir sonraki sabah sokağa çıkma yasağı artık resmileşmişti. Ben de bana verilen bölgenin komutanı olarak askerlerimi teftiş ediyor ve sokağa çıkanlara gerekli cezaların verilmesini sağlıyordum. O esnada eski bir binanın önünde askeri okuldan arkadaşım olan yine komutan bir dostumla karşılaştım. Hazır onu görmüşken bir yandan biraz eski günlerin belini kıralım umuduyla laflıyor bir yandan da etrafı kolaçan etmeyi ihmal etmiyordum. O anda yukarıdaki pencelerden birinde genç bir kızın bana bakmasıyla dünyam tersine dönmüştü. 23 yıldır yaşamadığım garip bir duyguyu yaşadım. Gözlerimi kaçırmak istiyordum fakat gözlerim güzel gözlerine kenetlenmişti. İşin ilginç yanı o da gözlerini kaçıramamış ve hafiften kızarmaya başlamıştı. Yalnızca birkaç saniye önce görmemle beraber kalbimi yerinden çıkaracakmış gibi hissettiren bu kız kimdi? Bütün hücrelerimle onu tanımak, onunla konuşmak istediğimi fark etmiştim. Arkadaşım da bendeki bu değişimi fark ederek baktığım yere merakla gözlerini çevirdi. Kızı görmesiyle beraber gülümsemesi bir oldu. Fakat kız bu hoyrat gülümseme karşısında utanarak başını pencereden içeri soktu.

Arkadaşımın bıyık altından soktuğu laflara tepki veremeyecek kadar şaşırmıştım. Birkaç dakika geçmeden aynı pencereden yaşlı bir amca başını uzattı. Amca bana bakarak bir şeyler soruyordu ancak ben onu duyabilecek idrakı kaybetmiştim. Bir anda aklıma amcayla bir şekilde ahbap olma ve kızla iletişim kurmaya çalışma fikri gelivermişti. Zira bizim dönemimizde tanımadığın genç bir hanımla arkadaşlık etmek şimdiki kadar kolay değildi.

Hemen amcaya ne istediğini sordum. Amca camiye gitmek istediğini söyledi. “Hangi camiye gidersin amca sen?” diye sorduğumda bana bir cami ismi verdi. “Yasak var, sıkıntı çıkar sonra gidersin” diyerek oradan ayrıldım. Fakat caminin ismini aklımda tutmaya çalışıyordum. Anın verdiği panikle başka bir soru sormak da aklıma gelmemişti. Tek isteğim oradan uzaklaşmak ve zihnimi yeniden geri kazanabilmekti. Bir yandan o gözleri yeniden görmek arzusuyla yanıp tutuşuyor bir yandan da unutup gitmek ve işimin başına dönmek istiyordum. Arkadaşım “Kızdan çok etkilendin belli” diyerek gülümsedi. “Öyle oldu” şeklinde cevap verdim. O gece rüyamda tekrar tekrar o kızı gördüm. Bana hissettirdiği duygular o kadar lezzetliydi ki uyandığımda onu görememek bütün yaşama sevincimi yerin dibine sokmuştu.

Bir gün sonra abimden gelen ve babamın çok hasta olduğunu söyleyen mektupla memlekete dönmek durumunda kaldım. Babam son nefesinde oğlunu yanında istiyordu ve benim izin alıp gitmekten başka çarem yoktu. İhtilal günlerinde komutan olmanın verdiği yasaklardan muafiyeti de kullanarak memlekete gittim ve babamı son kez gördüm. Cenaze işlerini halletmem ve babamla vedalaşmam iki haftayı bulmuştu. Bu esnada görev yerim değişti ve kızla karşılaştığım bölgeye yeniden gitmem birkaç ayımı aldı. Arkadaşım hala oralarda görev yapıyordu. Tam olarak hangi cadde hangi sokak hangi bina olduğunu ikimiz de hatırlamıyorduk. İşin kötüsü amcanın ismini verdiği camiyi de unutmuştum. Keşke amcanın adını sorsaydım diye kafamı taşlara vuruyordum. Geriye tek bir seçenek kalıyordu. Civardaki bütün camileri gezerek o gün karşılaştığım amca olup olmadığını öğrenmek. Ne yazık ki bunun için yeterli vaktim yoktu ve civarda gezebildiğim camileri her namaz vaktinde ziyaret etmeye çalıştım. Arkadaşımdan rica ederek oradan ayrıldım ve kendisinin büyük bir vefa örneği göstererek hemen her vakitte bir camiye gidip orada oturan amcalara “Darbe günü genç bir subayla konuştunuz mu?” sorusunu yönelttiğini öğrendim. Maalesef sonuç olumsuzdu.

