Adam ve çocuk şehrin en yüksek yerinden, yanıp sönen sokak lambalarına baktılar. Sokak lambalarının aydınlattığı evlere baktılar. Karınca gibi iç içe giren insanlara baktılar. Gülmeyenlerin yerine güldüler. Ağlamayanların yerine ağladılar. Ve büyüyenlerin yerine hayal kurdular.
Ayrılık vakti gelmişti. Çocuk, amcasının elini sıktı. Çocuk öyle bir sıktıki adamın elini, adam eğilmek zorunda kaldı. Yer çekimi utanır gibi oldu. Bana ne dedi, vazgeçti. Çocuk bir şeker hayal etti ağzında. Sonra da bir türkü tutturdu. Adam ve çocuk yollarınca yollandı.
Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.-Orhan Veli Kanık-
Çocuktan ayrılır ayrılmaz hemen evin yolunu tuttu adam. Kaybedecek zamanı yoktu. Gün dönüyordu. Bulutlar evine geç kalmış bir çocuk edasıyla hızlanmış, bir yana seğiriyorlardı. Sanki tüm bulutlar her gün batımında, güneşe göç ediyordu. Kimi güneşe erişiyor, kayboluyor; kimisi yanından geçiyor, bir elma gibi kızarıyordu. Sustu, daha çok sustu. Konuşabilecek şeyleri varken susmak ne büyük erdemdi.
Mahalleye varınca bilge kediyi gördü. Sokak kedisine bir bilmece sordu. Kedi düşündü taşındı, buldu sandı. Miyavladı. Adam bulmuştur dedi. Başını salladı, sütünü verdi.
Kediyi, sokaktaki insanları geride bıraktı. Apartmanın demir kapısını, tek seferde açtı. Merdivenlere yöneldi. Ağır ağır çıktı merdivenlerden. Evin kapısını usulca açtı. İçeri girdi. Evin karınca dahi girmeyen köşelerine kadar her yanı bir yalnızlık duygusu sardı. Evin birbirine bakan duvarları, birbirine bakmadan bu hallerinden utandı.
İçeri girer girmez salona geçti. Bir dua gibi mırıldanarak ve sadece dudaklarını kıpırdatarak konuşmaya başladı. Aldı yalnızlığını karşısına, derin bir iç çekti. Bu da geçecek dedi. Biliyorum, bu da geçecek.
Bir parça kağıt ve tükenmez bir kalem aldı vitrindeki kutudan. Tükenmez kalemi, kağıtta çemberler çizerek gezdirdi. Tükenmez kalem tükenmişti. İstemsizce bir gülme geldi. Başka bir kalem aldı kutudan. Bir daha çemberler çizmek istercesine gezdirdi, bu sefer ki kalem sağlamdı.
Bir ufak boy lambanın aydınlattığı odanın, tam ortasındaki yuvarlak masayı koltuğa yanaştırdı. Masanın üzerindeki birkaç geceden kalma çöpler atılmayı bekliyordu. Masadaki çöpleri almak için elini uzattı, sonra vazgeçti. Masa sanki üstündekilerle masaydı. Elindeki kağıda ufak bir yer açarak, masaya ilişti.
…
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
…– Edip Cansever –
Bir eline kalemi, bir eline yalnızlığını aldı. Derin bir iç çekti. Yazmaya başlamak anlatmaktan daha zor geldi. Bir süre yapabildiği en iyi şeyi yaptı. Ne konuştu ne yazdı. Sustu, uzun uzun sustu. Bir süre öylece bekledi. Sonra nedense yazmaya başladı.
Yıllarca bekledim seni. Geldiğinde bileyim diye, seni hayal ettim. Bir kaş, bir göz, bir burun iliştirdim hayaline. Yazdığım her şeyi senin hayaline yazdım. Belki bir gün gelirsin diye, kimseye söylemediğim sözleri senin için sakladım. Sen geldiğinde hazır olsun diye, en sevdiğim kitabın arasında bir çiçek kuruttum. Birileri geldi. Birileri sürekli geldi ama ben hep seni bekledim. Sürekli, yazılanların kime yazıldığını sordu arkadaşlarım. Yok dedim, kimse yok. Kimseye değil. Senin gerçek olmadığını anlattım. Hayalini anlattım. İnanmadılar, inanmayacaklar. Bırakalım inanmasınlar. Ben seni biliyorum sen de beni. Biz iyiyiz böyle, keyfimiz yerinde.
Yalnızlığına baktı
Süzülmüşsün inceden
İnceye
Dokunsalar ağlayacaktı
Kimseler yoktu
Dokunmadılar
Gene ağladı
Baktım, olacak gibi değil. Ben de kendi kafamda bir plan yaptım. Hayallerimde gün aşırı memleketlere yolladım seni. Seni üzdüm önce, sonra özür diledim. Dargındık, barıştık. Böylece inandırdım herkesi. Senin geldiğine inandılar. Ben de ses etmedim. İnsanları dinledim. Sanırım yalan da olsa gelişin hoşuma gitmişti.
Adam kağıdı iki kere katladı. İki kere sakladı hayalini. İki kere söz verdi kendine. Kimseye anlatmayacaktı. Bir tek bu masa, kağıt ve kalem bilecekti gerçekleri.
…
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu
– Edip Cansever –
*bağırdı bir insan acısını hissederek yalnızlığın, diğeri de buruşturdu dudaklarını çemkirdi semaya…
“Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.” -Behçet Necatigil
Bu güzel yazı için teşekkür ederiz, ellerinize sağlık..
Elimden geldiğince yazmaya çalıştığım yazılar yayınlanınca, bir bekleyiştir alıyor beni. Ne zaman bir yorum gelse, tamam diyorum bu yazının eksik kalan, yarım kalan kısmı bu yorum. Okuduğum çoğu yorumda yeni şeyler öğreniyorum, başka açılardan bakma fırsatı buluyorum. Değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
O masanın diğer tarafında ben oturdum yazınızı okurken, kendimi buldum içinde sanki beni yazmış gibi sustuktan sonra o kağıda. Öyle güzel anlatmışsınız, ellerinize sağlık
Bu hatalarla ve eksiklerle dolu yazı,siz kendinizi içine katarak okuduğunuz için güzel olmuştur. Siz de okurken, içinde size ait bir şeyler bulduysanız ne mutlu bana. Teşekkür ederim 😀