ressam

Ressamların Dünyasına Renkli Bir Yolculuk

Bir ressam olmak istiyordum küçükken. Rengarenk boyalarım olsun, her şeyin rengini ben belirleyeyim; istiyordum. Bir ressamın dünyası garip geliyordu bana. Daha doğrusu ilginç! Düşünsenize aklınızda bambaşka bir dünya var ve siz onu, paletinizden seçtiğiniz renklerle var ediyorsunuz. Bu durum biraz yazarları da hatırlatıyordu bana. Bir sürü kelimeniz var ve sizin seçtiğiniz o kelimeler bir cümleye dahil oluyor. Oysa her gün yüzlerce kelime kullanıyorsunuz. Belki de önemini bilmeden… Ama nasıl oluyor da farklı bir bağlamda kullandığınız kelimeler, aklınızdaki dünyayı var ediyor? Evet bu nedenle hem yazar hem ressam bana aynı şeyi ifade ediyordu. Fakat ben özellikle bir ressam olmak istiyordum.

Yıldızlı Gece: Van Gogh

Kendimi birdenbire gökyüzünde binlerce yıldızın olduğu ve mavinin hüküm sürdüğü bir köyde buluverdim. Yıldızlar beni mutlu ediyordu. Size söylemiş miydim benim hayallerimden biri de uzaya çıkmaktı. Dünyayı uzaktan görmek istiyordum. Ayrıca uzak yıldızları da görmek, onlara dokunmak istiyordum. Bu nedenle yıldızlı bir gece benim için çok şey ifade ediyordu. Çok güzel bir yerdeydim evet ama burası neresiydi?

Saint-Remy-de-Provence köyünde miydim acaba? Bu köyü hiç tanımıyordum ama köyün gün doğumundan hemen önceki görünümü beni mest etmişti. Size buradaki renkleri anlatayım mı? Gökyüzündeki yıldızlar sapsarı… Ama ben böyle sarı rengi daha önce hiç görmedim. Sanki mutluluğun bir ifadesiydi. Ayrıca mavinin benzersiz bir tonuyla sarmalanmış hissediyordum. Uzakta, çok uzakta dağlar vardı. Hemen önünde uykusundan henüz uyanmamış evler bulunuyordu. Günümüzden çok uzaklaşmıştım; yıl, 1889 idi.

Jeanne-Marguerite Lecadre Bahçede-Claude Monet

Siz hiç birbirinden güzel çiçeklerin size kucak açtığı bir bahçede kendinizi buluverdiniz mi? Ben böyle bir ortamda bulundum. Hem de biraz önce. Henüz sarı ve mavinin muhteşem birlikteliğini yansıtan o çok güzel köydeyken kendimi birdenbire huzur kokan bir bahçede buldum. Çevremde gördüklerim salt gerçeklik değildi. Ben görüyordum ama sanki izlenimlerim şekilleniyordu. Her şey bana ilginç geliyordu ya, bu da ilginç gelmeye başladı.

Bahçede bir kadın var, onu tanımıyorum. Arkasını bana dönmüş. Bembeyaz bir elbisesi var. Hava çok sıcak, minik şemsiyesi de elinde. Onu tanımıyorum, gerçekten tanımıyorum. Birinin kuzeniymiş. Galiba Claude Monet diye birinin kuzeniymiş. Hem keyifli hem de biraz üzgün duruyor, anlayamadım.

Bir şey diyeyim mi, bahçede çok güzel ağaçlar var. Yeşilin her tonunu görebilirsiniz yani. Bir ressam çizmiş gibi manzarayı. Sanki gerçek değilmiş gibi. Ayrıca gelincik de var. O kadar güzeller ki! İçimi açıyorlar. Buraya o kadar çok sevdim ki sanki bir ressamın çok ünlü bir tablosunun içindeyim.

