Yalnızlık insanın bütün benliğiyle; bütün zamanlarda ve bütün mekanlarda kendini diğer varlıklardan uzak hissetmesi halidir aslında. Daha genel bir tabirle; evrende var olan her şeyden ve herkesten uzaklaşma hissiyatıdır. Bir konuyu doğru ya da yanlış mı diye düşünmekten ziyade, o konunun gerekliliğini düşünmektir. Yaşadığı her saniyeden sıkılmak, yorulmak (hatta biraz acı çekmek), senden öncekilerin sırtına yüklediği ve senden sonrakilerin de taşımak zorunda olduğu yüklerden kaçma isteğidir aynı zamanda. Var olmuş bütün toplumsal ve bireysel baskılardan uzaklaşarak, kendi koyduğun kurallarla, bütün insani duyguları yeniden keşfediyormuşçasına yaşamaktır. Her duygu değişimine yalnızlığı bahane edip yine de yalnızlıktan kopamamaktadır yalnızlık. Dünyanın başkalarının anlattığından daha geniş, senin anladığından daha dar olmasıdır. Hani diyor ya Özdemir Asaf “Yalnızlık, Müziğin bile seni dinlemesidir. Yalnızlık, insanın kendine mektup yazması ve dönüp dönüp okumasıdır” diye. Ha işte tam olarak yalnızlık o okunan mektupların, seni dinleyen şarkıların; o mektuplara ve şarkılara inanmayan topluma mistik bir haykırışıdır aslında.
“Bilmem rengi nasıldır, boyu ne kadar.
Biçen her kimse yıllardır yanlış biçiyor.
Bir elbise ki, alabildiğine dar”
diyor Turgut Uyar. Bana göre yanılıyor. Biçen yanlış biçmiyor, bu darlık yalnızlığın varoluşuyla ilgili. Yalnızlığın kalıpsızlığına kendi kalıbımızı sığdırmaya çalışıp şikayet etmektense, onun bize verdiği özgürlükle nasıl olmak istediğimize karar vermek en güzelidir belki de.
En zoru da belki bu kalabalıklar içerisinde yalnızlığın var olma savaşını izlemektir. İnsanlığın kalabalıklaştıkça yalnızlığın değerini fark etmesi ve yalnızlığın kalabalıklar arttıkça var oluşunu sürdürmesidir. İnsanın kalabalıklaştıkça o içindeki yalnızlaşma duygusunu da büyütüyor. İnsanların o bilinmezliği, yerini sıradanlaşmış ve artık çok olağan hale gelen bir yaşam döngüsüne bırakıyor. Uzaktan bakıldığından herkes farklı bir yaşam yaşıyor. Kimisi şeytana tapıyor, kimisi bütün kötülükleri şeytandan biliyor. Fakat insan kendi yalnızlığına büründüğünde hiçbir zaman bir diğerinden farklı olamıyor. Sadece kendi anlattığı kadar duyup, kendi dinlediği kadar anlıyor. Karşıdan bir okyanus büyüklüğünde su gelse de insan kendi boşluğu kadar suyu içeri alıyor, gerisi içini tekrardan boşaltma çabası.
İşin özünü de yine Turgut Uyar anlatmış aslında
“Nedir bir türlü sırrını anlamadık,
Kimdir bizimle böyle şaka ediyor,
Hangi cebini karıştırsan yalnızlık..”
Anlayamadık bu sırrı, bizimle kafa bulan kim onu da bilmiyoruz fakat şu bir gerçek cebimizi her karıştırdığımızda var olacak o yalnızlık…
“Yeterli bulmuyormuş.”Geçelim bunları İsmail. Hayatta anlam veremediğin yahut bizzat hayatın anlamı dediğin şeyler üzerine konuşmaktan asla vazgeçmeyeceğini biliyorum. Belki bir süre yazarak değil de başka vesilerle anlatmak niyetindesin. Ve unutma ki: asla elveda diyerek bir yerden gidemezsin. Bor yazısını ve riçırdı düşün…
Bence son cümle kalpten etkilemeye yetti… İnsan hem kolektif hem de yalnız bir canlı…