Bu yazımızı da tavsiye ederiz:  Sözüm Ona

Aradan birkaç yıl geçti. O arada bir kez nişanlandım ve bazı sebeplerden dolayı nişan bozuldu. Sokaklardan geçerken camlara bakma alışkanlığı kazanmıştım. Aklım hala pencereden bakan kızda kalmıştı. Kimdi o kız, başına neler gelmişti, ölene dek bir daha karşılaşamayacak mıydım? Unutamıyordum bir türlü ve bu gerçekten korkunç bir histi. Yakınlarda güzel bir lokanta açılmıştı. Üniformamı giymiş sokaklarda volta atarken yeni açılan lokantanın köy yemekleri sattığını gördüm. Köyümü özlediğimi düşünerek içeri girdim ve menüye bir göz atayım dedim. O esnada arkadan bir şaşkınlık sesi duydum. Arkamı döndüğümde darbe gecesi kızı doğum yapmak üzere olan amcanın durduğunu fark ettim. Beni görmesiyle beraber elime eğilmesi bir oldu. Estağfurullah amca dememle birlikte de sımsıkı sarıldı. “Senin sayende o gece torunum oldu. Allah ne muradın varsa versin. Yemekler benden”.

Oturduktan ve karşılıklı biraz lafladıktan sonra, “Komutan seni kardeşimle tanıştırayım ki ebedi dostumuz olduğunu bilsin. burası ikimizindir” dedi. Amcanın kardeşi mutfaktan koşar adım geldiğinde ikinci şaşkınlığımı yaşadım çünkü bu adam pencereden bakan kızın babasıydı. Amca “Komutanım, darbe gecesi bana çok yardım etti” şeklinde cümlelerle beni överken kardeşi olan adam beni tanıyamadı haklı olarak. Kısa bir süreliğine konuşmuştuk zira. “Ben” dedim “seni de tanıyorum amca.” Bu cümlemin üzerine ikisi de şaşırdı. “Nasıl olur komutanım? Nereden tanıyorsun?” dedi. “Darbe günü pencereden konuşmuştuk. Sonra ben seni çok aradım” dedim. “Neden aradın, hayırdır komutanım?” deyince gerçeği itiraf etmek zorunda kaldığımı anladım.

“Amca o gün senden önce pencereden bakan bir kız vardı. Ben ona fena tutulmuştum. Hala unutamıyorum” deyince ikisi de kahkahayı patlattı. “Gördüğün benim kızlarımdan biridir komutanım” dedi. “Hakkını helal et böyle dedim ama…” dedim utanarak. “Estağfurullah, istersen tanıştırayım kızımla seni” dedi. “Çok memnun olurum” dedim. Bunu derken ağzım kulaklarıma varıyordu elbette. Tam beraber çıkmak üzereydik ki arkasını döndü ve şunu ekledi “Yalnız abim gibi benim de tek kızım yok, dört kızım var. Kötü olan ikisi de bu yıl evlendi. İnşallah evli olanlardan birini görmemişsindir” dedi. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Evlenmiş olabilir miydi?

Arabayla amcanın evine doğru yol alırken kalbim heyecanla çarpıyordu. Onlar kendi arasında konuşurken benim aklımda tek bir soru vardı. Evlenen o muydu? Binaya doğru yürürken gözlerim pencereye takıldı. Derin bir nefes aldım ve gökyüzüne bakarken ağzımdan şu cümle dökülüverdi: “Küçük pencerenden bana baktığın gün hayatımı değiştiren kadın, lütfen evlenmemiş ol…”

Yaşamak; sonsuzdan beri, koskoca bir tekâmül
Sorulacak tüm sorular kim olduğuma dair
Sahi sayılır mı hiçlik, kaça eder tekabül?
Aramaktayım kendimi, ne gezginim ne şair...

1 Comment

  1. Bunu yazmanıza vesile olan, dokunan neydi acaba size. Bu denli derin ve güzel insanın gönlündekinin hayırlısıyla nasip olması duasıyla vesselam.

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Deneme Kategorisinde Son Yazılar

Uzun bir aradan sonra

Parlak Jurnal serüveni birkaç dost bir araya gelerek kurduğumuz bir internet sitesiyle başlamıştı. Üniversite öğrenicisi olmanın

Bir Palamut Meselesi

Bak! Şişman bir tekiri andıran yaramaz beyaz bulut, küçük bir sincap bulutunun peşinden gidiyor. Hava, ne