Dünyada mülteci dalgaları dönemi devam ediyorken en çok konuştuğumuz konulardan bir tanesi Türkiye’nin kabul ettiği mülteciler oldu. Suriye’deki savaş ile birlikte esas gündem maddemiz olan mültecileri sürekli konuşup tartışıyoruz ancak Türkiye’den dışarı verdiğimiz göç pek dikkatimizi çekmedi. Beyin göçü yıllardan beri Türkiye’nin çok büyük bir sorunu olmasına rağmen kimse bunu çözmekle ilgilenmiyor. Hatta aksine beyin göçünü “teşvik edici” hamleler peşi sıra devam ediyor.
Türkiye’nin verdiği beyin göçünü çeşitli istatistikler ile okuyarak yorumlayabiliriz. Ancak bugünkü yazının konusu bu değil. Bir tıp doktoru olarak size yalnızca hekimlerin beyin göçündeki yerinden kısaca bahsedeceğim. Diğer meslek gruplarının içerisinde olmadığım için o konulara değinmeyeceğim ancak istatistiklerin bize hiçbir alanda hoş şeyler göstermediğini söylemek gerekiyor.
Bugün herhangi bir tıp fakültesine gidip bir asistan veya uzmana fikrini sorduğunuzda yüksek ihtimalle size Türkiye’de doktorluğun hiçbir değerinin olmadığını söyleyecek ve yurtdışındaki şartları övecektir. Bu, yüzlerce farklı kişiyle konuşularak elde edilmiş gözlemlerin bir ürünüdür. Türkiye’deki hekimliğin “kötü”, yurtdışındaki hekimliğin “iyi” ve yurtdışında hekimlik yapmanın “tek doğru” seçenek olduğu tartışılabilir. Ancak kesin olan bir şey var ki hekimlerimizin önemli bir bölümü memnun değil. Hem ekonomik problemler hem hukuki problemler hem doktora şiddet hem aşırı çalışma saatleri hem de akademik usulsüzlükler bu duruma yol açıyor gibi gözüküyor. Tabi bir başka sebep de 1949 Cenevre Konvansiyonu, Bölüm III; Madde 19 ve 24’e göre savaş zamanında bile dokunulmaz olan sağlık çalışanlarının hayatlarını barış zamanında koruyamamak olmalı. Birçok genç doktor arkadaşımın herhangi bir gelecek göremediğini yüzlerce kez dinlediğimi de eklemeliyim. Ne yazık ki doktorların meslektaşlarıyla olan konuşmaları medyadaki pozitif havadan oldukça farklı.
Türkiye’deki birçok tıp fakültesi öğrencisi veya hekim Almanya veya Amerika Birleşik Devletleri’ne doktorluk yapmak üzere göç ediyor veya göç etmeye hazırlanıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde tıp doktoru sertifikası alabilmek için girmeniz gereken USMLE isimli sınava yönelik kurulmuş Türkçe bir Telegram grubunda bugün itibariyle 6.177 kişi bulunuyor. Benzer şekilde Almanya’da doktorluk için açılmış Türkçe bir Telegram grubunda bugün itibariyle 8.757 kişi, bir başka Almanya ve İsviçre’de doktorluğa yönelik Telegram grubunda 3.672 kişi ve İsveç’te doktorluğa yönelik bir grupta 1.538 kişi bulunuyor. Facebook üzerinde İngiltere’de doktor olanlar ve doktor olmaya çalışanlara yönelik kurulmuş bir grupta yaklaşık 10.100 kişi, Almanya’da doktor olmak isteyenlerin bilgi paylaşımı yaptığı bir başka Facebook grubunda yaklaşık 7.500 kişi bulunuyor. Bu grupların her gün hızla büyüdüğünü eklemek gerekiyor. Daha birçok farklı platformda binlerce tıp fakültesi öğrencisi ve tıp doktoru yurtdışında doktorluğa hazırlanmak üzere gruplara dahil oluyor. Whatsapp ve Reddit gruplarını veya bununla ilgili forumları saymıyorum bile. Bu kadar tıp doktorunun neden göç etmek istediğini kimse sorgulamayacak mı?
Hekimlerin gerçekleştirdiği beyin göçünün nedenlerine yönelik çözümler üretilmezse bu akımın daha da büyüyeceğini yakın gelecekte göreceğiz. Hızla artan bu akımın sonucu olarak beyin göçü gerçekleştiren hekimlere çeşitli kötü sözler söyleyen yazılar yayımlanıyor veya sözler ediliyor. Bunların hiçbir işe yaramadığını ve aksine bu süreci hızlandırdığını söylemeliyim. Küreselleşen dünyada beyin göçünün görünenin aksine faydalı olabileceğini, kınanması gereken son şeyin beyin göçü gerçekleştiren insanlar olduğunu ve sorunun ekonomik, siyasi ve hukuki boyutları bulunduğunu bir başka yazıda bahsetmiştim. Özetle, sonuçlara odaklanılarak bu sorunun çözülmeyeceği ortadadır. Çözüm, beyin göçü gerçekleştiren hekimleri kınamakta değil onları buna iten şartlarda aranmalıdır.