John Griffith London, 12 Ocak 1876 tarihinde hamilelikle birlikte psikolojik sorunlar yaşamaya başlayan bir anne ve kendisini istemeyen bir baba tarafından dünyaya getirildi. Doğumdan sonra annesi, Amerikan İç Savaşı gazisi John London ile evlenmiş ve Jack London, Virginia Prentiss isimli eski bir köle bakıcılığında büyümüştür. Kaliforniya Depremi ile birlikte yok olduğu için resmi kimlik bilgilerine ulaşılamamasına karşın bu evliliğin gerçekleşmesiyle birlikte eserlerinde de üvey babasından edindiği soyadı kullanmıştır. Çocukluk yıllarında yaşadığı yoksulluk, dünya görüşüne etki etmiş ve dolayısıyla edebi kişiliğine de yansımıştır. Macera tutkusuyla doyasıya yaşanmış Jack London, pek çok eseri insanlara bırakarak 22 Kasım 1916 tarihinde, 40 yaşında böbrek yetmezliğinden öldü.
Uçurum İnsanları (The People of the Abyss), 1903 yılında yayımlanmış, yazarın kurgu dışı türünde kaleme aldığı bir eserdir. Kendi ifadesiyle sosyolojik bir çalışma amacıyla araştırma ve incelemenin yazımıdır. George Orwell’ın da bu eseri gençliğinde okuduğu, Paris ve Londra’da Beş Parasız (Down and Out in Paris and London) ve Wigan İskelesi Yolu (The Road to Wigan Pier) isimli eserlerini Uçurum İnsanları’ndan aldığı ilham ile yazdığı bilinmektedir.
“Bu toplumsal dokuda onlara bir yer yoktu, toplumun bütün güçleri onları yok oluncaya dek aşağılara yuvarlıyordu.”
İnsanlık dışı hayat koşullarında yaşadığı bilinen ancak üzerinde durulmayan ve bahsi küfür sözcüğü gibi kabul edilen İngiltere proletaryasının durumu ikinci el kaynaklar kullanılarak sadece F. Engels tarafından (İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu) kaleme alınmıştı. Bunun dışında bazı gazete sayfalarından haberdar olunan Doğu Bölgesi halkının yaşam koşullarına tanık olmak, dünyaya duyurmak amacıyla 1902 yılında Londra’ya giden Jack London, başlangıçta Londra’daki arkadaşlarından kendisini Doğu Bölgesi’ne götürmelerini rica etmiş fakat arkadaşları yazarı bu fikrinden vazgeçirmeye çalışmış ve sonunda yardım etmek istemediklerini dile getirerek başka bir isme yönlendirmişlerdir. Kimseden yardım alamayacağını anlayan yazar, önce projesini anlatarak, İngiliz polisi ile herhangi bir sorun yaşadığında kendisini tanıyabilmeleri için Amerikan Konsolosluğu’na gidiyor ve ardından bir araba tutarak Doğu Bölgesi’ne gitmek istediğini söylüyor. Doğu Bölgesi’nde bir mağazadan kendisine bölge halkının kullandığı ikinci el kıyafetler satın aldıktan sonra yazılarını temize çekebilmek, ofis olarak kullanmak amacıyla söz konusu bölgenin biraz dışındaki pansiyonda bir oda kiralıyor. Her şeyi istediği şekilde ve kendi yöntemleriyle halleden Jack London, artık iş kıyafetlerini giyinerek Doğu halkının arasına karışmaya hazır.
“Daha sokağa çıkar çıkmaz kıyafetlerimin diğer insanlar üzerinde yaptığı etki beni şaşırtmıştır… Daha önce bana gösterdikleri saygı yok olup gitmiş, yerini paylaşılan bir arkadaşlık almıştı… Kalabalık caddelerde karşıdan karşıya geçerken, üzerime gelen arabalardan kendimi korumak için daha hızlı hareket etmek zorunda kaldığımı fark ettim. Üzerimdeki kıyafetlerin hayatımı ucuzlattığı büyük ölçüde dikkatimi çekmişti.”
Dönem itibariyle İngiltere dünyanın en güçlü ülkelerinin başında gelmektedir. Ancak çitleme nedeniyle topraksız, işsiz kalan aileler iş bulmak ve yaşayabilmek için hızla Londra’ya göçmektedirler. Bunun yanında iş bulmak ve ailelerine para göndermek amacıyla gelmekte olan Yahudiler de emek piyasasını ucuzlatmakta ve böylece emek ücretleri ederinin çok daha altına düşmektedir. Öyle ki en temel gereklilikleri karşılayabilecek düzeyde ücret bile alınamamaktadır. Bu koşullar altında yetersizleşen, bedensel faaliyetleri ve sağlıkları bozulmaya başlayan işçiler, iş yerinde maruz kaldıkları kötü koşullar nedeniyle tamamen işlevsizleştirilerek öğütülmektedir.
Yine de iş bulabilmek elbette bir ayrıcalık. İş bulamamak ise bundan daha ağır koşulları beraberinde getiriyor.
“O zaman şu soru akla geliyor: Bunlar nasıl yaşıyorlar. Bunun cevabı da şudur: Onlar yaşamıyorlar. Hayatın ne olduğunu bilmiyorlar. Ancak ölümün merhametiyle kurtulabilecekleri hayvanca bir varlık sürüyorlar.”
Yazar, Doğu Bölgesi’nden okuyucuya aktardığı gözlemlerini resmi kaynaklardan edindiği istatistiksel bilgilerle ve gazetelerden okuduğu haberlerle inandırıcı kılmaya özen gösteriyor. Ayrıca eser, kurgu dışı olmasının yanında yazarın kaleminde büyük çoğunlukla kurgusal bir eser gibi yazılmış. Bu sayede okuması kolay ve amacının hakkını verecek düzeyde bilgilendirici bir eser ortaya çıkmış.
Günümüzle birlikte değerlendirildiğinde işçi haklarının, işçiler tarafından savunularak elde edilen kazanımların günümüzde de yer yer zayıfladığı ve yer yer yok olduğu ancak bu hakların kıymetinin sadece geçmişle birlikte değerlendirildiğinde farkına varılabileceğine dikkat edilmelidir. Yazarın da eserde bahsettiği gibi burjuva sınıfının varlığı ancak başka bir sınıfın üstünde yükselebiliyordu.
“Eğer bu modern toplumun kalıcı düzenlemesiyse, uygarlık insanlığın büyük çoğunluğunu lanetleyecek demektir.”
Eserin yayımlanmasından sonra okuyucular eserin fazlasıyla karamsar bir etki bıraktığını dile getirmişler. Ancak yazar bunun aksine kendisini umutlular içinde en umutlu kişi olarak varsayıyor ve bu durumun nedenini olan siyasi mekanizmayı bir döküntü olarak tasvir ediyor. Bu döküntünün parçalanacağını ve sonrasında İngilizleri gülümsetecek olan geleceğin ancak bu şekilde var olacağını söylüyor.
Eser Türkçe dilinde birçok yayınevi tarafından okuyucuya sunulmuş. Eseri edinmek isteyen okuyuculara çeviri kalitesi yorumlarını dikkate alarak İletişim Yayınları veya Alfa Yayınları tarafından gerçekleştirilmiş baskıları önerebilirim.