trinidad

Trinidad’da Aşk Başkadır!

Öykü

Başkadır çünkü Trinidad aşkları şimdiki aşklara pek benzemez. Şehrin yüzlerce yıllık tarihi ve kültürel dokusuyla sıcacık iklimi siner Trinidad’da kalplere… Hızlı tüketildiği için çabucak sönüveren günümüz aşklarının tersine; içten bir gülüş veya sevdalı bir bakışla bile yürekler aşk ile çarpmaya başlayıverir. Bu kadar doğal, bu kadar çıkarsız ve insani olduğu için belki de bu şehirde yaşanan aşklar ‘ömürlüktür.’ İleride ayrılsalar bile ölene kadar birbirlerini unutmazlar.

Âşık Veysel’in: “Seversin, kavuşamazsın aşk olur,” sözü, geçerliliğini yitirir bu küçük okyanus beldesinde… Kavuşanı da kavuşamayanı da son nefesine kadar gizli bir hazine gibi saklar aşkını… Ruhları okşayan Latin müziğinin tınıları insanın içini nasıl coşkuyla doldurursa, seven kalpler de Eylül ile Alterus’un yürekleri gibi ömür boyu ilk günkü heyecanla çarpar Trinidad’da…

Küba gezisine arkadaşı Hande ile gelen esmer güzeli Eylül’e Kübalı erkekler özel bir ilgi gösteriyordu. Bu alakadan son derece hoşnut Eylül; sokakta yürürken veya bir mekânda otururken bütün gözleri üzerinde hissetmenin verdiği özgüvenle uzun siyah saçlarını sık sık yana doğru savuruyor, attığı şuh kahkahalarla ilgiyi sürekli üzerinde toplamayı başarıyordu. Kübalı bir erkeğe âşık olmayı aklının ucundan bile geçirmeyen genç kızın on günlüğüne geldiği bu ülkede yeni güzellikler keşfetmekten başka bir şey düşündüğü yoktu. Zaten gittiği yerlerde yarım kalan aşklar bırakacak kadınlardan da değildi Eylül… Yalnız bilmediği bir şey vardı. Kalbini çalacak erkek Küba’nın efsanevi şehri Trinidad’da onu bekliyordu.

Trinidad barlarının hemen hepsinde canlı müzik yapılır. Hande’yle Eylül’ün o gün gittikleri Canchánchara isimli barda, Latin çalgıları eşliğinde canlı ezgiler söyleyen üç erkekten en genç ve yakışıklısı Alterus’tu. Uzun boyu, kısa saçlarına tutturduğu metal çubuk şeklindeki tokaları, biçimli kesilmiş sakalları, geniş omuzları ve atletik vücuduyla diğerlerinden ayrılıyordu Alterus… Üzerine giydiği siyah tişört, estetik vücut hatlarını ortaya çıkarıyor, tişörtün ön kısmındaki  beyaz çerçevede  göze çarpan “Romance” yazısı, Eylül’ü romantik bir aşka çağıran davetiye oluyordu.

Hande ve Eylül barın özel kokteyli olan Cancháncharalarını yudumlarken, romantik şarkılar söyleyen üçlüden Alterus, bakışlarını Eylül’den alamıyordu. Alterus’un davetkar bakışlarıyla büyülenen Eylül’ün gözlerinde başlayan aşk, ikisinin de kalbine doğru yol alıyordu.

Arkadaşları yorulup mola verdiğinde, Alterus şarkılarını tek başına söylemeye devam etti. Bardaki kalabalık umurunda bile değildi. Zaten herkes, şarkılarını Eylül için söylediğini anlamıştı. Alterus, kaç şarkı söylediğini, aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmeden, yorulmadan, bıkıp usanmadan şarkı söylemeye devam etti.

Ekip arkadaşları enstrümanlarını toplamaya başladığında, Alterus’u ve onu soluksuzca dinleyen Eylül’ü bir endişe aldı. Çünkü çalgıların toplanması; ‘peri masalının’ sona ermek üzere olduğunu gösteren bir işaretti. Bu tatlı rüyanın bitmesini ikisi de istemiyordu.

