Kanuni Sultan Süleyman döneminde Avrupalı bir elçinin gözlemlerini içeren Türk Mektupları, adı üstünde yazarı olan Ogier Ghislain de Busbecq’in arkadaşına gönderdiği mektuplardır. Verilen bir söz üzerine gördüklerini anlatacağını söyleyen Busbecq, işi biraz da seyahatname tarzı bir şekilde yazıya dökerek Osmanlı topraklarında yaptığı gözlemleri anlatmıştır.
O dönemden bugüne, Osmanlı’yı ve Türkleri daha iyi tanımak isteyenler için bir başvuru kitabı olmuştur Türk Mektupları. Ayrıca belki Busbecq’in adını Türk lalesini Avrupa’ya tanıtan kişi olarak da duymuş olabilirsiniz.
Kitapta bazı resimler görebilirsiniz. Bunlar kitap için çok sonradan eklenmiş resimler falan değil. Tam tersine Busbecq’in elçiliği sırasında yanında bulunan yardımcıları tarafından çizilen resimler. Çizilen şeyler başarıyla da tasvir edilmiş.
Dediğim gibi kitap Busbecq’in mektuplarından oluşuyor. 1555 ile 1560 arasında Osmanlı’ya barışı sağlaması ve barış durumunu devam ettirmesi için yollanan Busbecq, bu sırada gördüklerini, yaşadıklarını ve Türklerin yaşamlarını anlatıyor. Bu kadar ünlenmesinin ve bir başvuru kitabı haline gelmesinin sebebi ise objektif olması. Belki de bu durumun sebebi, aslında kitap bölümlerinin kendi gözünde sadece birer mektuptan ibaret olmasıdır. Çünkü hiçbir elçinin bilerek kendi halkını küçümsemesi ve karşı tarafı övmesi akla yatkın gelmiyor. Busbecq açık şekilde çuvaldızı kendilerine batırıyor yani. Peki, yazarın böyle demesinin sebebi nedir? Hangi konularda Türkleri kendilerine göre daha iyi buluyor? Veya hangi konuda Türklerin yaptığını yanlış buluyor? Bir de acaba o zamanda Türk toplumuyla bugünkü arasındaki farklar neler? Buyrun birkaç örnekle bakalım.
Kanuni Döneminde Avrupalı Bir Elçinin Gözlemleri (1555-1560)
Busbecq, o dönemdeki Türk ordusunun kendi ordularından daha üstün, yetenekli ve başarılı olduğunu belirtmiş. Bunun sebebini ise ölümden korkmamalarına, az ihtiyaçla daha uzun yollar kat edebilmelerine, kendi askerleri gibi komutanlarının dediklerini doğru dürüst uygulamayan askerler olmamalarına, Türk askerlerinin savaş konusunda daha tecrübeli olmasına ve sürekli gelen zaferlerin azim ve kararlılığı daha da arttırmasına bağlıyor. “…Bütün bunlar size, Türklerin içinde bulunduğu şartlara karşı ne kadar büyük bir sabır, uyanıklık ve tasarrufla katlandığını gösterecektir. Seferde verilen alışılagelmiş yemeği beğenmeyen, özenle pişirilmiş zarif yiyecekler bekleyen bizim askerimizden ne kadar da farklı! Eğer arzuları yerine getirilmezse başkaldırıp kendi kendilerinin mahvına sebep olurlar. İstedikleri verilse bile yine kendilerini aynı şekilde perişan ederler…”
O dönemin Roma kralı Ferdinand’ın elçisi olarak Osmanlı’ya gelen Busbecq, İstanbul’da bulunurken meydana gelen depremlerden de bahsediyor. Kanuni döneminde geldiği için Şehzade Mustafa’nın öldürülmesini, Roxolona’yı (nam-ı diğer Hürrem Sultan’ı) ve sarayda dönen dolapları anlatıyor.
Kaldığı evlerden de bahseden Busbecq, Türklerin mimari anlayışının hiç zarif olmadığından bahsetmiş. Sadece ihtiyaçları doğrultusunda evler yaptıklarını ve bu evlerin çok sağlam olduğunu belirtmiş. Ama hiç süsleme yapmadıklarını, kendi evlerinde olduğu gibi göze hoş gelen hiçbir işleme ve detay olmadığından yakınıyor.
Türklerin dilencilere verdiği önemden bahsetmiş. O zamanlar Türkler dilencilere şimdikinden kat be kat daha önem verir, onlara bakmayı kendilerine sorumluluk addederlermiş. Tabi bu durumu kötüye kullanan insanlardan da bahsediyor.
Önem verdiği diğer bir nokta Türklerin hayvan sevgisi. Türklerin hayvanlara çok şefkatli davrandıklarını ve onların hürriyetlerine değer verdiklerini anlatıyor. Hatta kuş tutmaya meraklı bir Venedikli kuyumcunun başına gelenleri anlatmış.
Tabi yolculuk sırasında kendisine eşlik eden birçok Türk ile seyahat etmiş. Geceleri dinlenirken hikaye anlatan Türklerin her şeyi çok yanlış anlattığını söylüyor. “…Türklerin kronoloji ve tarihler hakkında hiçbir fikri yok. Tarihteki dönemleri fevkalade birbirine karıştırıyorlar. Eğer içlerinden öyle geliyorsa Hazreti Eyüp’ün Kral Süleyman’ın teşrifatçısı, Büyük İskender’in de onun başkomutanı olduğunu söylemekte tereddüt etmezler, hatta daha büyük saçmalıklar da atfedebilirler.”
Türklerin başarılı olma sebeplerinden birini de anlattığı şu paragrafı direk alıntılamak istiyorum: “…Dolayısıyla Türkler arasında itibar, hizmet ve idari mevkiler; kabiliyet ve faziletin mükâfatı oluyor. Kişi tembel ve sahtekâr ise hiçbir zaman yükselmiyor, küçümsenip hakir görülüyor. İşte Türkler bu nedenle neye teşebbüs etseler başarılı oluyorlar ve hükmeden bir ırk olarak hâkimiyetlerinin hudutlarını her gün genişletiyorlar. Bizim usullerimiz ise çok farklı. Bizde meziyete yer yoktur. Her şey doğuma dayanır ve yüksek mevkilerin yolunu açan sadece soylu olmaktır…” demiş Busbecq. Tabi Busbecq bunları Osmanlı’nın altın çağında karşılaştıklarına dayanarak söylüyor. Kanuni’den sonra durumun pek de böyle devam etmediğini söylemek mümkün.
Tesadüfi olarak okumaya başladığım bu kitap sayesinde, bu coğrafyadaki eski yaşantıya dair birçok yeni şey öğrendim. O zamanki Türk kadınlarının giyiminden Türklerin din anlayışına kadar merak ettiğiniz ve edebileceğiniz birçok sorunun cevabı bu kitapta (daha doğrusu bu mektuplarda) bulabileceğinize inanıyorum. Keyifli okumalar.