Christ of Saint John of the Cross-Salvador Dali

Şu anda bulunduğum yeri tarif etmek biraz zor. Hayal mi gerçek mi, bilemiyorum. Renkler çok canlı. Her şey çok canlı. Bu durum beni biraz rahatsız etti sanki. Size burayı anlatmak istiyorum, ama nasıl yapacağımdan emin değilim. Bir çarmıh görüyorum, biri çarmıha gerilmiş. Ama bu kişiyi tanıyorum galiba. Yani şöyle söyleyeyim, daha önce fiziki olarak görmedim ama bir yerlerden tanıdık geliyor.

Bir çarmıh var, evet çarmıha gerilen birisi var. Ama kan yok! Kan görmeye dayanamam. Kollarından gerilmiş çarmıha. Ben galiba bu kişiyi yukarıdan bakıyorum. Çünkü kendisi biraz aşağıda kalıyor. Neden böyle oluyor? Gerçek mi hayal mi bilemiyorum. Sanki bir ressam elinden çıkmış bir resim gibi. Ya da ben rüyamda görüyor olabilirim bu resmi. Acaba o kişi İsa mı?

The Swineherd, Brittany-Paul Gaugin

Hep muhteşem renklerin bir arada olduğu huzur dolu bir yerde olmak isterdim. Gökyüzü masmavi, minik minik evler, heybetli dağlar… Aa evet, tam da oradayım şu anda. Buradaki sarılar, maviler, kırmızılar çok başka. Doğayla iç içeyim. O kadar güzel renkler var ki! Ve öyle uyumlar ki birbiriyle! Yani burada olmasam, bir ressam tablosunda olduğunu zannederim. Oysa şimdi çimenlere dokunuyorum, o kadar gerçekler ki! Bir adam var, biraz düşünceli gibi. Kahverengi pantolonu, mavi gömleği, şapkası… Tanıdınız mı?

Çok uzaklarda sıra sıra dağlar var. Bazıları kahverengi, bazıları yeşil… Ayrıca çok güzel çiçekler var. Kırmızı, sarı, mor; hangi rengi ararsanız o renkte çiçek var. Hayran kaldım doğrusu. Burayı hâlâ tanıyamadınız mı?

Bu yazımızı da tavsiye ederiz:  Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor... "kesik"

Ressam Olmak…

Bir ressam olmak istiyorum. Neden olmak istediğimi anladınız mı? Çünkü ben size çok fazla ipucu verdiğini düşünüyorum. Bir ressam bir kere dünyayı çok farklı görür. Yani her gün önünden geçtiğim fırın, bahçedeki kuşlar, hayalini kurduğum tarla; bunun hepsi bir ressamın elinde capcanlı oluverir. Bir ressamsanız eğer, hayal kurmak ve kurduğunuz hayali gerçekleştirmek sizin elinizde. Mesela Van Gogh, kaldığı akıl hastanesinden önündeki köyün manzarasını hayal etmemiş miydi? Ve öyle güzel hayal etmiştik ki sanki resim bir resim değil de gerçek dünyanın ta kendisiydi.

Ben de resim çizmek istiyorum. Bazı renkleri çok seviyorum. Onları kullanmak, hayalimdeki manzaraları gerçek kılmak istiyorum. Sizce benden ressam olur mu? Hayır, hayır; resim çizebilir miyim demiyorum. Ressam olabilir miyim? Yani kimsenin görmediğini görebilir miyim? Ya da dünyaya farklı bakabilir miyim?

Mesela şu anda karşımdaki manzaraya bakıyorum. Çok güzel! Ama bunu seçtiğim renklerle kağıt üzerinde canlı kılabilir miyim? Size bir sır vereyim mi? Mesela gerçekte ağaçlar yeşil olur ya; benim gözümde bazen sarı, bazen mavi, bazen de tanımlayamadığım bir renkte. Ben onları hayalimde canlandırıyorum. Hayal kurmayı da seviyorum. Size bir sır daha vereyim. Hayal kurmadan yaşayamam ben! Şimdi de ressamlığın hayalini kuruyorum.

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Sanat, Sinema & Tiyatro Kategorisinde Son Yazılar