Aşkını gözlerden sözlere dökmeye karar veren Eylül; arkadaşı Hande’nin, “Artık kalkalım mı?” sorusunu, telaşlı bir şekilde: “Sen git, ben seni bulurum,” diye yanıtladı… Ama nasıl olacaktı? Aynı dili konuşmayan iki insan, birbirine ne söyleyecek, duygularını nasıl ifade edecekti? Eylül’ün isteğini anlayışla karşılayan Hande: “Tamam canım, seni sokağın köşesinde bekliyorum.” dedi.

Hızla Alterus’un yanına giden Eylül, yaklaşık on dakika sonra arkadaşını bulduğunda çok mutluydu. Kübalı Alterus ile Türk kızı Eylül’ün, aşkın din, dil, ırk tanımayan evrenselliğinde buluştuklarını anlamıştı Hande…

Eylül bu kısacık sürede, Alterus’un aslında doktor olduğunu, boş zamanlarında hobi olarak şarkı söylediğini öğrenmişti. Ayrıca birbirlerine; ‘Mutlaka bir kez daha görüşme sözü,’ vermişlerdi.  Eylül, Alterus’u Türkiye’ye davet etmiş, Alterus da Eylül’ü seneye yine Trinidad’a beklediğini söylemişti.

Otobüsleri ertesi sabah saat on birde Havana’ya hareket edecekti. Eylül bütün gece Alterus’u düşünmüş, onu son bir kez daha görebilmek için sabaha kadar dua etmişti.

İki arkadaş sabah erkenden kahvaltı yapıp, yakınlarına hediyelik eşya almak için çarşıya doğru yürümeye başladılar. Sokağın köşesini dönene kadar Alterus’u ve ona olan aşkını anlatıp durdu Eylül. Caddeye çıkacakları sırada, “Allah’ım ne olur onu son bir kez daha görebileyim!” diye yalvardı.

İki arkadaş geniş cadde boyunca yürümeye devam ederken ortalık, Eylül’ün, “Alteruuus!” feryadıyla çınladı aniden… Yolun karşısına bakan Hande, caddenin diğer köşesinden çıkan Alterus’un onlara doğru gelmekte olduğunu görünce; ‘Hah işte! Eros, yine yaptı yapacağını!’ diye düşündü.

Bu yazımızı da tavsiye ederiz:  Kısa Denemeler #1 - Çiçekler ve Çocuklar Üzerine

Eylül, çığlığın ardından deli gibi çarpmaya başlayan kalbinin bu heyecana dayanamayacağını, oracıkta son nefesini vereceğini zannetti… Birbirlerine yaklaştıkça ikisinin de solukları sıklaşıp, nabız atışları hızlandı. Göz göze geldiklerinde, daha önce rastlamadıkları muazzam bir çekim gücüyle gözleri birbirine kilitlendi. Oldukları yerde donakalmışlardı. İki aşığın duygularından bihaber Hande, şaşkın bir halde: “Ne duruyorsun? Koşsana Alterus’a!” diye dürtmüştü arkadaşını…

Kısa bir tereddütten sonra sevdiğine doğru yürümeye başlayan Eylül ile onun yürüdüğünü görüp daha hızlı yürümeye başlayan Alterus, caddenin tam ortasında birbirine kenetlendi. O kısacık zaman dilimi içerisinde kokularını içlerine çekip, özledikçe tekrar canlandırmak için belleklerinin en gizemli köşesine nakşettiler. Sonunda, birbirlerine verdikleri sözü tekrar hatırlattılar.

Sözlerini tutamasalar bile ne gam! Okyanus kıyısındaki bu sıcak ve davetkâr şehirde yaşanan aşklar zaten ‘ömürlük’ kim bilir belki de ‘ölümsüzdü!’

 

Konuk Yazar: Murat Çoküreten

Yorum bırakın

Your email address will not be published.

Edebiyat Kategorisinde Son Yazılar

Sevgi Eken Sevgi Biçe

Saçıma ak düştü bu sene, İlk tanenin havaya düşmesi gibi; Hiç olacak olanın üstüne. Hissettim o

Şapșik

En beklenmedik anda, nameler getirdi güvercinler. Bilmiyorum nasıl vardım yanına, başım kollarımın arasında. Bakışınca gözlerinle, düşüncelerim

Kardan Adam

Güneşin ilk ışıkları henüz yeni yeni karların üzerine vuruyordu. Sabah koşusunu yapmak için evinden hızlı adımlarla

Aynaya Bakınca -1

Saat hayli geç olmuştu ama aksi gibi canı çay çekiyordu. Çayı içtikten sonra gece uyuyamamak vardı